Meserret Taşkın’dan mektup var: Kirli ayakkabılar
Dünyaca ünlü bir ayakkabı markası “ürettiği” “sınırlı sayıda” kirli, eskimiş ayakkabıları çifti 10.000 TL’den başlayan fiyatlarla satışa sunmuş efendim.
Bu ürünler revaçta olmasa, dini imanı kar olan şirketler böyle saçma sapan şeyleri üretir mi? Derken öğrendim ki, sadece bu marka değil; başka markalar da lekeli, yırtık pantolonları, kirli montları, tişörtleri aynı şekilde satıyormuş.
Sevgili hanımlar, bizler “yamalı giymek ayıp değil; yırtık ve kirli giymek ayıp” düsturuyla büyütülen bir nesiliz. Giyim ihtiyaçlarımıza cevap veriyor. Kışın bizi ısıtıyor, yazın serin tutuyor. Dış etkenlerden koruyor. Sağlıklı yaşamak için önemli. Haa, diyeceksiniz ki giyim bu kadarla sınırlı mı? Haklısınız efendim. Tarihin belli bir noktasında moda ortaya çıktı. Giyim, toplumda statü bildiren bir hal aldı. Hani Nasreddin Hoca’nın “ Ye kürküm ye!” meselindeki gibi.
Derken bu da tersine döndü. Şimdi zenginlerin bir kısmı düşkün gibi giyinmeye özeniyor. Diğer yandan, toplumun yoksul kesimleri de her türlü lükse özendiriliyor. Bana sorarsanız hanımlar, bütün bu saçmalıklar “post modernizm” denen akımla başladı. Dikkat ederseniz her şeyin “post” akımı ortaya çıkıyor. Post akımların en önemli özelliği, değdiği her şeyi amacından uzaklaştırması, anlamsız hale getirmesi.
Kısacası hanımlar, ayakları bu topraklara basan zengin, yoksul hepimiz giyimi gerçek anlamına kavuşturmalıyız. Giydiklerimizi statü sembolü olmaktan çıkarmanın anlamlı, akla uygun pek çok yolu var.
Sadık okurunuz
Kırk beşini aşkın
Meserret Taşkın