Meserret Taşkın'dan mektup var: Sessizlik lütfen!
Televizyonlarda 'ağzı olan konuşuyor' tabiri gerçekten yerini buldu. Bilir bilmez herkes, cinayet işlenirken olay yerindeymiş gibi ahkam kesti
Küçük Narin’in katledilmesinden sonra gerek sosyal medya gerekse ana akım medya denilen mecralarda, feci cinayetin cılkı çıkarıldı. Küçük kız savunuluyor gibi yapılarak, aslında onun narin bedeni tekrar tekrar hırpalandı. Düzen siyasetçileri de meydanı boş bırakmadılar doğrusu.
Televizyonlarda “ağzı olan konuşuyor” tabiri gerçekten yerini buldu. Bilir bilmez herkes, cinayet işlenirken olay yerindeymiş gibi ahkam kesti. Bir dostumun dediği gibi, bu olay da bir süre konuşulduktan sonra unutulacak, belki yargılamanın sonucu küçük bir haberle geçiştirilecek.
Gürültü patırtı arasında gerçeğe ulaşmak, olayın özünü anlamak ve bir daha bu tür olayların olmaması için çare arayıp bulmak yok. Suçluluk duygusundan mı nedir, herkes olabildiğince gürültü çıkarıyor.
Sorumluluklarını kimse düşünmüyor ya da düşünmek istemiyor. Bu kahrolası düzeni, kimimiz halkı küçümseyerek, dudak bükerek, kimimiz haksızlıkları ve adaletsizliği gördüğümüz halde aman dinimiz, geleneklerimiz, göreneklerimiz diyerek çoğunlukla desteklemiyor muyuz?
Narin’ler katledilmeden önce kaçımız onları fark ediyoruz? Kaçımız oy verirken, desteklediği partinin kadınların ve çocukların kurtuluşu için bir programı var mı diye bakıyor? Aman, ‘düzenimiz bozulmasın; bize dokunmayan düzen bin yaşasın’. Moda şekliyle söylersek: Mottomuz bu!
‘Musalla taşındaki vicdanımızı, insanlığımızı’ önümüze koyalım ve uzun uzun düşünelim: Bu düzen nasıl değişir? Kimler değiştirir? Hangi siyasi parti? Kişi olarak sorumluluğumuzu nasıl yerine getiririz? Elimizden ne gelir?
Düşünmek için, önce sessizlik lütfen!
Sadık okurunuz
Kırkbeşini aşkın
Meserret Taşkın