06 Kasım 2024 Çarşamba
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Milli demokratik devrim ve kalkınma-2: Devlet öncülüğünde karma ekonomi ve planlama

Piyasa güçlerinin yönlendirmesine terk edilmiş bir ekonomide, geri teknolojilerin yaygınlık kazanmış ileri teknolojilerin yanında varlıklarını sürdürmelerine olanak yoktur. Bunun nedeni, ekonomiyi yönlendiren esas etkenin 'kâr güdüsü' olmasıdır.

Milli demokratik devrim ve kalkınma-2: Devlet öncülüğünde karma ekonomi ve planlama
Kapitalizm altında rekabet dizginsizdir. Kapitalist sistemde rekabeti ortadan kaldıran da, bu dizginsizliği nedeniyle rekabetin kendisi olmuştur.
A+ A-
Prof. Dr. Semih Koray / Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı - Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı

Oysa üretim ve istihdamı esas alan devlet öncülüğündeki bir ekonomide aynı alanda ileri ve geri teknolojilerin bir arada kullanılma olanağı mevcuttur. Çin, kendi gelişme sürecinde bu olanaktan da başarılı bir biçimde yararlanmıştır.

BRIQ Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi’ndeki makalenin ikinci bölümünü sunuyoruz.

İhtiyaca göre dağıtımı olanaklı kılan bir üretim bolluğuna ulaşılamadığı sürece, bireyler arasında bölüşüm rekabeti varlığını sürdürecektir. Kamu çıkarını bireysel çıkarın üstünde tutan bireylerin varlığı, günümüzde insanlığın toplumsal ilerlemesini sağlamanın vazgeçilmez bir koşulunu oluşturmasına karşın, tek başına bölüşüm rekabetini ortadan kaldırmaya yetmez. Diğer bir deyişle, ekonomi açısından nesnel zemini oluşmadığı sürece, kamu çıkarıyla bireysel çıkar arasındaki çelişmeyi salt ideolojik mücadeleyle ortadan kaldırmaya olanak yoktur.
Bu belirlemeden hareketle şu dört çıkarımı yapabiliriz. Birincisi, günümüzde bir milletin gizilgücünü en üst düzeyde üretim gücüne dönüştürebilmek için bireysel çıkarın da tetikleyici bir etken olarak kullanılması kaçınılmazdır. İkincisi, bu süreci kapitalist piyasaların kendiliğinden yönlendirmesine terk etmek yerine, bireysel çıkarı kamu çıkarına tabi hale getirecek toplumsal ve ekonomik düzeneklerin tasarımına gereksinim vardır. Üçüncüsü, üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişmesinin önünü açacak hale getirilmesi, tek atımlık değil, sürekli gündemde tutulması gereken kesintisiz bir süreç olarak ele alınmalıdır. Dördüncüsü, bu sürecin doğru yönetilmesi, ancak kamu çıkarını bireysel çıkarın üstünde tutan ve bilimi kendine rehber edinmiş bir siyasal iktidarın varlığı altında olanaklıdır.

Kapitalist sistem, rekabetçi döneminde kaynakların verimli dağılımına yol açan işleyişini sürdürme yetisini artık yitirmiştir. Günümüzde piyasaların bu yetisinden yararlanma olanağına sahip olan sistem, sosyalizme açılan bir milli demokratik sistemdir.

YIKICI DEĞİL YARATICI REKABET

Kapitalizm altında rekabet dizginsizdir. Kapitalist sistemde rekabeti ortadan kaldıran da, bu dizginsizliği nedeniyle rekabetin kendisi olmuştur. Üstün gelmek için her şeyin mübah sayılması, rekabette ekonomi dışı güç araçlarının öne geçmesine yol açmıştır. Tekelleşme, rekabetin kendisini bu şekilde yok etmesinin ürünüdür. Mali sermayenin üretimin kan dolaşımı olmaktan çıkıp, üretim ekonomisine hükmeder bir konuma ulaşması, para sermayeye sahip olmanın rekabette sağladığı üstünlük nedeniyledir. En önemlisi de, rekabette yeni ve güçlü araçlar edinme amacının kapitalizm altında devleti mali sermayenin kolektif silahlı örgütü haline getirmesiyle emperyalist devletin oluşumuna yol açmış olmasıdır. Emperyalist devlet, yoğunlaşan ve kendine yeni alanlar arayan mali sermayenin ihracının önünü açmaya yarayan silahlı bir aygıta dönüşmüştür. Emperyalist devlet, günümüzde zora dayalı yöntemlerle doğrudan haraç toplamanın aracı haline gelerek mafyavari bir karakter kazanmıştır.
Kapitalist sistem, rekabetçi döneminde kaynakların verimli dağılımına yol açan işleyişini sürdürme yetisini artık yitirmiştir. Günümüzde piyasaların bu yetisinden yararlanma olanağına sahip olan sistem, sosyalizme açılan bir milli demokratik sistemdir. Öte yandan rekabetin milletin üretim gizilgücünü ve yaratıcılığını açığa çıkartan işlevini sürdürmesi için ekonomiyi piyasaların kendiliğinden yönlendirmesine terk etmemek esastır. Çünkü kapitalizm altında rekabetin kendisini yok etmesine yol açan temel etken sürecin kendiliğindenliği olmuştur. Rekabetin amaca uygun sürdürülebilirliği, ancak en başta çalışan sınıflar olmak üzere milletin bütününün çıkarlarını gözeten ve kendini piyasaları yönlendirmek için gerekli merkezi araçlarla donatmış bir devletin varlık ve öncülüğünü gerektirir. Üstelik devletin kendini bu süreç içinde ekonomik güç kazanan kesimlerin kendi çıkarları doğrultusunda kolektif amaçtan saptırıcı etkilerinden koruyacak sağlam bir zırhla donatması yaşamsal önem taşır. Diğer bir deyişle, “kapitalist yolcuların” iktidardan, özellikle de iktidarın kilit noktalarından uzak tutulması gerekir. Bugün mazlum bir ülkenin emperyalist dünya piyasasına eklemlenerek kapitalist bir ülke haline gelmesine olanak yoktur. Ama böyle bir ülkenin kapitalistleşmesinin biricik yolu, milli demokratik devrimle ekonomisini geliştirdikten sonra “kapitalizme geri dönmesi”dir.

Milli demokratik devrim ve kalkınma-2: Devlet öncülüğünde karma ekonomi ve planlama - Resim : 1

BİREYSEL ÇIKARI KOLEKTİF ÇIKARA TABİ KILMAK İÇİN PLANLAMA

Milli demokratik devletin piyasalar üstündeki düzenleyici ve yönlendirici rolü, bölüşüm sürecine müdahale etmekle sınırlı değildir. Refah artışından milletin bütün kesimlerinin yararlanmasını sağlamak milli birliği pekiştirmek için kuşkusuz son derece önemlidir. Üstelik burada milletin en yoksul kesimlerine ve ülkenin en yoksul bölgelerine de öncelik vermek gerekir. Ama devletin ekonomi alanındaki yönlendiriciliğini bu işlevle sınırlamak, onu “sosyal devlet” derekesine indirgemek anlamına gelir. Kolektif çıkarın uzun erimli odak noktası üretici güçlerin geliştirilmesidir. Onun için planlama sıradüzeninin başında içerik ve düzey açısından üretim yer alır.
Üretim hedeflerinin kolektifin çıkarlarını yansıtması esastır. Planlama, salt teknik nitelikte bir etkinlik olarak ele alınmamalıdır. Kalkınma, hem ekonomik, hem de toplumsal ayağı olan bir süreçtir. Çünkü yaşama geçirilmesi ancak milletin topyekûn yetisinin güçlendirilmesiyle olanaklı hale gelir. Belirlenen hedeflere ulaşmak, yalnızca gerekli teknik ve bilgiyle donanmış bir işgücünün yetiştirilmesini değil, aynı zamanda milletin izlenecek stratejiyi benimseyerek seferber olmasını gerektirir. Stratejinin uygulanmasında milletin enerji ve yaratıcılığını açığa çıkararak etkin bir katılımı sağlamak kilit önem taşır. Milletin kültürel ve toplumsal düzeyinin yükseltilmesi, sürekli olarak gözetilmesi gereken bir unsurdur. Toplumsal gelişmenin ekonomik gelişmenin gerisinde kalması, giderek ekonomik gelişmenin de hem yavaşlamasına, hem de kolektif çıkardan uzaklaşmasına yol açar. Her kalkınma stratejisine bir örgün ve yaygın eğitim stratejisinin eşlik etmesi esastır.
Planlama hem hedefleri, hem de o hedeflere ulaşmak için izlenmesi gereken yol ve araçların belirlenmesini kapsar. Hangi alanların doğrudan planlanıp, hangi alanlarda ise belirlenen hedefe ulaşmada piyasaların işleyişinden yararlanılacağının doğru ayrımını yapmak büyük önem taşır. İnsan bedeninden örnek vermek gerekirse, kalp atışlarımızın, nefes alıp vermemizin ya da iç organlarımızın çalışmasının otomatiğe bağlanmış olması, bizim bilincimizi hayatta kalmak için zorunlu bedensel etkinliklerin dışına yoğunlaştırmamıza olanak tanır. “Kan pompası”nı ya da “nefes körüğü”nü sürekli kendimiz çalıştırmak zorunda kalsaydık, insanın hayatta kalmak için debelenmek dışında hiçbir şey yapmasına olanak kalmazdı.
“Ekonomik ve toplumsal tasarım”, bireysel çıkarın bir tetikleyici olarak kullanılmasının kaçınılmaz olduğu ortamlarda, ortaya çıkan sonuçların kolektif çıkarla uyumlu olmasını sağlamaya yönelik ekonomik ve toplumsal düzeneklerin tasarımıyla uğraşan görece yeni bir bilim dalıdır. Ekonomi bilimi içinde bu alana yoğunlaşmak, son derece yararlı sonuçlar vermeye adaydır.

Kalkınma, hem ekonomik, hem de toplumsal ayağı olan bir süreçtir. Çünkü yaşama geçirilmesi ancak milletin topyekûn yetisinin güçlendirilmesiyle olanaklı hale gelir. Belirlenen hedeflere ulaşmak, yalnızca gerekli teknik ve bilgiyle donanmış bir işgücünün yetiştirilmesini değil, aynı zamanda milletin izlenecek stratejiyi benimseyerek seferber olmasını gerektirir.

DEVLETİN ÖNCÜLÜĞÜNDE ARASIZ DÖNÜŞÜMLERİ ESAS ALAN BİR PLANLAMA SÜRECİ

Milli demokratik kalkınmanın temelinde yatan sorunsal, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki uyumun üretici güçleri geliştirecek biçimde sağlanmasıdır. Bu durum, üretici güçlerde sağlanan nitel ve nicel gelişmeye bağlı olarak üretim ilişkilerinde de sürekli olarak yeniden uyarlamaları gerekli kılar. Çin Deneyi, bu açıdan bize zengin örnekler sunmaktadır.
1990’larda Çin’in devlet şirketleriyle yabancı şirketler arasında kurulan ortaklıklar aracılığıyla Çin’in ileri teknolojileri edinip geliştirebilir hale gelmesini olanaklı kılan etken, 1978’de başlayan Reform ve Dışa Açılma Hareketi’yle Çin’in imalat sanayisinde üretim yetisini belli bir eşiğin üstüne çıkartmış olmasıdır. Köylük bölgelerle kentler arasındaki eşitsizliğin giderilmesi, sanayinin gelişme hızıyla uyumlu bir kentleşmeyi gerektirir. Çin’in bir dönem yüksek büyüme hızına kilitlenmiş olmasının nedenlerinden birini planlanan kentleşmenin işsizliğe yol açmadan gerçekleştirilmesini sağlamak olmuştur. İhracatı esas alan bir ekonomiden iç pazarı güçlendirmeyi birincil hedef olarak gözeten bir ekonomiye geçişte, hane halklarının tasarruf oranlarını düşürmeye yönelik önlemler alınmıştır. Bu geçişe bütün ülkede yaşanan bir refah artışı eşlik etmiş, orta sınıf güçlendirilmiş ve bölgeler arası eşitsizlikleri azaltmak için merkezi olarak geri bölgelere üretime yönelik kaynak aktarımına hız verilmiştir. 2021 yılında Çin’de mutlak yoksulluğun ortadan kaldırılması bu sayede mümkün olmuştur. Mutlak yoksulluk, “parasal destek dağıtarak” değil, yeni üretim ve istihdam olanakları yaratılarak gerçekleştirilmiştir.
Piyasa güçlerinin yönlendirmesine terk edilmiş bir ekonomide, geri teknolojilerin yaygınlık kazanmış ileri teknolojilerin yanında varlıklarını sürdürmelerine olanak yoktur. Bunun nedeni, ekonomiyi yönlendiren esas etkenin “kâr güdüsü” olmasıdır. Oysa üretim ve istihdamı esas alan devlet öncülüğündeki bir ekonomide aynı alanda ileri ve geri teknolojilerin bir arada kullanılma olanağı mevcuttur. Çin, kendi gelişme sürecinde bu olanaktan da başarılı bir biçimde yararlanmıştır.

Milli demokratik devrim ve kalkınma-2: Devlet öncülüğünde karma ekonomi ve planlama - Resim : 2
Çin’in ileri teknolojileri edinip geliştirebilir hale gelmesini olanaklı kılan etken, 1978’de başlayan Reform ve Dışa Açılma Hareketi’yle Çin’in imalat sanayisinde üretim yetisini belli bir eşiğin üstüne çıkartmış olmasıdır.

Üretici güçlerin geliştirilmesinde işgücünün üretkenliğinin yükseltilmesi esas alınmıştır. Çin’in ileri teknolojileri edinmek amacıyla oluşturulmuş “ileri teknoloji bölgeleri”, ileri teknoloji kullanan doğrudan yabancı yatırımlarla kurulan ortaklıklardan ibaret değildir. Her ileri teknoloji bölgesinde, üretim etkinliğinin yanı sıra, üniversite, meslek okulları ve araştırma-geliştirme merkezleri yer almaktadır. Meslek okulları eğitimlerini üretim etkinliğinin bir parçası olarak iş üstünde gerçekleştirdikleri gibi, üniversiteler ile ar-ge merkezleri arasında da bir işbölümü söz konusudur. Üniversiteler, söz konusu bölgenin daha genel ve kuramsal yönü belli bir ağırlık taşıyan sorunlarına ilişkin çözümler geliştirmeye çalışırken, ar-ge kuruluşlarına verilen görev, ürünlerin rekabet gücünü arttıracak yeniliklerin tasarımıdır. Ayrıca bu bölgelerde yer alan ortaklıkların bütün yönetim kademelerinde belli bir oranda Çinli yöneticilerin bulunması zorunluluğunun getirilmiş olması, aynı zamanda “yaygın yöneticilik eğitimi” sağlamaya yöneliktir.
Üretim ilişkilerinin merkezinde mülkiyet ilişkileri yer alır. Çin ekonomisi, bugün devletin öncülük yaptığı bir karma ekonomidir. Kamu mülkiyeti, grup mülkiyeti ve kişisel mülkiyetin bir arada yer aldığı Çin ekonomisinde, bu süreç içinde değişik “melez mülkiyet biçimleri” de “deneysel olarak” irdelenmiştir. Tasarlanan melez mülkiyet biçimleri, önce pilot bölgelerde uygulamaya konmuş, üretim gücünü geliştirme yetileri denendikten sonra, başarılı olanlar yaygınlaştırılmış, başarısız olanlar ise terk edilmiştir.
Faiz oranları, kurlar, enflasyon, istihdam, tasarruf ve yatırım oranları ve benzeri makroekonomik göstergeler, bir ekonomik ortamın iklimini oluşturur. Onun için bu değişkenlerin her dönemin önceliklerine uygunluk açısından farklı optimal değerleri söz konusudur. Devletin ekonominin dönüşümü için gereksinim duyulan ve bu değişkenler arasındaki nesnel ilişkilerle uyumlu rota değişikliklerini yapmasını olanaklı kılacak merkezi araçları elinde bulundurması gerekir. Para dolaşımını üretimin kan dolaşımı olarak üretime tabi kılmayı esas alan bir yaklaşımla bu tür rota değişikliklerini yapan Çin, bu sayede küresel mali krizlerden görece daha az zarar görerek çıkmayı başarmıştır.

Yarın: Devlete bilimin yol göstericiliğinde kamu çıkarının yön vermesi, Eşitlikçi ve adil bir uluslararası düzen ve kalkınma…

Çin kuşak ve yol girşimi dergi milli demokratik devrim karma ekonomi ve planlama