Milli devlet kadına şiddeti bitirir
Zerrin ÖZTÜRK
Kadın cinayetlerinde vahim bir yükseliş var. Öyle ki, son iki haftada 20’den fazla kadın, erkek şiddetine kurban gitti. Bu kanlı saldırılar bugün de boşanmış veya boşanma aşamasındaki koca tarafından acımasızca gerçekleştiriliyor.
Cinayetler, kadını ailesiyle, çocuklarıyla birlikte katletmeye kadar vardırıldı. TV ekranlarından izlenen, cinayetleri aydınlatma programlarının, şiddeti ve vahşeti sınırlaması beklenir… Peki, bu mümkün oldu mu? Şiddetin azalmasını sağladı mı?
Yaşadığımız gerçekler çarpıcı bir olumsuzluğu ortaya koyuyor: Kültürümüz üzerinde sosyal medyanın ve ekranların büyük ve çok olumsuz etkilerinin olduğunu, şiddetin gittikçe artan boyutları gösteriyor.
KADINI AŞAĞILAMANIN ŞİDDETİ
Bunun, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, kadını aşağılar görünen birkaç deyimi ‘Kaldırdım’ demesiyle çözülecek bir sorun olmadığı çok açıktır.
Kadına uygulanan şiddet gerçekte, küçültücü ya da aşağılayan deyim ve eğretilemeler, atasözleri, günlük yaşamın içinde davranış biçimlerini besleyen anlayışın, temeldeki dünya görüşünün yani ideolojinin yansımasıdır. Elbette bugünkü olumsuz sonuç, kadını bir meta, mal olarak görmenin bin yıllar içindeki birikmişliğinin sonucudur.
Esas çözümü özetlersek, önce kadının ekonomik özgürlüğünü sağlayacak koşulların, devletçi ekonomik programlar içine tam anlamıyla yerleştirilmesi ve ardından eğitimin, toplumun ileri çağdaş bir seviyeye ulaştırılması için bilime dayandırılmasıyla olasıdır.
Manevi güçlenme ise küçük yaşlardan itibaren mantık, felsefe, psikoloji vb. derslerle planlanıp, sağduyunun gecikmeden güçlendirilmesiyle sağlanmalıdır.
Değerler eğitimi olarak sadece dini bilgilerin öne çıkarılması, bilimsel çağdaş eğitim ortamı olan okullarda verilen eğitime taşınmamalıdır. Dini eğitimin dersi zaten vardır. ÇEDES, bağnazlığa değil; çağdaşlığa, özgüvenli, çalışkan, analitik düşünen, sevgi ve saygı dolu kuşaklar yetiştirmenin aracı olmalıdır.
KADINA KARŞI MEDYA OLAMAZ
Bu değerleri topluma, kadını, anayı, babayı, eşi, insanı, kendini saymayı ve sevmeyi, bunun eğitimini almış pedagojik formasyonu olan eğitimcilerle küçüklükten başlayarak kültürel olarak vermeliyiz.
Kadına yönelik şiddetin, aşağılamanın teşhircisi durumuna gelen TV programları ile diziler, filmler, şarkılar artık prim yapamaz hale gelecekler ve yaşantımızdan sökülüp, defolup gideceklerdir.
Yine kıskançlık, terk edilme öfkesi, sahiplik duygusunu körükleyen değer yargıları, çevre baskısı, kadını ezen atasözleri deyimler veya eğretilemelerin hepsi zamanla zihinlerimizden uzaklaşıp yok olacaklardır.
ÜSTESİNDEN ANCAK MİLLİ DEVLET GELİR
Türk Milleti olarak biz kendi toplumsal ideolojimizi yeniden yaratmaya başlayacağız. Milli Devlet bütünlüğü içinde kalkınmanın temelini atarsak, milli bağımsızlığı esas alan ekonomik ve yanı sıra sosyal, kültürel düzenlemeler hayatta yer bulacaktır.
Bütün toplumsal eşitlikler, adalet, barış, refah ve pek çok erdemler, yeni insani anlayışlar, sevgiye ve saygıya dayalı toplumsal değerler bu sağlam zemin üzerinde yükseleceklerdir.
Önümüzdeki süreçte, Milli devlet ideolojisi yeni kültürel boyutlar yaratacak, cinsiyet terörünü geriletecek, bitirecektir. Umutluyuz. Çünkü biz, Milli devletler kuran büyük ve devrimci bir milletiz.