Milli direnme ekonomisinin yol haritası
ABD için Çin-Rusya ittifakı bir felaket habercisiydi. Şimdi bu ittifaka Hindistan, Brezilya ve İran ekleniyor. Almanya bile Asya’ya işaretler veren duruma geldi. Peki Türkiye ne yapacak, nasıl kalkınacak?
Yalçın Büyükdağlı’nın Kaynak Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı; Yeni Bir Dünya Doğarken Türkiye Ne Yapmalı? - Geçmiş Bugün ve Gelecek adlı kitabı raflardaki yerini aldı.
Büyükdağlı, bu çalışmasında 1960 sonrasında hazırlanmaya ve uygulanmaya başlayan 11 adet kalkınma planını ayrıntılı bir şekilde inceleniyor. Yazara göre, ilk dört kalkınma planı eleştirilecek, eksik bulunabilecek yönleri olsa da milli yönleriyle öne çıkıyor. Fakat 1980’den sonra hazırlanan planlar milli nitelik taşımıyor. Bu planlar daha önce hazırlanan planlar sayesinde yaratılan ekonomik, siyasi ve kültürel temeli kaldırmayı hedef alıyor. Büyükdağlı’ya göre özelleştirme programı da bu planlar ışığında uygulanmaya konuldu.
Büyükdağlı kitabında, “Çin Mucizesi”ni Türkiye’nin kalkınma planlarıyla karşılaştırarak, Çin’in izlediği ekonomi politikanın birçok noktada Türkiye’nin milli kalkınma planlarıyla kesiştiğini okurla paylaşıyor.
“Türkiye’nin milli bir iktidarla yaratacağı güçlü ekonomi, güçlü ordu, dünya ve bölge çapında ittifaklar, ulusal birlik ve moral gücü ile genç dinamik nüfusunu, tarihi derinliğini, zengin kültürünü, uygun iklim koşullarını birleştirerek kamucu, halkçı bir uygarlık atağının eşiğindeki insanlığın öncü ülkelerinden biri olacağına inancımız tamdır” diyen Büyükdağlı’nın daha önce yine aynı yayınevi tarafından yayımlanan bir kitabı daha bulunuyor. Türkiye Sosyalist Hareketinin Tarihi Fırtınalı Yıllar (1960 - 1991) kitabında, kendisinin de bir parçası olduğu sosyalist hareketin, 1960-1990 arasındaki 30 yıllık sürecini ana hatlarıyla anlatmıştı okura.
Yalçın Büyükdağlı ile son kitabından yola çıkarak, yeni bir dünyanın doğuşunu ve Türkiye’nin yapması gerekenleri konuştuk.
- Kitabınızın adında da belirtiyorsunuz “Yeni Bir Dünya Doğuyor” diye. Kısaca hangi verilerden bunu saptıyorsunuz?
Atlas Okyanusu’nun iki tarafındaki Batı Avrupa ve Kuzey Amerika devletleri 1500’lerden itibaren büyük bir gelişme kaydederek Dünyanın egemenleri oldular. Yerkürenin geniş alanlarının sömürgeleştirilmesi ardından 1780’lerden itibaren İngiltere’de başlayan sanayi devriminin Atlantik ülkelerinde de gerçekleşmesiyle dünyanın ekonomik ve siyasi tablosu tamamen değişti. Bir yanda Avrupa’nın sanayileşmiş ülkeleri ve Kuzey Amerika, öte yanda bu ülkelerin sömürge ve yarı sömürgesi haline gelen Asya, Afrika ve Güney Amerika. Böylece ezen ve ezilen Dünya ortaya çıktı.
İnsanlık tarihinde büyük değişiklik süreçlerinin başladığı dönüm noktaları var. Yaklaşık 500 yıl önce böyle bir altüst oluş yoluna girilmişti.
Bugün de benzer bir süreci yaşıyoruz. Durum hızla değişiyor ve Yeni Bir Dünya ortaya çıkıyor.
KAPİTALİST ÜLKELERDE EKONOMİK BUHRAN
1900'lerin ilk 20 yılı içinde Türkiye, Çin ve Rusya'da gerçekleşen devrimler ve emperyalizme karşı yürütülen milli savaşlar tersine gelişecek yeni bir sürecin işareti oldu. Kapitalist ülkelerde 1929 yılında başlayan ekonomik buhran sürerken Türkiye ve Sovyetler Birliği 1930'lu yıllarda devletçiliği esas alarak sanayileşme atılımlarını gerçekleştirdiler.
Böylece ilk kez kapitalist-emperyalist sistemin dışında bağımsız, kamucu ve halkçı bir model ortaya çıktı.
Sovyetler Birliği bu sanayi altyapısıyla İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler faşizminin belini kırarak insanlığı büyük bir tehditten kurtardı.
İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında, mazlum milletler sömürgeci sisteme öldürücü darbeler indirdi. Siyasi bakımdan bağımsız çok sayıda devlet kuruldu. Sömürgecilik tarihe karıştı; ancak emperyalist baskı ve sömürü yeni sömürgeci yöntemlerle devam etti.
AVRASYA GÜÇ BLOKU
İkinci Dünya Savaşından sonra bağımsızlıklarına kavuşan ülkelerden bazıları üzerlerinden eksik olmayan emperyalist baskı ve denetime rağmen büyük bir ekonomik çıkış gerçekleştirdiler.
Amerika, Japonya ve Avrupa ekonomilerinin büyüme hızları düştü daha sonra Japonya'dan başlayarak durgunluk içine girmeye başladı.
2007 yılında başlayan son ekonomik kriz bu süreci tetikledi. Kapitalist merkezler gerilerken milli programlar uygulayan ülkeler dünya sıralamasında ön sıralara fırlamaya başladılar. Bütün bu gelişmeler ekonomik temeli oldukça güçlü yeni ve sağlam bir mazlum milletler birliğinin koşullarını yaratmaktadır. Dünyaya jeopolitik yönden hâkim olabilecek bir Avrasya güç bloku görülür hale gelmektedir.
ABD’NİN KORKULU RÜYASI
- Yeni dünyayı kimler oluşturuyor?
Kapitalist sistemin yapısal zayıflığının, dipten gelen derin bir sarsıntıyla hissedilmeye başladığı yolun başındayız.
Çin birkaç yıl önce ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomik gücü haline geldi.
Bu süreç dünya güç dengelerinin değişimini hızlandırdı.
Asya ve peşinden Güney Amerika dünya ekonomisinde büyük bir ağırlık oluşturacak.
Şu anda gelişme tablolarında görülmeyen Afrika’nın da Güney ve Kuzey bölgelerinden başlayarak benzer bir gelişme süreci izleyeceğini söyleyebiliriz.
ABD’nin korkulu rüyası gerçekleşmektedir. ABD açısından Çin+Rusya ittifakı bir felaket senaryosuydu. Şimdi buna Hindistan, Brezilya, İran, hatta Almanya’nın eklenmesi büyük bir olasılık haline gelmektedir. Bu gelişme ABD için bir kâbustur.
- Yeni dünyanın doğuşunda hangi güçler itici rol oynayacak sizce?
En başta Çin, ardında Hindistan, Rusya, Brezilya, Türkiye. Avrupa’da özellikle Almanya ve Fransa. Amerikan toplumu da büyük değişim ve kırılmaya uğrayacak. Yeni oluşmakta olan Dünya’ya uyum gösteremeyenler etkisizleşecekler. Doğal olarak bu süreç barışçı bir biçimde gerçekleşmeyecek. Şiddetli mücadeleler yaşanacak.
- Günümüzde Türkiye’de bir ekonomik tıkanıklık görüyoruz. Bunu nasıl aşılacağını öngörüyorsunuz?
Türkiye’nin sorunu 1945’den itibaren milli, halkçı ve devletçi çizgiden uzaklaşarak “Küçük Amerika” olma yoluna girmesidir. Türkiye sürüldüğü karşı devrim bataklığında çırpınırken özellikle Çin, Hindistan gibi milli programlar uygulayan büyük ölçekli ülkeler devasa bir ekonomik gelişme kaydettiler. Oysa Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşındaki zaferi ve Cumhuriyet Devrimiyle bu ülkelere önderlik yapmıştı.
EKONOMİDE MİLLİ DİRENME
Türkiye’nin atacağı ilk adım, 75 yıldan bu yana Amerika ve Avrupa emperyalistlerinin kapısında dilenen siyasetleri tarihin derinliklerine gömmektir.
Büyük ölçekte bir ekonomik güç olmanın koşullarına sahibiz.
Birbirinin eksiklerini tamamlayacak bölge ülkeleri. Türkiye, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan. Türkiye sanayi ve tarım, turizm ve yetişmiş girişimci insan gücüne sahip. İran, Irak, Azerbaycan Türkiye’nin petrol, doğalgaz vb. enerji eksiğini kapatır.
Sanayi ve tarımın gelişmesi için nesnel temel var.
Ekonomide, milli direnme ekonomisi.
Tarihsel dayanak, Cumhuriyet Devrimimizin planlı devletçi-halkçı milli ekonomi modeli.
PLANLI EKONOMİ BAŞARIR
- Geçmişte ülkemizde düzenli olarak kalkınma programları hazırlanırdı. Bunu terk etmiş olmak bugün yaşadığımız ekonomik sorunlarda sizce rol oynadı mı?
Ekonomide en başarılı olduğumuz yıllar planlı ekonominin uygulandığı 1930 ve 1960’lı yıllar. 1980’den sonra da Kalkınma Planları yapıldı. Ancak 5. Plandan bugüne kadar yapılan planlar gerçekte tasfiye planlarıydı.
Önemli olan planların niteliğidir. Başarılı planlar Milli, Kamucu ve Halkçı niteliğe sahip olanlardır.
1930’lu yıllardaki Birinci ve İkinci Sanayi Planları bu niteliğe sahiptir. Ve son derece başarılıdır.
Kalkınma Planı 1963-1967 yıllarını kapsamaktadır. Plana 27 Mayıs Devriminin ilerici ve halkçı niteliğinin özellikle hazırlık aşamasında damgasını vurduğu görülmektedir. Bu özelliğiyle ilk plan sonrakilerden ayrılmaktadır. Ancak ilk Planın kaynağının yaratılmasıyla ilgili DPT yöneticilerinin ve uzmanların devrimci önerileri reddedilmiş, Planın dayandığı temel zayıflatılmıştır.
İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kalkınma Planları ve uygulamalarının eleştirilecek yönleri, eksikleri ve yanlışları bulunmakla birlikte kabaca da olsa Plan özelliği taşımaktadır.
12 Eylül 1980’den sonra gerçekleşen anayasal düzenlemeden sonra uygulamaya konulan Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu, Onuncu ve On birinci Planların ise milli, kamucu ve halkçı özellikleri yoktur. Bu planlardaki hedef, Cumhuriyetin ilk döneminde ve 1960-70’li yıllarda yaratılan ekonomik temelin ortadan kaldırılmasıdır. Sadece ekonomik temelin değil, siyasi ve kültürel birikimin de tasfiyesidir. Emperyalizmin denetim altında tutabileceği ve emperyalizmin taşeronu iktidarların rahatça hareket edebileceği bir toplumsal temelin yaratılmasıdır.
Nitekim Özelleştirme Programı bu planlar döneminde gündeme alınmış ve uygulanmıştır.
ÖZELLEŞTİRME ÜRETİME DARBE VURDU
- Ekonomide uygulanan özelleştirmelerin enflasyona etkisi konusunda neler söylersiniz?
Özelleştirmeler kamu ekonomisini ortadan kaldırmıştır. Hatta bazı işletmeler satın alanlar tarafından bina ve arsalarını başka amaçlarla değerlendirmek vb. amaçlarla kapatılarak tamamen üretim dışında bırakılmıştır.
Özelleştirmelerle kamu işletmelerinin halkın ihtiyacı için ucuz üretim yapma özelliği de tasfiye edilmiştir.
Sonuç olarak özelleştirmeler üretime büyük darbe vurmuş ve enflasyonun önemli bir nedeni olmuştur.
“Türkiye'nin sanayileşme atılımı İkinci Dünya Savaşı'nın gelmesiyle kesintiye uğradı. 1930-39 dönemi Türkiye açısından sonuna kadar götürülemeyen, yarım kalmış bir sanayi devrimidir” diyorsunuz, yarım kalmış bu devrim nasıl tamamlanacak?
Sanayi devriminin tamamlanması için ön koşul, milli demokratik devrimimizin tamamlanmasıdır. Aksi taktirde Türkiye emperyalist dünya sisteminin içinde ekonomik olarak da ayaklar altında devam eder.