03 Aralık 2024 Salı
İstanbul 10°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Milli üretim atılımı: Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri, Atatürk’ün “Efendimiz” dediği köylüyü kalkındırmak ve milli üretimin en önemli parçası haline getirmek amacıyla oluşturulan milli bir modeldi.

Milli üretim atılımı: Köy Enstitüleri
A+ A-
ERCAN DOLAPÇI

Atatürk 1931 yılında Eskişehir’de köylülerle yaptığı sohbetti, “Köylü, velinimetimizdir. Bu asil unsurun refahını düşüneceğiz” demişti. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.25, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2009, s.192.)
1 Kasım 1938 tarihinde TBMM’de okunmasını istediği son nutkunda da ‘köylü’ demişti: “Cumhuriyet’in on beşinci yılı, planlı, sistemli, ziraat ve köy kalkınmasının başlangıcı olmalıdır.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.30, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2011, s.315.)
1920-40 yılları arasında Türkiye nüfusunun yüzde 80’e yakını köy ve kasabalarda oturuyordu. Cumhuriyet devriminin asıl amacı, Kurtuluş Savaşında canıyla, alın teriyle seferber olan köylünün içinde bulunduğu yüzyılların geriliğini ortadan kaldırmak ve onu rahata kavuşturmaktı. Bu konuda önemli işler başaran ve örnek olan bu model bugün de konuşuluyor. Tekrar “üretim” dediğimiz bir dönemde Köy Enstitülerini incelemek ve onu bugüne uyarlamak önemli bir vazife. Peki, neydi Köy Enstitülerindeki model? Neyi amaçlıyordu. Neleri başardı…

ÜRETEREK ÖĞRENMEK

Köy Enstitüleri modeli üreterek öğrenmek, öğrenirken gelişmeye dayalıydı. Tüketen değil, üreten nesiller amaçlandı. Çünkü o günün en önemli sorunu üretmek ve halkın günlük ihtiyaçlarını karşılamaktı. Eğitim de buna cevap verecek şekilde düzenlendi. Ezberci, kaderci, tüketime dayalı insan değil; üreten ve sorgulayan; her alanda donanımlı ve kültürlü insan tipi yaratmak amaçlanmıştı. Bu konuda da çok önemli kazanımlar elde edildi.
Dünyaya örnek olan ve ‘Türk Eğitim Modeli’ denilen Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 tarihinde çıkan özel bir yasayla kuruldu. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Türk Devrimine en büyük katkısı oldu. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel bu kurumları benimsedi ve gelişmesine çalıştı. Yücel'in sağ kolu da İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'tu. Tonguç, bir konuşmasında modeli şöyle tarif eder: "Artık köy öğretmeni yalnız okul kürsüsünden değil, toplumsal kuruluşlar alanında, kültür alanında, ekonomi kalkınması alanında ve bütün buna benzer alanlarda da devrim düşüncesinin, ilerleme savaşımının devrimci devlet teşkilatımızın köyde güvenilir yetişkin rehberi ve temsilcisi olacaktır. Öyle bir köy öğrenimi yaratmalıyız ki o, köylünün yalnız inançlarını işlemek ve toplumsal davranışlarına etkili olmakla da kalmasın, köyün maddi yüzünü, ekonomik hayatını da değiştirsin." (Alev Coşkun, Hasan Âli Yücel Aydınlanma Devrimcisi, 4. Baskı, Cumhuriyet Kitapları, 2013, s.49.)

SAYILARLA YÜCEL DÖNEMİ

Eğitimcilerin 'Tonguç Baba' dediği İsmail Hakkı Bey, 21 Eylül 1946'ya kadar 11 yıl, 1 ay, 22 gün bu görevde hizmet verdi. Efsaneleşti. 21 ilde köy enstitüsü açıldı. En büyük sorun öğretmen ve derslikti. Öğretmen ihtiyacı onbaşı ve çavuşlardan bile karşılandı. Yüzyılların geriliğini 10 yılda aşmak için büyük seferberlik başlatıldı. 1923 yılında 342 bin öğrenci ilk okullarda okurken bu rakam 1933 yılında 591 bine ulaştı. Ortaokullarda öğrenci sayısı 1923'te 6 bin iken, 1933 yılında 42 bine çıktı. Liselerde öğrenci sayısı 1923 yılında bin 200 iken, 1933 yılında 9 bin 600'e ulaştı. Meslek liselerinde öğrenci sayısı ise 6 bin 500'den, 1933 yılında 7 bin 700'e ulaştı.
1935 yılında nüfusumuz 16,2 milyondu. 1935 yılında toplam nüfusun yüzde 16.6'sı, 10 binden fazla olan yerleşim yerlerinde yaşamakta, yüzde 83,4'ü ise köylerde yaşamaktaydı. Köy Enstitüleri de buna cevap vermek için kurulmuştu. 1923 yılında tüm yurtta 4 bin 894 ilkokul vardı. 1930 yılında bu rakam 6 bin 598'e çıktı. Okuma yazma seferberliği için de 1929 yılı başında Millet Mektepleri açıldı. 1935 nüfus sayımına göre ülkede okur yazar oranı erkeklerde yüzde 23.3, kadınlarda yüzde 8.2 idi. Okula giden çocuk sayısı ise kentlerde yüzde 80, köylerde ise yüzde 26 idi. Köylerdeki ilkokul sayısı 5 bin 80, öğretmen sayısı ise 6 bin 91 idi. Öğrenci sayısı da 370 bin 370 idi.
15 yıl içinde 20 bin öğretmene ihtiyaç vardı. İşte bunun için büyük seferberlik başlatıldı. 40 bin köyün 31 bininde okul yoktu. Türkiye'deki bütün köylerde sadece 5 bin 80 okul bulunması her şeyi anlatır. Yücel döneminde, 1946 yılına kadar mesleki ve teknik eğitimin yurt düzeyine yaygınlaştırılması için de özel çaba harcandı. 1942-43 yılları arasında 113 olan okul sayısı 1949 yılına gelindiğinde 275'e çıktı. 1939 yılında yapılan Birinci Maarif Şurası'nda alınan bir kararla köy okullarındaki eğitim süresi 3 yıldan 5 yıla çıkarıldı.

İNÖNÜ: ‘AHLAKLI YETİŞİN’

Milli Eğitim Bakanı Yücel, 17 Nisan 1940 günü TBMM'de Köy Enstitüleri Kanunu'nun görüşüldüğü sırada yasanın amacını şöyle tarif eder: "Biz Köy Enstitüsü'nü sadece içerisinde kuramsal eğitim yapılan bir kurum olarak almadık. İçerisinde tarım sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi uygulamalı faaliyetler de bulunduğu için okul adıyla anmadık, enstitü diye isimlendirmeyi uygun gördük." (Yücel Söylev ve Demeçleri, s.304-305.)
Bu uygulama yepyeni bir çığır açar ve 1946 yılına kadar köylerdeki öğretmen ihtiyacı için 16 bin 400 kadın ve erkek öğretmen, 7 bin 300 sağlık memuru, 8 bin 756 eğitmen yetiştirilir ve bunlara görev verilir. Bu dönemde 306 okul tamamen öğrenciler tarafından yapılır. Ensitüler çevresinde 15 bin dönüm arazi öğrenciler tarafından işlenir ve üretim yapılır. Bin 200 dönüm bağ, 41 bin 500 dönüm orman yetiştirilir. Köy okullarının sayısı da 5 bin 80'den 12 bin 207'ye çıkarılır.
Bu durumu, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, İzmir Kızılçullu Köy Enstitüsü'ne 1941 sonbaharında yaptığı bir ziyarette şöyle dile getirir: "Köy Enstitülerine çok ehemmiyet veriyorum ve bu sahadaki çalışmaları yakından takip ediyorum. Sizlere çok güveniyorum. Çalışmalarınızdan memnun oldum. Bundan sonra yine köyde çalışınız. Ahlâklı, vakarlı, haysiyetli olarak yetişiniz. Köylerimiz sizi bekliyor." (Coşkun, Age, s.68.)

SİSTEMİN FELSEFESİ

Köy Enstitüsü sisteminin temel eğitim felsefesi ve ilkeleri özetle şöyleydi: Bütünsellik, çok yönlülük, uygulama bütünlüğü, karma eğitim, planlı yöneltme, kültürde yerelden evrensele, laik çağdaş eğitim, üretkenlik, yapıcı ve yaratıcı ahlâk, teknoloji kullanımı, özyönetim, millete hizmet ruhu ve köylü ile öğretmenin kader birliği.

21 OKUL AÇILDI

Köy Enstitüleri 1946’dan sonra gerilemeye başladı. CHP içindeki muhalefet bu kurumu hedef aldı. İnönü yönetimi daha fazla dayanamadı. 1947 yılında Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Enstitüde karma eğitime son verildi. 1950 yılında iktidara gelen DP, CHP'nin gözden çıkardığı Köy Enstitüleri'ni 27 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan 6234 sayılı yasayla temelli kapatarak Öğretmen Okullarına dönüştürdü. 1954 yılında resmen kapatılana kadar 21 Köy Enstitüsü sayesinde 17 bin 346 öğretmen, 8 bin 675 eğitmen ve 1599 sağlık memuru yetişti.

Atatürk köy enstitüleri köy enstitüleri modeli türk eğitim modeli