MİT kumpasını yöneten diğer isim: Parlak
‘Kumpası, örgütün o dönemki MİT abisi Murat Karabulut ile İstanbul Bölge Temsilcisi Ahmet Hamdi Parlak, birlikte planlayarak yürüttü’
Fethullahçı Terör Örgütü FETÖ’nün İstanbul bölge temsilcisi, firari şüpheli Ahmet Hamdi Parlak’ın, örgütün 7 Şubat 2012’deki MİT kumpasını, örgütün sözde MİT mahrem imamı Murat Karabulut ve özel yetkili savcılar Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya ile birlikte yönettiği ileri sürüldü.
“FETÖ’nün Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı açıktan giriştiği ilk operasyon" olarak tanımlanan ve MİT Başkanı Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu bazı kamu görevlilerinin ifadeye çağrıldığı 7 Şubat 2012'deki "MİT kumpası"na ilişkin yeni bir iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Ahmet Hamdi Parlak hakkında hazırlanan iddianamede, Londra ve Kuzey İrlanda'da ikamet ettiği belirtilen şüpheli hakkında yakalama kararı verilmesi, dosyanın "7 Şubat MİT kumpası" davasıyla birleştirilmesi talep edildi.
"MİT kumpası"na ilişkin dava İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ederken, kumpastan dokuz yıl sonra hazırlanan iddianamede, sözde mahrem MİT yapılanmasında görevli üç kişinin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca alınan ifadelerine yer verildi. İddianamede Parlak’ın kalkışmadaki sorumluluğunun “süreci yönetmek” biçiminde olduğu ifade edildi. İddianamede ayrıca Ahmet Hamdi Parlak'ın, örgütün finans kuruluşlarından Kaynak Holding’de yönetici pozisyonda bulunduğunun, Bank Asya’da hesap artışı gerçekleştiren şahıslardan olduğunun, ByLock kullandığının saptandığı belirtildi.
Tanıkların ifadelerde ayrıca, savcı Sarıkaya'nın sözde MİT mahrem imamı Murat Karabulut'la aynı örgüt evinde konakladığına da dikkat çekildi.
MÜEBBET ARTI 35-57 YIL HAPİS
Parlak'ın "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması talep edildi. Şüphelinin ayrıca, "silahlı terör örgütü kurma ve yönetme", "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme" gibi suçlardan toplam 35 yıl 6 aydan 57 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması istendi.
‘PKK/KCK İLE İLİŞKİLİ GÖSTERİLDİ’
17-25 Aralık kumpasının ayrıntılarına yer verilen iddianamede, Türkiye Cumhuriyeti'nin çözüm sürecinde yürüttüğü politikalardan dolayı MİT'in PKK/KCK ile ilişki içindeymiş gibi gösterilerek, MİT görevlilerinin ifadeye çağrıldığı, evlerinde arama yapıldığı ve haklarında yakalama çıkarıldığı anlatıldı. İddianamede, söz konusu kumpasın, FETÖ'nün Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı açıktan giriştiği ilk operasyon olduğu belirtildi.
Türkiye kamuoyunda "7 Şubat MİT krizi" olarak bilinen konuyla ilgili ayrıntıların da yer aldığı iddianamede, şu satırlara yer verildi: “Baskını öğrenen MİT görevlilerinin 7 Şubat soruşturması olarak bilinen soruşturmada görevli özel yetkili savcı Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya ile görüştükleri, MİT'in özel çalışmasının muhataplarına anlatıldığı, konunun deşifre olması halinde pek çok MİT elemanının hayatının tehlikeye gireceğinin ifade edildiği, ancak o dönem görevli olan savcıların ‘sizlerin canınız bize emanet' dediği ve MİT görevlileri gittikten sonraki gün ise görüştükleri MİT personeli hakkında teknik takip kararı aldırıldığı tespit edilmiştir.”
‘96 KİŞİ İLE AYNI KONAKLAMA YERİNDE’
Kumpas soruşturmasının onayının, örgüt elebaşından doğrudan verildiği belirtilen iddianamede 2012'de Marmara Bölgesi sözde emniyet imamı olan "Arif" kod adlı Ali Rıza Tekinkaya'nın eylemlere giriştiği anlatıldı. İddianamede, şüphelinin "7 Şubat MİT kumpası" soruşturmasından hemen önce 2-3-4 Şubat 2012 tarihlerinde Ankara Kızılcahamam Asya Termal Otel 5202 numaralı odada konakladığı, hemen yan odalarında da örgütün diğer bölge imamlarının olduğuna dikkat çekildi.
Bu kişiler başta olmak üzere FETÖ'ye üye olma suçundan haklarında işlem kaydı olan toplamda 96 kişi ile aynı dönemde aynı konaklama yerinde bulunduklarının tespit edildiği dile getirilen iddianamede, şöyle denildi: "Toplantıya katılan örgüt militanlarının 7 Şubat 2012 tarihli kalkışmadan, kalkışma öncesinde bilgi sahibi oldukları, bu dönemden sonra örgütün güdeceği strateji hususunda toplantılar gerçekleştirdikleri ve kendi alanlarında örgüt hedefleri doğrultusunda sorumlu oldukları ünitelerin idaresiyle ilgili kararlar aldıkları ve alınan başkaca kararların kendilerine tebliğinin gerçekleştirildiği anlaşılmıştır."
SADECE TERÖR DEĞİL CASUSLUK ÖRGÜTÜ
FETÖ ile ilgili olarak iddianamede, "İlk etapta devlete karşı savaş vererek hedeflerine ulaşmanın yıpratıcı olacağını fark etmiş olan örgüt, mevcut sistemi savaşarak yıkmak yerine, devletin tüm kurumlarını ele geçirerek sistemi değiştirmeyi hedeflemiştir" denildi.
Örgütün, diğer terör örgütlerinden farklı yapı ve hareket tarzına dikkat çekilen iddianamede, “meşru devlet sistemini ve mekanizmalarını kullanmak suretiyle elde ettiği güçle önce örgüte karşıt toplum yapısını şekillendirmeye ve etkisiz hale getirmeye çalıştığı” belirtildi ve şöyle sürdürüldü: “Yine örgütün, mensupları arasında kullandığı sınıflandırma, iletişim yöntemleri ve hücreler arasındaki hiyerarşik/yatay sınıflandırma, örgütün tek başına silahlı terör örgütü olarak oluşturulup bu yönde faaliyet göstermediğinin bir kanıtıdır.” Örgütün, terörün yanı sıra istihbari ve casusluk faaliyetlerini amaçladığı ifade edildi.