Modern Asya Entelektüel Tarihi’ne bakmak
Kitabın önemli iki eksikliği, Türk ve İran devrimleri; Arap milliyetçiliği hakkında yeterli ilginin gösterilmemiş oluşu. Türk-İran devrimlerini kavramadan Batı Asya’daki büyük dönüşüm nasıl kavranabilir?
Modern Asya Entelektüel Tarihi (19. yüzyılın sonundan 1945’e). Derleyen ve sunan: Hasan Aksakal. Türkçesi, Ahmet Fethi Yıldırım, Beyoğlu Kitabevi, 2023.
Kitabın adı, tahrik edici… Edindim, ilgimi çekti, bir çırpıda okudum.
Derleyeni ve kitabın başındaki geniş sunumun sahibi Hasan Aksakal, İstanbul Üniversitesinde başlayan çalışmalarına ABD’de devam etmiş, ardından Avrupa’nın çeşitli üniversitelerinde araştırmacı olarak görev yapmış. Vakıfbank Kültür Yayınları’nı kurmuş. Güncel siyasal sorunlara ilişkin kitaplar yayımlamış.
Kitabın adı, bana kalırsa fazla ağdalı. Ancak kasıt açık: 20. yüzyılda, özellikle yüzyılın ikinci yarısında büyük değişimlere sahne olan Asya’nın çeşitli ülkelerinde yaşanan büyük toplumsal olayları, devrimleri yaratan süreçlerin fikri temellerini deşmek. Bu yanı ile çalışma gerçekten ilginç özellikler taşıyor. Hasan Aksakal, kapsamlı bir sunuştan sonra, döneme ilişkin kimi Batılı/Asyalı yazarların Asya ile ilgili tahlillerine de yer veriyor.
Ekte verilen metinlerin (Çevirmen Ahmet Fethi Yıldırım) çevirileri kusursuz.
ASYA’YA İLGİ
Hasan Aksakal, “Modern Asya Entelektüel Tarihi için Başlangıç Notları” adını verdiği sunumda, “Türkiye’de çok uzun zamandan beri Doğu’ya dair esaslı bir meraksızlığın hâkim oluşuna” dikkat çekiyor. (s. 17) “En Batı karşıtları da dâhil olmak üzere pek çok Türk entelektüelinin genel olarak Asya’yı küçümseme eğiliminde oluşunun” altını çiziyor ve bunun bir tür “Türk Orientalizmine” yol açışına dikkat çekiyor.
Çok haklı, önemli bu tespitin ardından Hasan Aksakal, “Mevcut haliyle Türkiye’deki bilgi havuzuyla Asya’yı konuşmak Gandi, Mao, Humeyni diye 2030 kişiye sıkışacak ölçüde zor olduğu gibi modern Asya’ya meraklı insanların okuyabileceği nitelikli çeviri ve telif kitap sayısı da 20-30’u geçmeyecektir.” (s.18) diyor.
Aksakal’ın tespitleri, Batı’nın Atlantik’in gerilediği, Asya’nın dikkat çekici bir yükseliş içinde olduğu günümüzde özellikle önem taşıyor. Çin ile Hindistan’ın ekonomik, teknolojik ve güvenlik alanlarında kaydettikleri başarılar, küresel aktörlere dönüşmeleri, Endonezya’nın ve Vietnam’ın büyük bir hızla Asya’nın iki devini izlemeleri, merkezi bir kez daha Asya’ya kayan çağdaş uygarlığı kavramamız bakımından uyarıcı oluyor. Diğer bir deyişle, Asya’yı kavramayanların küresel gelişmeleri anlamalarının imkânsız hale geldiği günümüzde, yakın geçmişin düşüncelerini anlamak önem kazanıyor.
20. YÜZYILIN BAŞLANGICINDAN ASYA YÜZYILINA
Yazar 20. yüzyılın dönümünde “Çin’de, Hindistan’da, İran’da, Siyam’da, Buhara’da, Filipinler’de, Japonya’da birbirinden farklı biçimde yaşanan krize (buna Garpzede olmanın krizi adını vermiş) farklı cevapların geliştiğini, bu cevapların zaman zaman yollarının kesiştiği Rousseau’dan Durkheim’e kadar birçok Batılı düşünürün metinlerini kendi toplumlarının lehine nasıl değerlendireceklerini araştırdıklarına, kiminin modernleşmeye tümüyle reddetmeyi ve kadik Asya öğretilerine sımsıkı sarılmayı çare görürken, Mustafa Kemal ve Mao (abç) gibi liderlerin bu krize çok daha cesur cevaplar geliştirip kendi yolunu açmayı seçtiklerini ve zamanın onları haklı çıkardığına” işaret ediyor. (s. 24-25)
Yazar Asya’yı sarsan iki büyük devrimi açıkça belirtiyor: “Rusya’da Marksist-Leninist iktidar, Türkiye’de Kemalist yönetim; bunlar Çin’de Dr. Sun Yat Sen’e Hindistan’da Ulusal Kongre Partisi’nin mücadelelerine ilham verdi.” (s. 31) Ülkemizde kimi çevrelerin üzerini örtmeye çalıştığı koşullarda, bir yazarın Asya’nın kaderini etkileyen iki büyük olayı okurların dikkatine sunması, kuşkusuz anlamlı.
Aksakal, çalışmasının sömürgecilikten fikren ve fiilen kurtulma, iç savaşlar, ekonomik ve sosyal bakımdan kalkınma temaları ile özellikle 2000 yılı civarında dillendirilmeye başlayan “Asya Yüzyılı fikrinin kültürel-politik- temellerine ışık tutmaya çalıştığını belirterek” bu arayışın Osmanlı-Türk modernleşme tarihinin öne çıkan konularıyla, kavramlarıyla esaslı benzerlikler ve bağlantılar üzerine düşünmeye” yöneleceğine vurgu yapıyor. (s. 27)
KİTABIN ÖTEKİ UNSURLARI
Hasan Aksakal kendi kaleme aldığı kapsamlı bir girişten sonra 20. yüzyıl Asya’sının yükselişine ilişkin kimi makalelere yer veriyor kitabında. Bu makalelerin çoğunun yazarları Batılı aydınlar, kimi Hintli yazarlar da var. “İmparatorluğun Yıkıntıları Arasında Asya’nın Batı’ya İsyanı” başlıklı yazıda Hintli yazar, Japonya’nın Rus donanmasını yenilgiye uğrattığı savaşı “Çağdaş dünya kesin şeklini ilk kez mayıs 1905’de iki gün içinde Tsuşima Boğazı’nın dar sularında almaya başladı.” (s. 37) sözleriyle betimliyor.
Amerikalı tarihçi Rebecca Karl’ın “20. Yüzyılın Başında Dünyada Çin”, Tokyo Sophia Üniversitesinden Sven Saaler’in “Modern Japonya Tarihinde Pan-Asyacılık” ve Tamil kökenli Hintli akademisyen Sanjay Subrahmanyam’ın “Asya, Tek mi, Çok mu? Alman tarihçi Harald Fischer-Tine’nin “Hindistan’da Asya Tahayyülü” ve Amerikalı tarihçi Michael Adas’ın “Uygarlaştırma Misyonu ideolojisine Afro-Asya Saldırısı” yazıları ilgi ile okunuyor.
Öteki yazılar, bana kalırsa daha teknik daha ayrıntı.
Kitabın önemli iki eksikliği, Türk ve İran devrimleri; Arap milliyetçiliği hakkında yeterli ilginin gösterilmemiş oluşu da eleştirilebilir. Türk-İran devrimlerini kavramadan Batı Asya’daki büyük dönüşüm nasıl kavranabilir? Batı Asya kavranmadan Asya tam olarak kavranabilir mi? Bu eksikliğin nedeni, bence, bütün iyi niyetine rağmen, yazarın Batılı kaynakları aşamamış oluşu. Bunun kolay olmadığını teslim edeyim. Çalışmaların çoğu Batı’da ve İngilizce bu çalışmalara damga vuruyor.
Sonuç olarak Hasan Aksakal’ın “Modern Asya Entelektüel Tarihi” başlığını taşıyan çalışması ve yaptığı derleme, Asya konusunda bir büyük boşluğu doldurmanın ilk adımları olarak değerlendirilmeli. Aksakal’dan o alanda yeni çalışmalar beklemek hakkımız.