Moskova Antlaşması'nın 102. yılı 2: Kafkas Seddi bertaraf edildi
Çağdaş Ermeni tarihçilerinden V. Petrosyan, 'Kemal-Lenin'in saldırgan ittifakının Ermenistan'ın parçalandığı Moskova Antlaşması'nı doğurduğunu' söyler. Moskova Antlaşması, Batı'nın Kafkasya planlarına önemli bir darbe vurur.
16 Mart 1921'de Türk- Sovyet Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması Moskova'da imzalandı. Mustafa Kemal ve Lenin'in iradesinin belirleyici olduğu antlaşma, Ankara hükûmeti tarafından uluslararası alanda imzalanmış ikinci antlaşma özelliğini taşımaktadır. Mehmet Perinçek, Kaynak Yayınları'ndan çıkan Kafkasya'da Türk-Sovyet Askeri İşbirliği (1919-1922) kitabında, bu antlaşmayı ayrıntılı bir şekilde yazar.
Perinçek, kitabın önsözünde Türkiye ve Rusya'nın çatıştığında birlikte kaybettiğini ve emperyalistlerin kazandığını; iki ülkenin anlaştığında ise Batı planlarını bozduğunu ve bölgeye huzur getirdiğini kaydeder. Perinçek ayrıca, “Bugün de iki ülkenin stratejik işbirliği, Avrasya çağının perdesini açacak ve yine tüm mazlumlar dünyasına umut olacaktır.” diyerek Türkiye-Rusya birlikteliğinin bölgedeki sorunları çözmede güncel olduğunu vurgular. Kitaptaki, “Batı'nın Kışkırtmalarına Cevap: Moskova Antlaşması” bölümünü okurumuzun dikkatine sunuyoruz. Arabaşlıklar tarafımızdan konulmuştur. Tamamını okumak isteyenler kitabı Kaynak Yayınları'ndan edinebilir.
NERİMANOV'UN UYARILARI
Şahtahtinski, Moskova Konferansı'nın başladığı 26 Şubat günü Sovyet Azerbaycanı'nın Dışişleri Halk Komiseri M. D. Huseynov'a Moskova'dan gönderdiği mektupta Türkiye ile Azerbaycan arasındaki anlaşmanın ayrıca imzalanacağını bildirirken Rusya'nın ayrı bir anlaşma imzalanmasına karşı olmadığını, ancak yine de ilk önce Azerbaycan, sonra da Ermenistan temsilcilerinin konferansa katılmasını istediğini ifade etmektedir.
Şahtahtinski, kişisel olarak Azerbaycan'ın konferansa katılımına karşı olduğunu belirtir. Hem orada kendisinin söyleyeceği bir şey yoktur hem de ufak meseleler yüzünden Türkiye'yle karşı karşıya gelmek istememektedir. Zira kendisinin Türklere büyük etkisi vardır, eğer konferansta Azerbaycan'ı hiçbir şekilde ilgilendirmeyen meseleler konusunda Türklere karşı hareket ederse bu etkisini kaybedebilecektir.
Konferans öncesinde Ermeni meselesi konusunda Moskova'yı uyaran önemli isimlerden biri de Neriman Nerimanov'dur. Nerimanov, Lenin'e gönderdiği mektuplarda Ermeni meselesi yüzünden kendilerinden uzaklaştırırlarsa Türklerin İngiltere'yle anlaşma yoluna gidebileceklerini ifade etmiştir. Nerimanov, ardından Çiçerin'in Doğu meselesini karıştırdığını, Ermeni meselesinde Ermenilerin görüşlerine çok fazla değer verdiğini ve oysa Kafkasya'da durumu korumak ve Azerbaycan'ı elde tutmak için Türklerle çok sağlam bir ittifak yapmak zorunluluğunu vurgulamıştır. Nerimanov, 21 Şubat'ta gönderdiği diğer bir mektupta da Ermenistan'da Şubat Ayaklanması'yla Sovyet iktidarının devrildiğine dikkat çekerek Ermeni meselesinin görüşmelerde rol oynamaması gerektiğini belirtmiştir.
Moskova Konferansı'nın hazırlık sürecinde Orconikidze, Bakû'den 9 Şubat 1921 tarihinde Çiçerin'e, Lenin'e, Troçki'ye ve Stalin'e "çok gizli" ibareli bir rapor gönderir. Rapor, konferans öncesinde Muş, Van ve Bitlis'in Ermenilere verilmesi talebini ele almaktadır.
Orconikidze, Çiçerin'in bu talebinin Türkiye'deki İtilaf Devletleri yanlılarını güçlendirdiğine işaret eder. Bu grup, açıktan İtilaf Devletleri adına hareket edememekte, ancak bu talep üzerinden Sovyet Rusya'ya karşı kışkırtmalar içinde bulunmakta ve söylentiler yaymaktadır. Orconikidze'ye göre Ermeni meselesi Türk politikasının en hassas noktasıdır. Yüksek komuta kademesinin çabalarına rağmen, Ermenilere duyulan nefret bazen engellenmesi mümkün olmayan olaylar çıkmasına sebep olmaktadır. Ermeni yoldaşlar, bu konuyu oldukça fazla abartmakta ve şişirmektedir. Türk Ordusunda Sovyet karşıtı olan gruplar, Rusya'nın Ermeniler yüzünden Türklerle ilişkisini kestiği şeklinde propaganda yürütmektedir. Orconikidze, Kâzım Karabekir'in bu konu hakkında tüm orduya emir gönderdiğini ve bunun yalan ve provokasyon olduğunu belirttiğini de raporuna eklemiştir.
Orconikidze, daha sonra Ermeni komünistlerinin tavrını eleştiren şu satırları kaleme almıştır:
“Söylemeden geçemeyeceğim ki birçok Ermeni yoldaş, Türklerle savaş taraftarı. Bütün bilgileri, çoğunlukla savaş durumunda herkesten önce özellikle Ermenilerin acı çekeceğini anlamayarak Türklerle savaşmaya yanıp tutuşan komünist olmayan kişilerden alıyorlar.
Şöyle bir olay oldu: Gümrü'den birkaç Ermeni komünist, silahlarıyla Türk mevzileri üzerinden Ermenistan'a geçmeye çalışmışlar ve hiçbir sonuç elde edememişler, çatışma çıkmış ve ölenler olmuş.
Hatta Türk kumandanlığının kuryelerinin Mdivani'nin mektuplarıyla tutuklanması da ayrı bir vaka. Türkler, ültimatom verdiler. Genel olarak atmosfer oldukça gergin. Türkler ile Ermeniler arasında en ufak bir yakınlaşma dahi yok. Karşılıklı nefret üst düzeyde.”
Orconikidze, raporunda sonuç olarak Muş, Van ve Bitlis'in Ermenilere verilmesi gibi taleplerin geri çekilmesi ve en kısa zamanda antlaşma imzalanması gerektiğini vurgular. Böylece düşmanlar kışkırtmalarda bulunma imkânından yoksun kalacaklardır.
STALİN: ERMENİ TALEBİ BİZİM TALEBİMİZ OLAMAZ
İ. V. Stalin ise bu raporun üzerine el yazısıyla şu notu düşmüştür:
“Lenin Yoldaş, ben, yalnız dün öğrendim ki Çiçerin, ne hikmetse Türklere aptalca ve provokatörce bir talep ileterek, Türk nüfusun çoğunlukta olduğu Türkiye vilayetleri Van, Muş ve Bitlis'i boşaltmalarını istemiştir. Bu emperyalist Ermeni talebi bizim talebimiz olamaz. Çiçerin'in milliyetçi ruhlu Ermeni telkinleri doğrultusunda Türklere nota göndermesini yasaklamak gerekir.”
Stalin'in 12 Şubat'ta düştüğü bu nottan kısa bir süre sonra başında bulunduğu Milliyetler Halk Komiserliği'nin yayın organı Jizn Natsionalnostey gazetesinde A. Skaçko'nun "Önümüzdeki Konferansta Ermenistan ve Türkiye" başlıklı bir yazısı yayımlanır. Yazara göre Moskova Konferansı iki şekilde sonuçlanabilecektir: Ya Doğu ülkeleri antlaşmaya varacak ve emperyalizme karşı mücadele büyüyecektir ya da uzlaşma olmadığı takdirde Doğu devrimine büyük bir darbe vurulacaktır. Artık dünya sosyal devrimi Batı proletaryasına olduğu kadar Doğu'nun ezilen halklarına da bağlıdır. Bu bakımdan antlaşmanın sağlanması için Türkiye'ye taviz verilmelidir. Bunu dünya devriminin çıkarları gerektirmektedir.
Skaçko, Ermenistan'ın sadece Taşnakların "denizden denize Ermenistan" planından değil, Van ve Bitlis vilayetlerinin Ermenistan'a bağlanmasından da vazgeçmesi gerektiğini vurgular. Çünkü artık bu taleplerin bir temeli yoktur. Ayrıca Ermenistan, sadece talep ettiği topraklardan değil, bağımsız Ermenistan'ın sınırları içindeki bazı bölgelerden de vazgeçmelidir. Kars ve Ardahan bölgeleri, Ermenistan ve Türkiye arasında kavga nedeni olmamalıdır. Bu toprakların Ermeni hükümeti tarafından işgalini emperyalist bir eylem olarak görmek gerekecektir. Öyle ki bu topraklardaki nüfusun yüzde 67'si Müslümandır.
Skaçko'nun ifadesiyle Ankara hükümeti, Türk-Ermeni düşmanlığının tamamen yapay olduğunu ve bunun büyük devletler tarafından kışkırtıldığını çok iyi bilmektedir. Çarlık Rusyası'nın yıkılması ve Ermenistan'ın, İtilaf Devletlerinin güdümünden çıkmasıyla artık bu düşmanlığın da bir zemini kalmamıştır.
İKİ ÜLKENİN DÜŞMANLARI ORTAK
Moskova'da bu tartışmalar yaşanırken, aynı günlerde Ankara'ya yeni atanan Bolşevik elçisi Budu Mdivani de Türk halkının Rum ve Ermeni kıyımı iddialarından usandığına tanık olmuş ve Batılı devletlerin iki ülke arasındaki ilişkileri bozma planının önüne geçilmesi ihtiyacını tam anlamıyla hissetmiştir:
“Bence emperyalizme karşı mücadele eden bir Türkiye'yle yine emperyalizme karşı mücadele eden Şûralar Rusyası arasında anlaşma ve uyuşmadan daha doğal bir şey olamaz. İki ülkenin düşmanları ortaktır. İki ülke iyilik ve kötülükte yazgılarını birleştirmişlerdir. Bu dostluk dünyada pek büyük değişikliklere neden olacak, onun için bu dostluğun muhalifleri onu bozmak için ellerinden geleni esirgemeyeceklerdir. Fakat her iki tarafa da düşen görev bu dostluğu korumak, hiçbir olumsuz etkiye maruz bırakmamaktır.”
Yukarıdaki rapor ve tespitler, Moskova Konferansı'nın gidişatında etkili olur. 16 Mart 1921 günü iki ülke arasında Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalanır. Moskova Antlaşması'yla Türkiye'nin bugünkü doğu sınırı çizilir. Gümrü Antlaşması'nın belirlediği sınır da doğrulanır. Antlaşma'nın 2. maddesiyle Türkiye, Batum'u Sovyet Gürcistanı'na bırakmıştır. Taraflar, 3. maddede Nahçıvan'ın koruyuculuk hakkını üçüncü bir devlete hiçbir zaman bırakmamak koşuluyla Azerbaycan koruyuculuğunda özerk bir bölge oluşturulması konusunda anlaşmışlardır.
Moskova Antlaşması'yla 1914 yılında Çarlık Rusyası'nın sınırları içinde yer alan 23.600 kilometrekare toprak Türkiye'ye bırakılmış oldu.
Lenin, imzalandıktan kısa bir süre sonra Moskova Antlaşması'nın kendilerini Kafkasya'daki bitmez tükenmez savaşlardan kurtardığını belirtmiştir.
Sovyet askeri istihbaratının hazırladığı 15 Nisan 1921 tarihli raporda Trabzon'da ayrı ayrı birçok kişinin bir ağızdan Türk milletinin kurtuluşunun Moskova Antlaşması'nda olduğunu söylediği kaydedilmektedir. Trabzon'da karargâhtan bir subay, Sovyet yetkilisine Türk subaylar arasında büyük sevinç olduğunu anlatmış ve “Artık Doğu Cephesinde bir asker bile tutmamıza gerek yok, Batı'yı ise biz kendimiz hallederiz.” demiştir.
Arşiv belgelerinden Moskova Antlaşması'nın belirlediği sınırların Sovyet Ermenistanı'nın yetkililerini memnun etmediği görülmektedir. Ermenistan SSC Dışişleri Halk Komiseri Bekzadyan, Çiçerin'e Moskova Konferansı'nda Rusya'yı temsil eden heyeti ağır bir şekilde suçlayan bir açıklama göndermiştir. Moskova'da bulunan Ermenistan heyetine göre Türkiye'ye Sovyet Ermenistanı'nın hesabından çok fazla toprak tavizi verilmiş ve Rus tarafı Kars'ın elde tutulması konusunda hiçbir çaba sarf etmemiştir. Bekzadyan, Ermeni heyetinin Moskova Konferansı'na alınmamasını ve Ermenistan'ı ilgilendiren konuların konuşulduğu bir süreçten uzak tutulmalarını da protesto etmiştir. Bekzadyan'ın ifadesiyle Rus heyeti milletlerin kendi kaderini tayin hakkı ilkesini göz ardı etmiştir. Doğu devrimi adına bu kadar fazla taviz vermek doğru değildir, Ermenistan toprakları konusunda Batum kadar direnilmemiştir.
Oysa daha Ermenistan'da Sovyet iktidarı kurulmadan birkaç gün önce 27 Kasım 1920 günü Bakû'de toplanan TKF yöneticilerine Ermeni komünistleri, Büyük Ermenistan'ı reddettiklerini, ancak Gümrü'süz Ermenistan'ın yaşayamayacağını, Kars meselesinin ise açık bırakılması gerektiğini, eğer Türkiye İtilaf Devletlerine karşı mücadeleye devam ederse Kars ve başka yerlerin de Türkiye'ye bırakılabileceğini ifade etmişlerdir. Ermenistan'da Sovyet iktidarının kurulmasının ardından başta Mustafa Suphi olmak üzere TKF yetkilileri de Kars'ın ekseriyetle Türk olduğunu, Kars'ın Türklere verilmemesi durumunda Kızıl Ordu ile Türk Devrimci Orduları arasındaki iyi ilişkilerin bozulacağını savunmuşlardır.
'KEMAL-LENİN İTTİFAKI ERMENİSTAN'I PARÇALANDI'
Çiçerin'e göreyse Kars, Türklere hediye edilmemiştir. Bu durum, şiddetli bir mücadelenin sonucudur. Çiçerin, Rus heyetinin konferansta her adımı partinin Merkez Komitesi'nin kararları çerçevesinde attığını vurgular. Konferansta adım adım karşılıklı tavizler verilmiş ve Rus tarafının tavizleri de Merkez Komitesi tarafından belirlenmiştir. Merkez Komitesi'nin dâhil olmadığı tek bir önemli mesele dahi yoktur.
Garegin Njde ise İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yaptıktan sonra yakalanıp Sovyetler Birliği'nde hapishaneye atıldığı zaman Ermenistan SSC Devlet Güvenlik Bakanı'na gönderdiği 19 Mayıs 1952 tarihli mektupta Moskova Antlaşması'nın sadece Türkiye için olumlu bir durum yarattığını belirtmiştir.
Çağdaş Ermeni tarihçilerinden V. Petrosyan, Kemal-Lenin'in saldırgan ittifakının Ermenistan'ın parçalandığı Moskova Antlaşması'nı doğurduğunu söyler ve antlaşmayı Polonya'nın paylaşıldığını ifade ettiği İkinci Dünya Savaşı'nın arifesinde imzalanan Molotov-Ribbentrop Antlaşması'yla kıyaslar. Aynı benzetmeyi Konstantin Zaharyan da yapmıştır. Molotov, 1939 yılında Polonya'yı "Versay sisteminin sakat çocuğu" ilan ederken 1920'de Bolşevikler de Ermenistan Cumhuriyeti'ni "uluslararası emperyalizmin piyonu" şeklinde tanımlamıştır. Zaharyan'a göre iki antlaşma arasındaki tek fark, Moskova Antlaşması'nın hâlâ geçerli olmasıdır. Ermeni milliyetçisi fikirlere sahip günümüzün araştırmacılarından Aleksandr Svarants ise Moskova Antlaşması'yla Türkiye'nin Pantürkizm planlarının bir parçasını gerçekleştirdiği kanısındadır. Türkiye, doğu sınırlarında Müslüman Kafkas cumhuriyetlerden (Azerbaycan'ın tahkim edilmesi ve Acaristan Özerk Cumhuriyeti'nin kurulması) tampon bir bölge yaratarak gelecekte kendisi için olumlu jeopolitik bir konum sağlamıştır.
ABD'li diplomat ve hukukçu James Gerard da Moskova Antlaşması'yla Ermenistan Cumhuriyeti'nin bir kısmının Türkiye'ye, diğer ki parçasının (Nahçıvan ve Karabağ) Azerbaycan'a verildiğini, geriye kalanın ise "Sovyet Ermenistanı" adıyla etiketlenip Rusya tarafından ilhak edildiği kanısındadır. Batı emperyalizmi ile Taşnakların konuya bakışı tam bir uyum içindedir.
Görüldüğü üzere Moskova Antlaşması, Batı'nın Kafkasya planlarına önemli bir darbe vurmuştur. Kafkas Seddi bertaraf olurken Türk-Rus savaşı kışkırtmaları da uluslararası hukuk zemininde de boşa çıkartılmıştır.
-BİTTİ-