Moskova'nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika Planı- Amaç: Bölgesel ittifaklar inşa etmek
Moskova’nın hazırladığı senaryonun hayata geçirilmesiyle bölge halklarının sömürgecilikten tamamen kurtulması, ABD’nin yıkıcı etkisinin sınırlanması, ayrıca jeopolitik çıkarların dengelenmesi ve İslam’ın geleneksel şekillerinin uyumlu birlikteliği zemininde bölgesel ittifakların oluşması sağlanacak.
Washington, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirebilmek için bölgede bir taraftan etnik bölücülüğü desteklerken diğer taraftan Vahhabiliği de kışkırtmıştı. Vahhabilik üzerinden bölgedeki milli devletlerin temeli dinamitlendi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya müdahalenin zemini yaratıldı ve ona karşı mücadele bahanesiyle PKK/PYD gibi örgütler de meşrulaştırılmaya çalışıldı.
Ancak ABD’nin BOP’u başarısızlığa uğradı ve bölgeyi şekillendirmek adına Washington’da İslam dünyasını kontrol altına almak için yeni planlar geliştirilmeye başlandı. Rus güvenlik birimlerinin ABD’nin bu yeni planlarını öğrenmesiyle Rus devletinin çekirdek birimleri de harekete geçti. Askerlerden, istihbarata, strateji uzmanlarına kadar Rus devletinin merkezindeki seçkin isimler, bir araya gelerek yeni bir proje üzerinde çalışmaya başladı. Çalışmada cevabı aranan soru şu: ABD’nin BOP’u ve yeni dünya düzeni iflas etti ama yerine ne kurulacak? Alternatifini yaratmadan, ABD’den tam anlamıyla kurtulmanın mümkün olmadığından hareket ediliyor.
PROJENİN AMACI VE ÜÇ SACAYAĞI
Bu proje, birkaç esasa dayanıyor: 1. ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yeni projelerini engellemek. 2. BOP’un başarısızlığından istifade ederek bölgede Avrasya seçeneğini hayata geçirmek. 3. Bölge ülkelerini aralarındaki çatışmalara son vererek ABD’ye karşı birleştirmek. 4. ABD’nin müttefiklerini Washington’dan koparmak.
Bu hedeflere ulaşabilmek için manevi planda geleneksel İslam ve Vahhabilik arasındaki çelişkinin önemi vurgulanıyor. Batı’nın suni olarak körüklediği Vahhabilik karşısında İslam coğrafyasının topraklarına ait olan geleneksel İslam (Tasavvuf), yobaz grupların yalıtılması ve ardından tasfiye edilmesinde önemli bir müttefik olarak görülüyor. Yunus Emre, Mevlana ve Bektaşi geleneği İslam’ın yozlaşmış hali Vahhabiliğin karşısına konuyor. Uluslararası planda ise projenin üç sacayağı şöyle belirlenmiş: Moskova-Ankara-Tahran. Bu siyasi ittifak, inançlar zemininde de Ortodoks Hristiyanlığını, Sünniliği ve Şiiliği de bir araya getiriyor.
PROJE TAMAMLANMIŞ DEĞİL, DETAYLARI TARTIŞILIYOR
Tamamen gizli yürütülen bu proje, bitmiş ve kesinlik kazanmış değil. Ancak genel çerçevesi, devlet katında kabul görüyor. Çalışma, en üst düzeyde takip ediliyor. Ancak projenin detayları tartışılmaya devam ediyor, yanlışları, hayata uymayan yanları varsa düzeltiliyor, törpüleniyor. Kısaca; planın tam anlamıyla ideal olduğu konusunda bir iddia yok.
Proje, son olarak gizli bir metin haline de getirilmiş. Haritası da hazırlanmış. Bu metne ve haritaya ulaştığımızda Türk ve bölge kamuoyunun Rusya’nın kafasından geçenlerden haberdar olmasının doğru olacağını düşündük. Tartışılması, gerektiği yerlerde sürece dâhil olunması, doğru yanlarının desteklenmesi, yanlış noktalar konusunda da uyarılar yapılması önemli. “Bekleyip neye varacak, görelim” demektense, doğru ve gerçekçi bir zemine oturması için müdahalelerde bulunulabilir.
Artık ilgili belgenin terminolojisini ve ifadelerini koruyarak raporun ayrıntılarına geçebiliriz.
BOP’UN İFLASININ YARATTIĞI İMKÂNLAR
Bu çalışma, Ortadoğu ve Mağrip bölgesindeki yeni jeopolitik şartlara uygun Avrasyacı bir dönüşümün yol haritası olarak görülüyor. IŞİD’in Suriye ve Irak’ta yenilgiye uğratılmasının, “Arap Baharı”nın iflasının ve nihilist liberal ideolojinin dünya çapındaki krizinin bahsi geçen bölgenin istikrara kavuşturulması ve çok kutuplu ve adil bir dünya düzeninin kalesine dönüşmesi için yeni imkânlar yarattığı düşüncesi temel alınıyor.
Hazırlanan belgeye göre, bu senaryonun hayata geçirilmesiyle bölge halklarının sömürgecilikten tamamen kurtulması, ABD’nin bölgede devam eden yıkıcı etkisinin sınırlanması, ayrıca jeopolitik çıkarların dengelenmesi ve İslam’ın geleneksel şekillerinin uyumlu birlikteliği zemininde bölgesel ittifakların oluşması sağlanacak.
MOSKOVA-ANKARA-TAHRAN ÜÇGENİ
Bu Avrasyacı mimarinin temelinde ise Astana sürecinde şekillenen Moskova-Ankara-Tahran arasındaki stratejik işbirliği üçgeninin yer alması öngörülüyor. Ama diğer taraftan da neoliberal ideolojiyi reddeden, çok kutuplu dünyaya yönelen, kendi kimlik, kültür ve geleneklerini korumaktan yana çıkarı olan bütün devletlere (Mısır, Pakistan vd) de açık. Manevi planda Ortodoks, Tasavvuf (Sufi) ve Şii geleneklerini temsil eden, büyük imparatorluk köklerine sahip bu üç devletin Ortadoğu ve Mağrip bölgesinin manevi ve jeopolitik geleceğinde sadece bugün değil, gelecekte de sorumluluk üstlenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Rus devletinin merkezinde çalışılan bu projede Rusya, Avrasya’nın “Heartland”i ve uluslararası arenada küreselleşmeye ve Atlantizme karşı güçle karşılık verebilecek temel unsur olarak değerlendiriliyor. Diğer taraftan da manevi planda tam anlamıyla yozlaşmış Batı’nın Hristiyan dünyasındaki alternatifi sayılıyor.
Belgede Şii İran’ın çağdaş manevi devrimin benzersiz bir deneyimini sunduğu ifade edilirken, toplumun ölümüne seferberliği için bir model oluşturduğuna, benzeri görülmemiş dış baskı koşullarında ulusal-dini idealler adına ödünsüz bir mücadele örneği gösterdiğine dikkat çekiliyor.
ABD’NİN MÜTTEFİKLERİNİN GELECEĞİ
Hazırlanan çalışmaya göre, Türkiye ise son dönemde kanlı cihat anlayışıyla yozlaştırılmaya çalışılan Sünni İslam’ın geleneksel derin köklerine geri dönüşünde rol oynayabilecek, büyük tasavvuf geleneği ABD’nin ve Ortadoğu’daki kuklalarının desteklediği radikal tekfircilerin kökünü kurutabilecek.
Bu Avrasyacı planın hayata geçirilmesiyle, ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefiklerinin de (özellikle İsrail, Suudi Arabistan ve Katar) varoluşsal bir seçimle karşı karşıya kalması bekleniyor: Ya eski sahibine tam olarak angaje durumun devamı ya da Avrasya’nın yanında bağımsız bir yol çizmek. Raporun ifadesiyle bu devletlerin kaderini alacakları karar belirleyecek.
Önceki dönemlerde böyle bir planın temelsiz olacağı kaydedilirken, Astana sürecinin başarılarıyla birlikte sadece mümkün olmadığının, ayrıca zorunlu hale geldiğinin de altı çiziliyor.
“Ortadoğu ve Mağrip için Avrasya Planı” olarak adlandırılan projenin genel çerçevesi bu şekilde çizildikten sonra çalışmanın ayrıntılarına geçiliyor.
BOP’TAN BUGÜNE YAŞANAN SÜREÇ
Ortadoğu ve Mağrip bölgesinin farklı devlet, halk ve inanışlar arasındaki iç içe geçmeler ve zıtlıklarla benzersiz bir bölge oluğuna işaret edilirken ABD ve müttefiklerinin bu bölgeyi boğmak için devamlı yıkım ve kargaşa yarattığı, buna karşı olan Avrasyacı güçlerin de bölgede istikrar, düzen ve güçler arası denge için çalıştığı ifade ediliyor.
Ardından ABD’nin BOP’tan bugüne kadarki süreçle ilgili yapılan tespitler şu şekilde özetlenebilir:
2000’lerin başında ABD, İsrail’in desteğiyle Amerikalı Neocon çevrelerin hazırladığı ve Mağrip’ten İran’a kadarki tüm bölgeyi istikrarsızlaştırmayı öngören BOP’u gerçekleştirmeye girişti. ABD’nin fabrikasyon bahanelerle Afganistan ve Irak’a saldırıları, tekfirciliğin, Selefiliğin ve buna bağlı terörün kontrol dışı yükselişine yol açtı. “Arap Baharı”, sınırların yeniden çizilmesi ve on yıllardır radikal İslamcıları engelleyen laik milliyetçi rejimlerin ortadan kaldırılması sürecini hızlandırdı. Tunus, Mısır ve Libya’daki ABD’nin kışkırttığı rejim değişikliklerinden, tasfiyesinin gerçekten de kıyamete yol açacağı Suriye’ye sıra geldi.
Rusya’nın Ortadoğu’ya dönüşü jeopolitik tabloyu temelden değiştirdi. Moskova, IŞİD’i yenilgiye uğrattı, Suriye’yi kurtardı ve Neoconların Ortadoğu’yu kargaşaya sürükleme planını durdurdu. Bunun sonucunda ABD’nin müttefiki ya da tarafsız güçlerin önünde yeni bir seçim imkânı doğdu: Avrasya ya da Atlantizm.
Rusya’nın müdahalesi, Amerikan dış politikasının tüm ilkesizliğini ve yıkıcılığını ortaya koydu. Washington’un bir dirençle karşılaşınca kolayca ve hızlı bir şekilde eski uydularına nasıl ihanet ettiği ortaya çıktı. Böylece ABD’nin birçok eski müttefiki (Türkiye, Irak, Mısır, Katar), Atlantik kampıyla ilişkilerini gözden geçirmeye başladı ve adım adım tarafsız bir tutum sergilemedi ya da Avrasya çizgisini benimsedi.
Trump’ın başkan olmasıyla birlikte, ABD’nin dünyanın bu bölgesindeki durumu daha da zorlaştı. “İsrail dostu” ve İran karşıtı ABD Başkanı, bugüne kadar Ortadoğu ve Kuzey Afrika için yeni jeopolitik gerçeklere uygun bir model ileri süremedi. Bu da Avrasya güçlerine bölgenin kaderini eline alma fırsatını verdi.
AMERİKAN KARŞITLIĞI YERİNE, KÜRESELLEŞME KARŞITLIĞI
2000’lerin başından bugüne kadarki süreci özetle bu şekilde ele alan rapor, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde ABD etkisinin sınırlandırılması zorunluluğuna vurgu yapmakta ve verili koşullar gereğince Amerika karşıtlığından ziyade, küreselleşme ve işgalcilik karşıtı bir çizgi izlenmesini savunmakta. Bu anlamda bu çizginin Trump’ın seçim öncesi retoriklerine ters düşmediği ve sıradan Amerikalıların çoğunluğunun gerçek beklentilerine uygun olduğu belirtiliyor.