Münih Güvenlik Konferansı, Batı’nın çaresizliğini ortaya çıkardı: ‘Sapansız Davut’ acil yardım bekli
‘Savunmanın Davos’u diye de anılan Münih Güvenlik Konferansı tamamlandı. Batı liderlerinin konuşmaları, Ukrayna’ya yardım konusuna odaklanmasına rağmen, karamsar bir tablo ortaya koydu
Ukrayna Savaşı’nın yıl dönümü arifesinde toplanan Münih Güvenlik Konferansı dün sona erdi. Atlantik liderleri ABD Başkanı Joe Biden hariç tam kadro Münih’teydi. Konuşmaların ana temasını Ukrayna’ya desteği sürdürme mesajları oluşturdu. Ancak satır aralarında söylenenler, Kiev’in cephedeki çaresizliğini ve Batı liderleri arasındaki çatlakları ortaya çıktı.
‘HAYATLAR HIZA BAĞLI’
Konferansın açılış konuşmasını yapan Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı verdiği mücadeleyi İncil’deki Davut ile Golyat arasındaki mücadeleye benzetti. Ülkesinin “Davut’un cesaretine sahip olduğunu ama sapan konusunda yardıma ihtiyaç duyduğunu” söyleyen Zelenskiy, Batı desteğinin ancak “Rus tankları ilerlemeye başladıktan sonra” gelmesinden büyük üzüntü duyduklarını belirtti.
Rusya’nın yaklaşan saldırısı karşısında özellikle ağır silah ve mühimmat yardımına ihtiyaç duyduklarını kaydeden Zelenskiy, Batı yardımlarının yavaşlığını eleştirerek “Geciken kararlar Putin’in diktatörlüğünün beslendiği bir kaynaktır. Acele etmemiz gerekiyor. Hızın alternatifi yok, hayatlar hıza bağlı.” ifadelerini kullandı.
‘ÖZGÜR LEOPARLAR’ İÇİN KİMSE KUYRUĞA GİRMEDİ
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, konferans konuşmasında, Leopard tanklarının gönderilmesi için Berlin’e baskı yapan ülkelerin söz konusu bu tankları gerçekten yollamak olunca işleri ağırdan almasından hayal kırıklığı duyduklarını belirtti. Örneğin “Leoparları özgür bırakın” kampanyasına öncülük eden Finlandiya, yalnızca Ukraynalı askerleri eğitme taahhüdü verdi. Danimarka, Yunanistan, İsviçre ve Türkiye, en baştan bu tankları yollamayı reddetmişti. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu hafta Almanya’nın hedeflerinin yarısı anlamına gelen ancak “yarım tabur” tank topladığını itiraf etmişti.
Scholz, Ukrayna’nın hız konusundaki çağrısına da üstü kapalı yanıt verdi. Alman Şansölye, “Harekete geçmek için şüphesiz var olan tüm baskıya rağmen, bu belirleyici sorunda, özen aceleden önce, uyum solo performanslardan önce gelmelidir.” dedi.
Scholz, NATO’nun Rusya ile doğrudan bir çatışma içine girmesini önlemenin temel hedeflerinden biri olduğu yönündeki geçmişteki tutumunu yineledi.
MACRON’DAN ABD’NİN MÜDAHALECİLİĞİNE TAVIR
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Rusya’nın “mutlaka yenilmesi” gibi bir hedefin peşinde olmadığını açıkladı. “Bazıları Rus topraklarına saldırarak Rusya’yı ezmek istiyorlar. Bu hiçbir zaman Fransa’nın pozisyonu olmadı ve olmayacak.” dedi.
ABD’nin başını çektiği Moskova’da rejim değişikliği spekülasyonlarına da değinen Macron,
“Rejim değişikliğini savunan pek çok insan duyduğumda onlara sadece şunu soruyorum: Neyin değişikliği için? Sırada kim var? Geçtiğimiz on yılda pek çok ülkede pek çok kez rejim değişikliği yaşadık. Bu tam bir başarısızlıktır.” şeklinde konuştu.
Ukrayna’da müzakere masasına oturmak için “zamanın gelmediğini” belirten Macron, “Hep birlikte inandırıcı olmalıyız, çünkü Rusya’yı kabul edilebilir bir şekilde müzakere masasına geri döndürmenin ve sürdürülebilir bir barış inşa etmenin tek yolu bu.” ifadelerini kullandı.
BOŞLUKTA YANKILANAN UÇAK GÖNDERME ÇAĞRISI
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Ukrayna’ya savaş uçağı göndermek isteyen ülkeleri desteklemeye hazır olduklarını söyledi. Ancak ABD, Almanya ve Fransa başta olmak üzere tüm ülkeler savaş uçağı yollamanın gündemde olmadığının altını çizdi.
Batılı liderleri Ukrayna’ya “gelişmiş NATO standartlarında kabiliyetler” vermeye çağıran Sunak, “kan ve hazine” olarak bedeli ne olursa olsun Kiev’e askeri desteğin “ikiye katlanmasının tam zamanı” olduğunu söyledi. Ancak İngiliz medyasına haberleştirilen raporlar, hem ülkenin hem Avrupa stoklarının ciddi oranda tükendiğini gösteriyor.
‘DAĞLARI OYNATAN’ AVRUPA MÜHİMMATSIZ
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de Ukrayna’ya yapılan Avrupa yardıma atıfla “Baskı altında dağları yerinden oynatabildiğimizi görüyoruz.” ifadelerini kullandı. Ukrayna’nın şu anda “çaresizce ihtiyaç duyduğu” mühimmatları karşılamak için Avrupa kapasitesinin yetersiz olduğunu itiraf eden von der Leyen, buna yönelik bir merkezi üretim planı üretilmesini savundu. Von der Leyen, AB ülkelerinin stokları yenilemek için “savunma sanayi imkanlarını birleştirmesi gerektiğini” söyledi.
‘EN BÜYÜK RİSK PUTİN’İN KAZANMASI’
NATO Genel Sekreter Jens Stoltenberg, Kiev’e askeri yardım yapmaya devam etmesinin “gerilimi tetikleme riski” olsa da “en büyük riskin Putin’in kazanması olduğunu” savundu.
Stoltenberg, NATO’nun Ukrayna’nın üyelik sürecine yönelik bağlılığının değişmediğini belirtti. Ukrayna’nın kendisini halihazırda Batı bloğunun fiili bir üyesi olarak görmesine rağmen NATO’ya resmen katılabilmesi için “egemen ve bağımsız bir devlet olarak üstün gelmesi” gerektiğini söyledi.
Ukrayna Savunma Bakanı Aleksey Reznikov geçtiğimiz ay BBC’ye verdiği demeçte ülkesinin halihazırda “de facto” bir NATO üyesi olduğunu ve “yakın gelecekte de jure bir NATO üyesi olacağını” söylemişti. Zelenskiy de, konferans konuşmasında, ülkesinin Avrupa Birliği’ne katılma ve NATO üyesi olma yönündeki uzun vadeli hedeflerine bağlı olduğunu yineledi.
WANG, ABD’NİN EYLEMLERİNİ ‘GÜÇSÜZLÜĞÜNE’ BAĞLADI
Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkezi Dış İlişkiler Komisyonu Direktörü Wang Yi, ABD’nin balon krizindeki tavrını “saçma ve gülünç” olarak niteledi. “Bu olay, ABD’nin meseleleri nasıl yanlış algıladığını ve nasıl stratejik hesap hataları yaptığını gösteriyor.” dedi.
59. Münih Güvenlik Konferansı’nın “Çin’in dünyadaki yeri” konulu oturumunda konuşan Çin’in en kıdemli diplomatı Wang, ABD’nin 4 Şubat’ta hava sahasına giren Çin’e ait yüksek irtifa balonunu vurarak düşürmesinin, uluslararası teamüllerin, sivil havacılık kurallarının ihlali ve gücün kötü kullanımının örneği olduğunu savundu.
Wang, “Dünyanın her ülkesinde bu türden balonlar var, her birini vurup düşürecek misiniz? Bu tavır, ABD’nin gücünü göstermiyor, bilakis tersine işaret ediyor.” diye konuştu.
AVRUPA’NIN TAVRI VE ÇOK KUTUPLU DÜNYA
Konuşmasında bugünün dünyasını daha güvenli hale getirmenin, Çin ve Avrupa’nın yapacağı tercihlere bağlı olduğuna işaret eden Wang, şunları kaydetti:
“Çin ve Avrupa giderek daha çok kutuplu hale gelen dünyada iki büyük güç, pazar ve uygarlıktır. Bizim yapacağımız tercihler dünyanın gideceği yönü belirleyecektir. Eğer biz diyaloğu ve işbirliğini tercih edersek bloklar arası cepheleşme ortaya çıkmayacaktır. Eğer biz barışı ve istikrarı tercih edersek yeni bir Soğuk Savaş olmayacaktır. Eğer biz açıklığı ve kazan kazan işbirliğini tercih edersek, küresel kalkınma ve refah umudu artacaktır.”
Wang, Ukrayna ihtilafı konusunda Avrupa’nın nasıl bir rol oynayabileceğini ve kendi “stratejik özerkliğini” nasıl ortaya koyabileceğini düşünmesi gerektiğinin altını çizdi.
‘UKRAYNA’DA BARIŞ İSTEMEYEN GÜÇLER VAR’
Ukrayna sorunun uzayan ve yayılan bir kriz hale gelmesinden derin kaygı duyduklarını dile getiren Wang, çatışamaya taraf olmadıklarını barışı ve diyaloğu savundukları vurguladı.
Wang, savaşın başlamasının ardından Belarus ve Türkiye’nin öncülüğünde birçok tur barış görüşmesi yapıldığı, barışçı çözüm için bir çerçevenin ortaya çıktığını hatırlatarak “Ancak bu girişimler durduruldu. Sürecin neden yarıda kaldığını bilmiyoruz. Belli ki bazı güçler, barış görüşmelerinin gerçekleşmesini istemiyor, savaşın Avrupa’ya verebileceği zararın yanı sıra Ukraynalıların yaşamını veya ölümünü de umursamıyor. Belli ki bu güçlerin Ukrayna’dan daha büyük stratejik hedefleri var.” dedi.
“Bu savaş devam etmemeli.” ifadelerini kullanan Wang, Çin’in bu ay bitmeden Ukrayna ihtilafında kendi barış teklifini açıklayacağını belirtti.