Murat Bardakçı ‘İstiklal’den neden vazgeçti?
Gazeteci Murat Bardakçı, 11 Eylül’de Habertürk’teki yazısında son dönemde rahatsız olduğu bir ifadeyi dile getirdi. Milli Kurtuluş Savaşımıza “İstiklal Savaşı” denilmesinin kendisinde bir ürküntü ve antipati başlattığını ifade ediyor.
BARDAKÇI VE YABANCI DOSTLARI
30 Ağustos ve 9 Eylül’ün yıl dönümleri sonrası Sayın Bardakçı bu yazıyı yazma ihtiyacı duyduğunu söylüyor. Yabancı tarihçi dostları ve diplomatların, konuyu kendisine sorduğunda sorguladığını belirtiyor. Bardakçı, Yunanlar’ın bu konuda bizimle alay ettiğini, yabancıların “İstiklalinizi kime karşı kazandınız?”, “Tarihi boyunca bağımsızlığını kaybetmemekle övünen Türkiye yabancıların idaresi altına mı girmişti?” şeklinde soru sorduklarını söylüyor.
Bardakçı’nın bu “alay etme” durumundan yaşadığı rahatsızlık sonrası kendi milletinin istiklal mücadelesini bir çırpıda sildiği görülüyor. Bardakçı’ya göre asıl istiklal mücadelelerini Yunanlar, Cezayir gibi milletler veriyor. Yunanların Osmanlı’ya karşı; Cezayir de Fransa’ya karşı bağımsızlık kazanıyor. Soruyoruz: Yüzyıllardır Osmanlı vatandaşı olan Rumlar, Mora ayaklanmalarına kadar hangi boyunduruğu ve sömürüyü yaşadı? Bardakçı, yazısında Yunan milli marşında Osmanlı’ya karşı “destansı” bir istiklal mücadelesi verildiğini yazıyor ama bizimkinde öyle bir durumun olmadığını söylüyor ve şunu ekliyor:
“Zaten, tarihimizde yabancı hâkimiyetten ve boyunduruktan kurtulabilmek için verdiğimiz bir savaş yoktur.”
MİLLİ MARŞIMIZDA ‘İSTİKLAL’ YOK MU?
Bardakçı kendi tezini kuvvetlendirmek için İstiklal Marşı’nı “inceliyor”. Mehmet Akif Ersoy’un şiirinde boyunduruk altında olduğumuzu yazmadığını iddia ediyor. “Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl." mısrasında da bir istiklal mücadelesini değil istiklalimizi asla kabetmeyeceğimizi vurguladığını söylüyor. Bardakçı acaba istiklal mücadelesinin yer almadığını iddia ettiği İstiklal Marşı’ndaki şu mısraları görmedi mi:
“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.”
Akif bu mısraları ne için yazmış olabilir. Düşünmeden edemiyor insan. Türk milletine gövdesini siper edip hayasızca akını durdurması gerektiğini söylüyor. Yunanların Osmanlı’ya karşı kılıçlı mücadelesi bir istiklal savaşı ama Türk milletininki değil mi?
Peki ya şu ifadelerle Akif neyi kastediyor:
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!”
Şair artık dökülen kanların helal olmasını neden ister? Demek dökülen kanların helal olmadığı bir durum söz konusu. Yani süregelen bir mücadelenin başarıya ulaşması vurgusunu yapıyor. Türk bayrağının bugüne kadar hür yaşadığını, bundan sonra da hürriyet içinde olması gerektiğini söylüyor. Demek ki neymiş, bayrağımızın hürriyet içinde olmadığı bir durum varmış.
Bardakçı’nın İstiklal Savaşı yok dediği Nutuk’ta, İstanbul hükümetine karşı mücadele neden anlatılıyor?
SEVR YALANI: BARIŞIN TESİSİ
İstiklal, bağımsızlık demektir. Ortada bir bağımlılık durumu olduğu için, bu mücadele bu şekilde anılmıştır. Bağımlılığı görmek için padişahın ve İstanbul hükümetinin durumuna bakmak yeterlidir. İngilizlerin emriyle kendi bir Osmanlı paşası (Mustafa Kemal) hakkında idam kararları çıkarılması, İngiliz Dostları Cemiyetinin kurulması, İngiliz ordusunun İstanbul’da idareyi ele alması, Meclis’in basılıp mebusların Malta’ya İngilizler tarafından sürgüne gönderilmesi, bütün telgraf ve iletişim kanallarının işgal kuvvetlerine teslim edilmesi, yolların işgalcilerin denetimine bırakılması… Özetle ülkenize başka bir devletin ordusu giriyor ve istediğini yapıyor. Sizin ordunuzu ortadan kaldırtıyor. Ama bunların hiçbiri Bardakçı için bir bağımlılık, boyunduruk altına girmek olarak sayılmıyor.
Bu tezi ortaya atan Bardakçı aslında Mondros ve Sevr anlaşmalarının tezlerini savunuyor. Çünkü işgalcilerin “Biz işgale değil, Osmanlı topraklarına barışı tesis etmeye geliyoruz” fikri bu anlaşmalarla temellendirildi. Bu da işgali kolaylaştırdı. 1918’de tahta çıkan Sultan Vahdettin, 4 yıl boyunca İngilizler “arayı iyi tutmaya” çalışmış, işgale göz yumdu. Sonunda da bir İngiliz gemisiyle ülkeyi terk etti.
MECLİS NEDEN ANKARA’DA AÇILDI?
Bardakçı, tezinde o kadar ileri gidiyor ki Nutuk’ta Atatürk’ün İstiklal Savaşı ifadesini hiç kullanmadığını, nadiren İstiklal Mücadelesi yahut İstiklal Harbi kullandığını belirtiyor. Burada savaş-harp ifadeleri üzerinden bir kelime oyunu yapmış ancak kastının Nutuk’ta İstiklal Mücadelesinin olmadığını ima ettiği görülüyor. Kendi tezini Atatürk’le kuvvetlendirmeye çalışıyor, Atatürk’ün de Milli Mücadele’yi tercih ettiğini iddia ediyor.
Nutuk’un 19 Mayıs 1919’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadarki süreci ve bu süreçteki iki çizgi mücadelelerini anlattığını biliyoruz. Atatürk’ün Ankara’ya geldikten sonra İstanbul hükümetine karşı verdiği mücadele Nutuk’ta apaçık ortaya seriliyor. Bardakçı’nın İstiklal Savaşı yok dediği Nutuk’ta, İstanbul hükümetine karşı mücadele neden anlatılıyor? Atatürk İstanbul Hükümetini milli cepheye çekmek, İngilizlerin kontrolünden kurtarmak için bütün yolları deniyor. Ama bundan sonuç alınamayınca Ankara’da hükümet kurmaya mecbur kalıyor. Bardakçı’ya Nutuk’u dikkatli okumasını öneriyoruz.
TARİHE NASIL OKUMALI?
Bardakçı yazısında, İstiklal Savaşı yerine Milli Mücadele ifadesinin kullanmasını, bunu da sadece yazarların değil devletin de uygulaması gerektiğini söylüyor. Yani devletin İstiklal Savaşı yoktur demesini istiyor. Yabancı dostlarınızın etkisiyle kendi geçmişinizi sorgularsanız, devletinizden de böyle destansı bir başarıyı reddetmesini istersiniz.
Maksadımız tarih dersi vermek değil, Bardakçı ve tarihe onun gibi bakanların yaşadığı buhranı gözler önüne sermek. Ki tarihe doğru okuyabilelim, doğru dersleri alabilelim.
Bardakçı 2019’da yayınladığı “Bir Devlet Operasyonu: 19 Mayıs” isimli kitabında İstiklal Savaşı planlarını aslında Osmanlı devlet erkanı tarafından ortaya konulduğu tezini savunur. Yani İstiklal Savaşı için Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal, aslında Osmanlı Devleti tarafından gönderilmişti. Bardakçı’nın önceki yıllarda yayınladığı Şahbaba isimli kitapta da Kurtuluş Savaşı’nı Sultan Vahdettin’in talimatıyla başladığı tezi savunulur.
Tarihe yalnız “belgecilik” olarak bakmanın yarattığı bunalımdır bu. Bardakçı, elindeki belgeyi kendi fikirlerine göre yorumlayıp gerçekleri reddediyor. Sonra da “Belgeler bunu söylüyor” diyor.
İstiklal Savaşımızın kazanımları bugün yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Gerçeklere sarılacağız, tarihi doğru aktaracağız, geleceği yabancı dostlarımızın eleştirileriyle değil Türk milletinin ve bilimin yol göstericiliğiyle inşa etmeye devam edeceğiz.