02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mustafa Özcan Aydınlık'a konuştu - 4: Zurna yasaklanınca zeybek klarnet ile oynanmış

‘Klarnetin buradaki kaderi, o dönem, o civarda zurnanın yasaklanmasıyla güçlendi. Ama bağlamanın hakimiyetini, özellikle de İzmir'de Yılmaz İpek’in bağlamanın gelişmesinde rollü çok büyük. Kimse bağlama çalmazken, Yılmaz İpek İzmir'de bağlama çalıyordu.’

Mustafa Özcan  Aydınlık'a konuştu - 4: Zurna yasaklanınca zeybek klarnet ile oynanmış
A+ A-
Emine Sağlam Akfırat

Bu hafta, TRT İzmir Radyosu ses sanatçısı Mustafa Özcan bizlere radyoda ilk heyecanını, Osmanlı döneminde Türk Halk Müziği, davul ve zurna kültürünü anlattı. “Elekçinin Çamları”

Türküsünün derleme sürecini birlikte dinleyelim.

  • Kurs bittikten sonra ne yaptınız?

1982 yılında kurs bitti, askerlik zamanım geldi. Kadrom da gelmemişti. Askerden döndüğümde kadronu alınamazsın diyorlardı. Ben de Buca eğitim Fakültesi Müzik bölümüne girdim ve askerliğimi ertelettirdim. Yüksek müzik eğitimimi de orada yaptım. Sıkıntı yaşamadan 1983 yılında kadrolu oldum.

KADROM GELDİKTEN İKİ YIL SONRA SOLO OKUYABİLDİM

  • Radyoda ilk heyecan, hangi türküyü okudunuz?

Durmuş Hoca, “Pek yokuşmuş cavur asarın yolları”nı okuttu. Neye hakimsek, ilk radyo solomuz da o olurdu. Zor işti… Karşınızda usta sanatçılar var ve siz ilk türkünüzü söylüyorsunuz. Bizim dönemimizde mikrofon karşısına hemen geçilmiyordu. Önce 2-3 yıl koroda okutuyorlardı. Ancak 85 yılında solo bant yapmaya başladım.

  • İ.Can: Ankara'da bir sanatçının her tarafı türkülerle çevrilmiş. İzmir kültüründe, türküler daha yukarılarda, kent dışında dağlarda kalmış, sanki merkezde başka bir kültür varmış gibi. Yani merkezde üretilen türkü az gibi.

Maalesef böyle bir durum vardı. Buranın etnik yapısı tekli değil. Rum, Ermeni, Yahudi kitlesiyle Türk kitlesi dört etnik köken burada birlikte yaşamışlar.

  • O zamanlar, Osmanlı'da Türk Halk Müziği kültürü yok muydu?

Yoktu. Dolayısıyla bu İzmir'in kültüründe var ama, Ödemiş'e, Aydın'a, gittiğinizde olay değişiyor. Ancak Aydın, İzmir gibi kentlerimiz ile kırsalımızda başkalaşma var. O eski karma kültürden kaynaklı olabilir, halk müziğini sazlarından ziyade, sanat müziği sazlarıyla daha çok kulaklarımız doludur. Halk müziğimiz klarnetin, udun daha çok hakim olduğu sazlarla icra ediliyor. Bu Muğla'da da Aydın'da da böyle, davul zurnayı ayırırsak.

Bazen zorunluluklardan açık alanda düğünü yapıyorsunuz. Tabii ki yumuşak sazların duyulması mümkün değil, çünkü davul zurna mecburidir.

HÜSNÜ ŞENLENDİRİCİ’NİN ÇIKTIĞI TOPRAK

  • Davul, zurnanın o kültürde etkisi çok mu?

Evet bu kültürde etkisi çok büyük. Cumhuriyetin ilk yıllarına Bergama'ya bir kaymakam gelmiş. Davul zurnayı yasaklamış. Soma, Bergama yöresinde oluyor bu. Oraların zeybek havaları klarnetle çalınıyor. Hüsnü Şenlendirici oradan çıkmış bir klarnetçidir. Radyoda da İsmail Bergamalı vardı, kulakları çınlasın.

  • İ. Can: Klarnetin mutlaka bir katkısı olmuştur ama Ege'nin otantik çalgısı zurna değil mi? Evet. Kaba zurna dediğimiz zurna.

ZEYBEK DAVULUNUN ÖZELLİKLERİ

  • Davullarınız nasıldı?

Bizde halay davulları gibi geniş davul yoktu. Bizde, davulun çemberi daralır ve kasnakla arası dardır. Biraz tiz ve sert tırı çıkartır. Ama Antep, Urfa tarafına gelince, büyümüş bir davul, sızlayan bir davul vardır. Bizde ise, biraz tizden gümler ve çubuk sesi hakimdir. Bağlamanın tezenesinden gelen zeybek tavrı çubuktan gelir daha çok.

  • İ. Can: O ağır zeybeğin iç ritmini yükseltiyor.

Evet, heyecan veriyor. O nedenle klarnetin buradaki kaderi, o dönem, o civarda zurnanın yasaklanmasıyla güçlendi. Ama bağlamanın hakimiyetini, özellikle de İzmir'de Yılmaz İpek’in bağlamanın gelişmesinde rollü çok büyük. Kimse bağlama çalmazken, Yılmaz İpek İzmir'de bağlama çalıyordu.

  • Halkımız klarneti benimsemiş diyebilir miyiz?

Tabii ki. Klarneti kendi ezgilerine dönüştürmüş. Aynı klarneti Ege'de bir başka dinlersiniz, Erzincan'da, Elazığ’da, Silifke'de bir başka dinlersiniz.

  • Klarnet biz de zurnalaşmış diyebilir miyiz?

Yani yerini tutmak. Yasaklanınca ne yapacak, yerine bir şey koyacak.

Dolayısıyla Aydın şehrimiz, davul zurna kültüründe çok önemlidir. Bir de Milas'a giderken Dibek Dere, Selimiye diye adlandırdığımız bölgede abdallarımız var. Yöre düğünlerimizin hepsini onlar yaparlar. Yatağan bölgesinden tutun da Milas, Bodrum, Aydın'a kadar olan bölgede. Aydın’ın kendi müzisyeni var zaten, oraya gerek yok. O bölgenin insanı, bizim müzisyenlerimizdir. Aslında bizim mahalli sanatçılarımız davul, zurnacılardır. Türkü öğreneceğiniz mahalli sanatçı bizim bölgemizde yoktur.

BİZİM BÖLGENİN TAŞIYICILARI DİBEKDERELİLER

  • İ.Can: Oradan gelen abdal damarı o coğrafyada dağılmış ama hepsi akraba. Muharrem Ertaş ile Neşet Ertaş emmi. Yerel olarak, Niğde, Kırşehir türküleri çok var. Oraya o gücü veren abdalların kültürü.

Evet, taşıyan ve gücü veren. Bizim orada da o Dibekdereliler esas taşıyıcılar. Türkü olarak baktığımda, geçmişte rahmetli Nazmi Yükselen’den başka türkücü tanımıyordum. Ama Fethiye'ye gidiyorsun, Ramazan Güngör çıkıyor, Mustafa Coşkun çıkıyor. Burdur tarafına gidiyorsun Kadir Turan çıkıyor, Emin Demirayak çıkıyor. Çıkıyor da çıkıyor. Bizim Muğla ve Aydın havzasında çok türkü söyleyen, mahalli sanatçı şudur diyecek insan yok. Bugün kendime sorduğumda, ben, Makbule Kaya, yöreden Osman Kalay bölgenin sayılı sanatçılarıyız. Biz buraların hem profesyoneli hem de amatörleri, mahalli sanatçılarıyız. Bizden duyup öğrenecekler. Biz de bizden öncekilerden öğrendik. Nazmi Yükselen'i, Hale Gür’ü, Ahmet Günay'ı dinledik.

EN ÖNEMLİ HEDEF YURTTAN SESLER KOROSU’NA GİRMEK

  • İ. Can: Türkiye radyoları, Türk kültürünü taşıyan, üniversitelerin de önünde öncülük eden çok takdire değer bir kurum. Hem de sanatçıya güvence vererek, onların rahat çalışmasına olanak sağlamıştır.

Hem de nasıl. Özellikle bizim bölge için. Orta Anadolu'da mahalli sanatçı sıkıntısı yok.

  • Bir yıl hızlandırılmış kurs gördünüz, kadrolu oldunuz, iki yıl sonra solo bant yapma hakkı kazandınız. Ondan sonraki süreç nasıl gelişti?

Ondan sonraki süreçte, bizim için önemli olan Yurttan Sesler’in bir ferdi olmaktı. İşin tatlı heyecanı o. Artık o Koro’nun bir elemanısınız, kadronuz orada. Bu durumda heyecan nedir, oraya layık olmak. Bu endişeyi yaşıyorsunuz. Türkü söylemeniz koro dan koroya oluyor. Sola almanız için iki sene, üç sene bekliyorsunuz. İyi okusanız bile hemen okutmuyorlar, bir sene daha pişsin diyorlar. Ama çok şey kazandık.

O zaman Yurttan Sesler’in iki korosu vardı. Şeflerimiz Mustafa Özsoy ile Yılmaz İpek’ti. Daha çok onların bizlere verdiği soloları söyler, biçtiği görevleri yerine getirdik. Solo alınca zaman içinde piştik, daha şahsiyetli, daha kimlikli, kendi kararlarımızı verebilir duruma geldik. İşin doğası da bu baktığınız zaman. Önce kontrol mekanizması sizi bir yere taşıyor. Sonra yaşam başlıyor.

Mesleki hayatında köşe taşı dediğim türküler, “Pek yokuşmuş Cavır Asarın Yolları” ve “Kerimoğlu” benim sınav türkülerimdir. 1985 yılında Mehmet Özbek'in “Elimizden Obamızdan” programı vardı. Birlikte katıldık o programlara. Orada okuduğum “Gine yeşillendi Acıpayam Yolları” diye bir türkü vardı. Ben solistlik kariyerime o türkü ile başladım diyebilirim. O türkünün bendeki yeri çoktur. Solistliğe geçiş türküm olmuştur. Hocalarımın da o anlamda bana güven sağladıklarını hissettiğim türkü olmuştur.

  • Elekçinin Çamları türküsünün hikayesi var mı?

Babam vefat etmeden önce, 2008 yılında bana okumuştu. Ondan dinleyip yazdım bu türküyü. Muğla Yatağan Eskihisar köyü yaşanmış bir olayın türküsüdür. Beyin yanında çalışan bir genç ile bey'in kızı'nın sevgilerinin evlilikle sonuçlanan ve mutlu bir sonu anlatan bir türküdür.

MUSTAFA ÖZCAN'IN MEŞHUR ETTİĞİ TÜRKÜ: ELEKÇİNİN ÇAMLARI

Elekçinin Çamları

Güneyde yakanın damları

Hasan da beyine mi istemiş

Zaide Hanımın canları

(Bi tutam belli Zaidem)

Yoğurdu koydum tabağa

Gül oturmuş yanağa

Kalk gidelim Hasan Bey

Bursa’da ki konağa

(Bi tutam belli Zaidem)

Son Dakika Haberleri Mustafa Özcan zurna yasaklanınca zeybek klarnet ile oynanmış