Mütareke günlerinde paşaların tutuklanması: ‘Bari siz tutuklayın!’
‘Bir Osmanlı tümen kumandanı dünyada görülmüş, işitilmiş hangi bir kanun, hangi bir mantık mucibince bir İngiliz divanı harbinde muhakeme edilebilir. Bu nasıl mümkün ve nasıl kabil-i tatbiktir.'
Mütareke sonrası İstanbul’u 13 Kasım 1918 günü fiilen işgal eden İngilizler, ilk iş oldubittiyle Musul’u boşalttırmış, ardından da önemli ordu komutanlarını tutuklayarak Malta’ya sürmüştü. İşte bu pervasızlık Osmanlı paşaları arasında büyük huzursuzluğa neden olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, bu duruma İstanbul’a gelmeden şahit olmuş ve direnilmesi gerektiğini savunmuştu. Hatta uyarmıştı: “İngilizlerin her istediğini yerine getirmeye kalkarsanız, onları cesaretlendirirsiniz!” İstanbul yönetimi ise İngiliz siyasetine teslim olmuş, Paris Barış Konferansı’ndan “makul bir anlaşmayı” beklemeye başlamıştı. Bu “makul anlaşma” bir türlü gerçekleşmedi. 10 Ağustos 1920 günü Sevr Antlaşması’yla hüsrana dönüştü. Buna rağmen İstanbul yönetimi teslimiyetçi ve Anadolu’ya yönelik bozguncu siyasetini değiştirmedi.
Paşaların tutuklanmasında yöntem onur kırıcıydı. İngilizler direkt kendileri paşaları çağırıyor ve tutukluyordu. Oysa bunlar savaş esiri değildi ve İstanbul resmen işgal de edilmemişti. Kâğıt üzerinde de olsa Osmanlı devleti “egemen” bir devletti. Tutuklanacaklar bazen de Harbiye Nezareti aracılığıyla çağrılıyordu. O da belli oluyordu. Çünkü paşalara gönderilen telgraflarda açıkça “İngilizlerin istediği” belirtiliyordu. Yazımızda bunlara belgeleriyle örnekler vereceğiz…
Karanlık günlerde Mustafa Kemal’in direnişi örnektir. O kendisini 19 Mayıs 1919 günü Anadolu’ya atmış ve bu onur kırıcı davranıştan “direnerek” kurtulmuştur. İlginçtir, İngilizler benzer uygulamayı 8/9 Temmuz 1919 gecesi ve öncesi ona da yapmışlardı. Gelmesi için emirler göndermişler, direnişe önderlik etmemesi için ellerinden geleni yapmışlardı. Atatürk’ün deyimiyle “Bu oyun bir ay sürdü…” Mustafa Kemal soruyordu, “Beni kim çağırıyor?” Cevap: “İngilizler!” İngilizler işi öyle sağlama almışlardı ki, işi sadece yazışmalara bırakmamış, Mustafa Kemal’i getirmek için Samsun’a zırhlı bile göndermişlerdi. Paşa, 9. Ordu Müfettişliğinden ve askerlik vazifesinden gelen imkanları sonuna kadar kullandı. Engellendiği anda da istifa ederek halkın içinde bir nefer gibi çalışmaya başladı. 3,5 yıllık mücadele onu zafere götürdü.
Mütareke sonrası ordumuz terhis edilirken, silahlar toplanıyor, topların kamaları sökülüyor, bir de önemli paşalar tutuklanarak etkisiz hale getiriliyordu. İngiliz siyaseti sinsiydi ve amaç Osmanlı’yı direnemez hale getirmekti… Bize 9 kolorduyu (43 bin asker) layık görmüşlerdi. Bu ordu bildiğimiz ordu olmayacaktı, jandarma görevi yapacaktı… Bu dönemde 15 önemli paşa tutuklandı, 10 paşanın ise yeri değiştirildi. 48 bin tüfek, 138 bin tüfek mekanizması, 23 milyon piyade cephanesi, 563 topun kamasına da el konuldu. İşte o karanlık günlerde paşaların İstanbul’a çağrılma telgrafları:
KARA GÜNLERİN TELGRAFLARI
6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa’nın Harbiye Nezareti’ne gönderdiği uyarı mektubu (29 Kasım 1918): “İngilizlerin arz olunan mahalleri, işgalden maksatları Heryol dağında ve Feşhabuş köyünde petrol ve kömür madenlerini havi araziyi ele geçirmek olduğunu tahmin ediyorum. Evvelâ Musul şehri ile başlayan İngiliz hırsı bunan sonra Musul vilâyetini kapsamış ve şimdi de bununla yetinmeyerek Diyarıbekir vilâyeti hududu içine girmeye başlamışlardır. Mütareke mukavelesinde Musul’a dair bir söz yok iken, yedinci maddeye müsteniden Musul’u istediler, bununla yetinmeyeceklerini tahmin değilse de hiç olmazsa ümit ederek teselli oluyorduk, şimdi sözlerini ve vaatlerini bozarak Diyarıbekir vilâyeti dâhiline göz diktiler.
(…) İngilizlerin devam etmekte olan bu haksızlıklarının düzeltilmesi ve Diyarıbekir vilâyeti hududu içersine geçmemelerinin temini…” (Türk İstiklâl Harbi Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, c.1, 3. Baskı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 1999, s.295-296.)
Bu uyarılara rağmen İstanbul yönetimi Paşa’yı İstanbul’a çağırdı. İngilizler Paşa’yı Haydarpaşa tren istasyonunda tutukladı. Daha sonra millici isimlerle birlikte Malta adasına sürdü. Paşa 1921 yılında kurtuldu ve Ankara’ya geldi… Bu olay herkesi sarstı.
Paşa’nın tutuklanması üzerine Harbiye Nezareti tarafından 3 Mart 1919 günü Sadaret (Başbakanlık)’e gönderilen tezkerede şu ibretlik satırlar vardır: “Ahiren 6’ncı Ordu’nun XIII. Kolordu’ya dönüşmesi üzerine önceki Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa’nın İstanbul’a gitme emri verilmişti. Ali İhsan Paşa’nın Haydarpaşa’ya varmasına takiben İngilizler tarafından alınarak sefarethaneye tutuklu götürüldüğünü bendenize ihbar eylediler. Nezaret-i âcizinin bu tutuklamaya alakadar eder resmî bir bilgisi olmadığı gibi, hükümetin de böyle bir bilgiye sahip olduğunu zannetmiyorum. İngilizler bu seyir dâhilinde Batum’da da iki tümen kumandanını tutuklamış ve henüz tahliye etmemişlerdir. İtilaf Hükümeti’nin sair mağlup memleketlerde ihtiyar ettikleri tarzı muameleyi ve antlaşmayı açık şekilde bilemiyorum. Ancak, tarih mağlup hükümet ve ordularda galiplerin, muharebeyi kaybetmiş hükümetleri esareti temsil edecek böyle bir derecede taht-ı tasarruf ve idareye almak istemelerini gösterir bir geçmiş uygulama kaydetmiyor.” (Age, s.299.)
Başka bir tarihte yapılan yazışmada ise, mecburen İngilizlerle “iyi geçinmiş olmak için” yapılan işlerden dolayı Ali İhsan Paşa ve diğerlerinin tutuklandığı hatırlatılıyor. (Age, s.301.)
Harbiye Nezareti 21 Nisan 1919 tarihli yazısıyla, Sadareti uyararak Yunanlıların İzmir’i işgal edeceğini ve İzmir’deki 17. Kolordu’nun güçlendirilmesini ister. Ayrıca İtilaf yönetiminin de bu çıkarmaya engel olmaları için uyarılmasını bildirir: “Yunanlıların İzmir sahiline çıkarma teşebbüslerine karşı, XVII. Kolordu mevcut durumu ile engel olabilecek bir vaziyette değildir. Ve esasen Yunanlıların bizim oradaki askeri kuvvetimizin zayıflıklarını bildikleri için, bu zayıflıktan kolaylıkla istifade etmeye teşebbüs etmeleri pek uygundur.” (Age, s.305-306.)
Bu uyarılara rağmen tedbir alınmadı. Hatta İzmir Valisi Kambur İzzet, işgalden bir gün önce halkı uyararak “İşgal söylentiden ibarettir. İşinize bakınız” diye beyanatta bulundu… 17. Kolordu’nun komutanı Nadir Paşa da tutuklanarak en ağır muameleye maruz kaldı. 50’ye yakın subay ve askerimiz de şehit edildi.
YAKUP ŞEVKİ PAŞA’NIN İSYANI
9. Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa’nın Harbiye Nezareti’ne uyarısı (27 Şubat 1919): “Gerek Miralay Ali Rifat Bey’in tutukluluk ve muhakemesi meselesi ve gerek Beşinci Fırka Kumandanı Miralay Mürsel Bey’in de Batum’da tutuklanması durumu hakkındaki değerlendirmemi defalarca bildirmiştim. Bunların serbest bırakılmaları hakkındaki girişimlerinizi beklerken, bugün Mürsel Bey’in de tutuklama haberine karşı tabii ki son derecede üzüntülüyüm. Eğer yabancı bir hükümet tümen kumandanlarımızı, daha büyük ve daha küçüklerini böyle rastgele tutuklayacaksa ve bunlara karşı devlet hiçbir hak ve savunma yollarına sahip değilse, o halde halimiz neyle sonuçlanacaktır.
Defalarca arz ve istirham ettim ki, İngilizler her ne istiyorlar ve kime ne yapmayı arzu ediyorlarsa, bunu hükümete bildirsinler. Hükümetimizden talep etsinler. Tutuklamak, ceza vermek icap ediyorsa, bunları yine hükümetimiz tutuklasın ve cezalandırsın. Bir Osmanlı fırka kumandanı dünyada görülmüş, işitilmiş hangi bir kanun, hangi bir mantık gereğince bir İngiliz divanı harbinde muhakeme edilebilir. Bu nasıl mümkün olur ve nasıl uygulanabilir. Devletimiz ciddî bir mevcudiyet gösterecek olursa, İngilizlerin bu kadar ziyade ileri varmayacaklarına kanaatim vardır.” (Age, s.307-308.)
İlginçtir, aynı uyarıyı Mustafa Kemal Paşa da İstanbul’a gelmeden Adana istasyonunda yapmış ve İngilizlerin her dediğinin yapılmamasını istemişti… Devam edelim:
Harbiye Nezareti’nden, Şevki Paşa’ya (3 Nisan 1919): “Uzun haberleşmeden sonra talebinde sakıncalı olduğu görülen İngiliz generaline izahat vermek üzere sizi Dersaadet’e celb mecburiyeti hâsıl olmuş ve o sırada gözlerinize bulaşan hastalığın tedavisi için zatiâlinizi Dersaadet’e celbederek, hem tedavinize devam eylemek, hem de İngilizlerin talep eyledikleri izahatı vermek hususu münasip görülerek beray-i tedavi Dersaadet’e gelmekliğiniz zâtiâlilerine yazılmıştı.” (Age, s.309.)
İngilizlerin tutuklayacağı belli değil mi? Bir anlamda kendi paşasına tuzak kuruyorlar… Geldi de ne oldu? Gördük!
Şevki Paşa’dan, Bakû’da bulunan 5. Tümen Komutanı Mürsel Bey’e (14 Mart 1919 ): “Millet ve memleketimizin uğramış bulunduğu umumi felâketin yanında, bizim şahıslarımıza teveccüh edecek olan ufak tefek zararlar, mes’uliyetler ve hattâ felâketler hiç mesabesindedir. Bunlar geçici olduklarından tahammül etmeliyiz.
İngilizlere ifade verip vermemek bahsine gelince, bir İngiliz veya bir İtilâf divanı harbinde muhakeme edilmek şekli olmamak üzere, sorulan maddelere cevap vermek ve gerek nefsimizi ve gerek hukuk ve şeref-i devlet ve milleti müdafaa etmek lazımdır. Ancak önünde cevap vermeye mecbur olacağınız heyeti bir divanı harp halinde görürseniz, bu heyetin divanı harp olup olmadığını sorunuz. Divanı harp derlerse cevap vermeyiniz. (…)
İngilizler bu harekât ile hükümetin ve milletin elini ve kolunu bağlamak, sessiz ve kudretsiz bir hale getirmek istiyorlar. Bunu diğer bazı olaylardan anladığım gibi, geçenlerde Dersaadet’e gelen 6. Ordu Kumandanı İhsan Paşa’yı da tutukladılar. Ve İngiliz Genel Karargâhına götürdüler. Adı geçen hâlâ da tutukludur.” (Age, s.311-312.)
Albay Ali Rıfat’ın Şevki Paşa’ya cevabı (17 Mart 1919): “İngilizlerin bizlere uygun görmekte oldukları muamele ve tazyiklerine İnayet-'i Hak’la sabır ve tahammül edeceğiz. (…)
Kırk beş gündür tutuklu olduğum halde hiçbir şey yapılmadığı gibi, hiçbir izahat da talep edilmedi. İstanbul’daki heyet izahat talep ediyorlarsa, âcizlerini niçin Dersaadet’e getirmiyorlar. Her türlü izahat ve malûmatı vermeye hazırım. Binaenaleyh zât-ı Samîlerini de bu bahane ile Dersaadet’e getirmek istedikleri malûm olduğundan, ordumuzun ve ordu mıntıkasındaki ahalinin saadet ve selâmeti için ordu merkezinden ayrılmamaları istirhamına cür’et eylerim. Dersaadet’e gitmemek için gereken sert girişimin icrasına tevessül buyrulmaları menûd-u re’y-i âlileri olduğunu arz eyler ve kumandanlarına müjdeyi sabırsızlıkla beklemelerini eylerim Efendim Hazretleri.” (Age, s.313-314.)
5. Kafkas Tümeni Kumandanı Albay Mürsel Bey’den Şevki Paşa’ya (17 Mart 1919): “Şu buhranlı anlarda her zamandan ziyade korunmaya muhtaç olan, felakete düşmüş olan Anadolu’nun gelecekteki huzuru ve 9. Ordunun mevcudiyetinin korunması için ordunun başından ayrılmayarak İstanbul’a gitmemek hususunda lâzım gelen tedbirin cesaretle alınmasını bildiririm Efendim.” (Age, s.315.)
Yakup Şevki Paşa İstanbul’a geldi. 16 Mart 1920 günü resmi işgalden iki gün sonra tutuklandı ve 13 Temmuz 1920 günü Malta adasına sürüldü. Sakarya Zaferi’nden sonra 21 Ekim 1921 tarihinde özgürlüğüne kavuştu ve Ankara’ya geldi. Zafer öncesi 2. Ordu Komutanlığına atandı. Büyük Zaferi gördü ve katkı sundu… Kadere bakın ki, Zaferden sonra Çanakkale’de İngiliz ordusunu kuşatma görevi verildi. Albay Mürsel Bey de aynı süreçlerden geçti. Malta sonrası Ankara’ya geçerek Büyük Zaferde görev aldı ve Paşalığa terfi etti…
TUTUKLANAN PAŞALAR
Bu dönemde İngilizler tarafından tutuklanan paşaların isimleri ise şöyle:
1. Kars’ta, 12. Tümen Kumandam Albay Ali Rıfat.
2. Batum’da, 5. Kafkas Tümeni Kumandanı Albay Mürsel.
3. Kafkas İslâm Ordusu Kumandanı Nuri Paşa.
4. Şark Orduları Grubu Kumandanı Halil Paşa (Kut).
5. 6. Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa (Sâbis).
6. 9. Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa (Subaşı).
7. Eski Samsun Kumandanı Refet Paşa.
8. İstanbul Muhafızı Ali Sait Paşa (Akbaytoğan),
9. Genelkurmay Reisi Cevat Paşa (Çobanlı).
10. Genelkurmay 1. Şube Md. Yb. Basri (Gn. Saran).
11. Harbiye Nazırı (Küçük) Cemal Paşa (Mersinli).
12. Ayan’dan Çürüksulu Mahmut Paşa.
13. Kurmay Albay Kara Vâsıf.
14. Eski Bahriye Nazırı Rauf (Orbay).
15. Eskişehir Mevki Kumandanı Yb. Atıf (Ateş).