Müzisyen Ali Uğur’dan ‘Hatay’a dön’ çağrısı
Antakyamızın nadide evlatlarından biri de Ali Uğur. Depremzedeler, yardıma gidenler, AFAD’ı, gazetecisi… O günlerde bölgede bulunanların, hele ki müzikle ve sanatla ilgilenen herkesin tanıdığı Ali hoca.
Ali Uğur’la TRT2’nin bir müzik programında tanıştık. Depremin ilk haftalarıydı. Antakya’da orkestra kurmuş, 4 üyesini depremde yitirmiş bir şef… Kendi ailesinden yitirdiklerinden hemen hiç bahsetmedi. Müziğe, sanata ve doğduğu topraklara tutunmuş, “Hatay bizim, terk etmeyin. Müzikle ayakta durmaya, köklerimizi, kültürümüzü yaşatmaya devam’ diyordu. Aydınlık okurları, eğer ki radyo dinleyicisi değilse, Ali Uğur’u tanımaktan mahrum kalmasınlar diyerek kendisine ulaştık, söyleştik. O, aracının içinde, biz ekranın başında biraz dertleştik çokça umutlandık.
ÇOCUKKEN BAĞLAMA
İLE BAŞLADI
-Müzisyenliğinizi biraz anlatır mısınız? Nasıl başladınız?
Çocukken başladım bağlama çalmaya. Liseden sonra dört yıllık uluslararası bankacılık ve finans okudum. Aynı zamanda üniversitelerin orkestralarında koro topluluklarında bağlama icraatçısı olarak yer aldım. Ama üniversiteyi kazanmadan önce de burada da festivallerde canlı müziklerde vs müzisyenlik yapıyordum.
-Halk müziği mi yoksa klasik batı müziği mi?
Klasik batı müziğine sonradan geçiş yaptım. Üniversitede yeni orkestralar, yeni müzik formları, yeni insanlarla tanıştım. Son sınıftayken Dokuz Eylül Üniversitesi’nde müzik bölümüne geçme kararı aldım. İlk üniversiteyi bitirdikten sonra DEÜ Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü'nü müzik ana bilim dalına geçiş orayı kazandım ve dört yıl boyunca batı müziği (piyano) eğitimi aldım.
-Böylece 2 çalgı üstadı mı oldunuz?
Bir de akordeyon var.
-Ailede müzisyen var mı?
Sadece nenem… Şu an ben 87 yaşında ve çok çok güzel bir sesi var. Gençken sesiyle tanınırmış. Şöyle bir şey derlerdi hatta: Yedi Köy'de sesiyle tanınmış! Halen bütün torunların düğünlerinde bize maniler söyler. Uzun havalar, türküler… Hafızasında dört yüzden fazla türkü vardır mesela. Arapça ve Türkçe. Ben ailenin ilk müzisyeniyim aslında, ama neneyi saymazsanız. Adı Acıbe.
-Mezun oldunuz, sonra?
Dokuz Eylül'den birincilikle mezun oldum. Sene 2014. Şu an Güzel Sanatlar Lisesinde müzik öğretmenliği yapıyorum.
-Peki bu orkestrayı kurma hikayeniz nasıl?
Okuduğum kitaplar, geçirdiğim tecrübe, tanıştığım insanlar velhasıl benim sanatsal ve politik görüşümün oluşmasını sağladı. En nihayetinde şu şiarı benimsedim: Sanat ve kültür üzerinden iyiye ve güzele yönelik bir dönüşüm yaratmak. Orkestrayı kurmadan önce işte caz müziği, latin müziği, dünya müzikleri yapan, müzik grupları kurdum Antakya'da. Hatay'da daha önce bu yapıda bir orkestra da koro da kurulmamış. Hatay'ın geçmişinde hiç senfoni orkestrası yok. Çok kültürlü, çok medeniyetli, çok dilli, çok kadim bir kent olmamıza rağmen sanat alanında ve kültür alanında ciddi bir boşluk var. Sanat alanında iş yapmayı bir vazife olarak gördüm. Yani bu toprağı çocukları olarak bizim aslında görevimiz bu. Cumhuriyeti kuranlar bize bu görevi vermiş aslında yüz yıl önce. Hem müzik eğitimcisi hem de bu ülkenin sanatçısı olarak kendi topraklarında bu boşluğu doldurma üzerine böyle bir hamle gerekiyordu, ve ben o adımı attım.
-Orkestranız kimlerden oluştu?
Benim gibi profesyonel müzik eğitimi almış konservatuar mezunları, müzik öğretmenleri ve konservatuar öğrencileriyle bir araya geldik.
-Enstrüman? Çalgıları nasıl edindiniz?
Herkes kendi enstrümanını mı alıp geliyordu. On yedi kişiyle başladık. Daha sonra bu sayı arttı, büyüdü. 2020 yılında dernekleşme kararı aldık ve Hatay Senfoni Orkestrası Kültür Sanat Derneği’ni kurduk. Orkestra koromuz ve Hatay Gençlik Orkestrasıylla Hatay Gençlik ve Çocuk Orkestrası birlikte doksan kişi civarındayız. Depremden bir ay önce Antakya Belediyesi yeni bir kültür merkezi kurmuştu, Cumhuriyet Kültür Merkezi'ni. Orada bize bir prova salonu verdi. Gayet de güzel bir prova salonuydu aslında. Ama zaten üç dört prova yapıp hemen depremle yıkıldı maalesef… 6 Şubat'ta da deprem yaşadık. Yani bizim bize ait salonumuz hiç olmadı.
-Başlıca idealiniz, burayı yaşatmak mı?
Tek bir şey, en büyük idealimiz kültürel ve sanatsal olarak bir dönüşüm hareketi yaratmaktır kendi coğrafyamızda. O yüzden yani yılmadık hiçbir zorluk bizi yıldırmadık. Giderek büyüdük. Giderek güçlendik. Müziğimiz güzelleşti… Her kültürden müzik vardı. Mozart da vardı. Beethoven'da, ama Neşet Ertaş da vardı.
-Deprem oldu…
Dört arkadaşımızı kaybettik depremde. Saatler sonra enkazdan çıkardığımız arkadaşlarımız oldu. Kardeşlerini kaybedenleri, annelerini kaybedenler, kuzenleri vb... Hepimiz bu durumdayız. Topyekun şehrimiz yıkıldı. Yıkıldı tekrar var edeceğiz. Buradayız. Antakya, tarihindeki gibi yedi kere bu büyük yıkımı yaşamıştı. Bu sekiz oldu. Anadolu'da bir örneği yok. Biz depremden önce de bu misyonu benimsemiştik kendimize. Yani sanatla, kültürle hayatı güzelleştirmek hepimiz için güzelleştirmek, dönüştürmek. Atatürk'ün de dediği gibi yüksek uygarlığın merdiveni sanattır. Biz bunu benimsemiştik zaten. Şimdi sadece misyon değişti. Dönüştürme değil de yeniden yaratma olacak. Yani sanatla yeniden yaratacağız. Daha zor ve üstümüzde daha omuzlarımızda daha büyük bir yük bindi. Önce orkestranın ayakta durması gerekiyor. Önce biz bir araya gelip konserler vereceğiz, sanat yapacağız. Biz iyileşeceğiz. Çünkü bir sanatçının iyileşmesi için yapacağı en güzel şey üretmek. Sanatına tutunmak. Biz iyileştikten sonra işte o zaman iyileştirme süreci başlayacak. Orkestra Hatay'a dönecek. Burada doğup büyümemiş olsa bile burada bir idare tutulmuş yaşam kurmuş olan herkes dönecek.