19 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nafaka tartışmalarının ideolojik yönü

Sözde mağdur hakları savunucularına göre, bütün erkekler mağdur. Kadın onlar için ikinci sınıf bir varlık olduğundan çalışmaya, üretmeye, hatta boşanmaya hakkı yoktur. İşte bu yüzden her fırsatta erkeği kadına düşmanlaştıran bir dil kullanırlar.

Nafaka tartışmalarının ideolojik yönü
Işıl Çetin Gürsoy / Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Yönetim Kurulu Üyesi

Nafaka konusu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın “Süresiz nafaka kabul edilemez. Adil değil.” açıklamasının ardından tekrar gündemimize geldi. Konu her gündeme geldiğinde tartışmalar, yasalar üzerinden değil yapay bir mağduriyet tartışması üzerinden yürüyor. Özellikle süresiz nafakanın, erkeğin, boşandığı eşine başkasıyla evlense bile ömür boyu ödediği yüksek meblağlar olduğu ileri sürülerek kamuoyu bilinçli bir şekilde yanıltılıyor. Oysaki gerçeği konunun uzmanı vatansever hukukçularımız açıklıyor. Nafaka, boşanma durumunda eşlerden birinin yoksulluğa düşmesi durumunda ödenen paradır. Süresiz nafaka diye bir şey olmadığını, nafakanın belirsiz süreli bir yoksulluk nafakası olduğunu ve koşullar değiştiğinde kaldırılabilir olduğunu biliyoruz. Nafaka, alanın haysiyetsiz hayat sürmesi, başkasıyla evlenmesi veya sosyal statüsünün değişmesi durumlarında ortadan kalkıyor. Yasalarımızda erkek kadına nafaka öder diye bir madde de yok. Yoksul olan eş erkek, nafakayı ödeyecek olan kadın da olabilir. Kısaca nafaka karşıtlarının ve sözcülerinin savundukları yanlışların yasalarımızda ve hayatın içinde geçerliliği yok. Sosyal medyada kimin sesi çok çıkıyorsa onun haklı sayıldığı bir dönemdeyiz. Yasalarımız açık olmasına rağmen, bir kesim, nafaka üzerinden kadın-erkek çatışması yaratmakta ve kadın-erkek eşitsizliğini perdelemekte ısrarcı. Çarpıtılmış bilgilerle yanlış yönlendirilenleri, uygulamadaki aksaklıkların sıkıntılarını çekenleri kast etmiyoruz. İdeolojik olarak kadını aşağı cins görenlerden söz ediyoruz. Çünkü onlar konunun hukuki boyutuyla pek ilgilenmiyor. Televizyonlardaki konuşmalarına bakınca hemen görüyorsunuz ki niyetleri üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek de değil. Gerçek niyetleri bağı talan etmek.

Nafaka tartışmalarının ideolojik yönü - Resim : 1

Ne kadar çok kadınımız üretimin içinde olursa dava sonuçlarında nafaka talep eden sayısı da, nafaka alan sayısı da o oranda düşecektir.

LGBT SAVUNUCULARI İLE AYNI YERDELER

Sözde mağdur hakları savunucularına göre, Türk halkının yarısı yani bütün erkekler mağdur. Onlara göre erkeğin mağduriyetinin en temel nedeni kadınlar. Kadın onlar için ikinci sınıf bir varlık olduğundan, çalışmaya, üretmeye hatta boşanmaya hakkı yoktur. İşte bu yüzden her fırsatta erkeği kadına düşmanlaştıran bir dil kullanırlar. Bu yönleriyle, erkek düşmanı sözde kadın haklarcı feministlerle ve emperyalizmin piyonu foncu LGBT savunucuları ile aynı yerdedirler. Nasıl erkek düşmanlığının sonu devlet düşmanlığına gidiyorsa, kadın düşmanı bu grubun da kadına verdiği hak ve özgürlüklerden dolayı hedefinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır. Aralarındaki benzerlik bu kadarla bitmez. Onları asıl rahatsız eden Türk Medeni Kanunu’nun ta kendisidir. Çünkü onlara göre kadının boşanma hakkı yoktur. Bu hakkı kadınlara Medeni Kanun vermiştir. O halde bir an önce Medeni Kanun tasfiye edilmelidir. Emperyalizmin piyonu LGBT destekçileri ve fonlanan kadın dernekleri için de Türk Medeni Kanunu ayak bağıdır. Onlar da kadın cinsiyetini yok saydıklarından kanunda geçen kadın kelimesi bile onları rahatsız eder. Türk halkını cinsiyetsizleştirmenin önündeki büyük engel Medeni Kanun'dur. LGBT dayatmasının aparatlarıyla, nafaka karşıtlarının ortak düşmanıdır Medeni Kanun. Kanunda iki grubu da rahatsız eden şey sadece kadın cinsiyetiyle ilgili değildir. Evlilikte resmi nikah zorunluluğu getiren kanuna, bir taraf LGBT ilişkileri engellediği için karşıdır, diğer taraf da çok eşliliğe engel görür. Medeni Kanunu’muz Cumhuriyet devrimlerinin kazanımıdır. Cumhuriyet devrimleri kadına yurttaş olma bilincini kazandırmış, kadın-erkek eşitliğini sağlamıştır. Cumhuriyet varsa ağalık, beylik, şeyhlik, tarikatlar ve de Batı’nın çürümüş, kokuşmuş kültürü yoktur. Her iki grup için de Cumhuriyet Devrimleri ölüm fermanı gibidir. Laiklik de öyledir. Bir taraf içi boş özgürlükleri, insanı değersizleştiren sahte, günübirlik haz duygusunu laikliğin verdiğini savunarak, laikliğin içini boşaltıp yok etmeyi hedefler. LGBT dayatmasını, cinsiyetsizleştirme projelerini, milli değerlerimizin tasfiyesini hep laiklik adına savunurlar. Ellerinde kadehleriyle, giyinmeme “özgürlüklerini” kullanarak modern ve laik olduklarını iddia ederler. Nafaka karşıtları ise laikliğin medeni kanunları doğurduğunu savunarak baş düşman olarak laikliği görür.

Nafaka tartışmalarının ideolojik yönü - Resim : 2
Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak tıpkı Hz. Hatice gibi kadının üretim hayatında yerini alması gerektiğini savunuyoruz.

HZ. HATİCE ÖRNEĞİNİ GÖRMELERİ GEREKİYOR

Kadının iş hayatında ve üretimin içinde olması nafaka karşıtları için büyük tehlikedir. Onlara göre kadının görevi evde çocuklarına ve büyüklerine bakmak, evi ile ilgilenmektir. Üretimin içinde olması gereken sadece erkeklerdir. Kadın "fıtratına" uygun olduğu sürece, yine fıtratına uygun işlerde çalışabilir. Üstelik bu fikri din adına savunduklarını öne sürerler. Din adına öne sürdükleri fikirleri, peygamberimizin hayatında göremeyiz ama birçok şeyhin, ağanın, tarikat liderinin hayatında görebiliriz. Peygamberimizin eşi Hz Hatice üretimin içinde olan, ticaretle uğraşan bir iş kadınıydı. Peygamberimiz, Hz. Hatice’nin evlilik teklifini kabul ederken Mekke’nin en büyük ticaret insanı olmasını sorun etmemiştir. Hz. Hatice, hayatı boyunca da peygamberimizin yanında en büyük destekçisi ve Müslümanlığı ilk kabul eden önder bir kadın olmuştur. Kadının iş hayatında yerinin olmadığını düşünmenin, din ile hiçbir ilgisinin olmadığını peygamberimizin hayatına baktığımızda görüyoruz. Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak tıpkı Hz Hatice gibi kadının üretim hayatında yerini alması gerektiğini savunuyoruz.

Verilere baktığımızda bugün ülkemizde nafaka alanın sayıca kadınların üstünlüğü olduğu doğrudur. Bu durum kadının erkeğe düşmanlığının değil, kadının üretim hayatında sayıca az olmasının göstergesidir. Ne kadar çok kadınımız üretimin içinde olursa dava sonuçlarında nafaka talep eden sayısı da, nafaka alan sayısı da o oranda düşecektir. Durum dışarıdan fonlanan kadın örgütleri için de geçerli. Batı’dan sözde kadın hakları için aldıkları fonlarla ülkemizde Türk kadının hakları adına tek bir adım atmış değillerdir. Kadının üretim hayatına daha fazla girmesi konusunda tek bir mücadelelerini göremezsiniz. Onların da asıl hedefi kadını, devlet düşmanı bir cephede örgütleyip milli devletimizi içerden parçalamaktır. Nafaka karşıtları ile bu noktada da aynı cephede buluşuyorlar. Bazı mağdur sözcülerine baktığımızda nafaka meselesinin onlar için hukuki bir mesele olmadığını, konuya tamamen ideolojik yaklaştıklarını görüyoruz. Temel düşünceleri de kadını yok saymalarıdır. Kadın tarikatlarda, cemaatlerde yoktur. Kadın PKK terör örgütünde yoktur. Kadın, emperyalizmin çürümüş, kokuşmuş neoliberal sisteminde yoktur. Kadın Ortaçağ ilişkileri içerisinde yoktur. Kadının olmadığı yerde ise eşcinsellik vardır. İstanbul Sözleşmesi vardır. Türkiye düşmanı, kadın düşmanı, LGBT dayatmasının yerli yabancı piyonları ile birçok ortak noktada birleşirler fakat ATATÜRK DEVRİMLERİ, cumhuriyet, laiklik, Medeni Kanun dediğinizde sizinle birleşemezler. Korkarlar! Anlaşılan o ki, yeni Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Mahinur Özdemir Göktaş‘ın Cumhuriyet Kadınları Derneğinin biz genel yönetim kurulu üyeleri ile sık sık bir araya gelmesine ihtiyaç var.

Nafaka LGBT Cumhuriyet Kadınları Derneği Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş