06 Ekim 2024 Pazar
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nazilerin kıyamadığı şehir: Krakow

Avrupa’nın defalarca düşman çizmeleriyle çiğnenen, sınırları yeniden çizilen ülkesi Polonya’nın Krakow şehrindeyiz. Çok güzel bir Orta Çağ şehri. Tam da bu yüzden Naziler kıyıp yerle bir edememiş bu şehri aksine merkez karargâhlarını buraya kurmuşlar.

Nazilerin kıyamadığı şehir: Krakow
A+ A-
TÜLİN UYGUR / STOCKHOLM

Ekim ayında, güzel bir sonbahar havasında sokaklarında keyifle dolaştığımız Krakow bir turist ve öğrenci şehri. Tertemiz bir şehir. İstasyonundan, otobüs duraklarına, meydanlarından bar önlerine kadar bırakın parçalanmış şişe kırıklarını, boş su şişelerini, yere atılmış tek bir izmarit dahi görmedik ve şaşırdık.[1] Üstelik güvenli bir şehir, geceleri de endişe duymadan rahatlıkla dolaşılabiliyor. Çok gelişmiş bir toplu taşımacılık ağıyla her yere ulaşmak mümkün. Biletler otobüs ya da trenlerin içinde biletmatiklerden alınıyor sonra da ayrı bir makinada okutuluyor. Bazen görevliler dolaşıyor, biletleri kontrol ediyor. Bilet alırken İngilizce seçeneği olması büyük kolaylık yoksa sessiz harfleri bol Lehçeyi sökmek zor!  Eski şehir merkezinde her yer yürüme mesafesinde.

Nazilerin kıyamadığı şehir: Krakow - Resim : 1
Tülin Uygur Wawel Kalesi önünde

AVRUPA BİRLİĞİ YARDIMLARI

Polonya yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bakımından da şanslı bir ülke. 2004 yılında AB üyesi olan Polonya, AB üyesi ülkelere ayrılan çeşitli fonları gelişme amaçlı iyi değerlendirmiş olmalı ki mal ve hizmet açısından dünyanın 20. büyük ihracatçı ülkesi haline gelmiş. Makine, mobilya, gıda ürünleri, giyim, kozmetik gibi birçok sektörde ihracatı var. Gördüğümüz kadarıyla otoyolları ve tren yolları da gayet bakımlı ve işlek. AB üyesi olmasına rağmen kendi para birimi zlotiyi kullanmaya devam ediyor. En küçük ödemeler dahi kartla yapılabilirken her tarafta karşımıza çıkan bankamatiklerden kart ile zloti de alınabiliyor. Polonya halkı saygılı, kibar, üretken ve sakin insanlar. Toplu taşıma araçlarında birbirlerine ve turistlere kibarca yardımcı oluyorlar. Krakowel işi ürünler açısından da zengin. Tığ işleri, nakış, seramik, ahşap, tekstil ve amberden üretilmiş el işleri kaliteli ve çok güzel.

ORTA ÇAĞ’A IŞINLANMAK

1500 yıllarının sonuna kadar Polonya’nın başkenti olan Krakow, 800 bin nüfuslu bir şehir. Polonya’nın en eski ve en büyük üç şehrinden biri. Pagan olan Leh halkı 900 yıllarında Katolik olmuş. Bugün Lehler, Avrupa’nın en dindar halkı, Polonya da en dindar ülkesi olarak kabul ediliyor. Kilisenin halen devlet, toplum ve siyaset hayatında önemli bir nüfuza sahip olduğunu öğreniyoruz. Krakow’da yaşayan ve Wawel Katedralinin Başpiskoposu Jean Paul adıyla bilinen Karol Józef Wojtyła,1978 yılında Papa seçilince dindarlık daha da bir güçlenmiş Polonya’da.[2] Jean-Paul’ün fotoğrafları hediyelik eşyaları, kartpostalları Krakow’daki tüm hediyelik eşya mağazalarını süslüyor. Yaşadığı ev de şimdi bir müze.

Krakow tam bir Orta Çağ şehri. Kalesiyle, katedraliyle, meydanıyla, üniversitesiyle, sokak aralarındaki eski binaları ve genel havasıyla eski ve güzel bir şehir. Tarih boyunca Krakow sokaklarında yaşananları hatırlayarak, ip uçlarını arayarak gezinmek çok keyifli. Kaleye yaklaştıkça Osmanlıların “Lehistan Aslanı” diye adlandırdığı Sobieski’yi düşünüyoruz. Polonyalılar, III. Jan Sobieski’nin Viyana kapılarındaki Türklere karşı “müttefik” ordularının başına geçerek Avrupa’yı Müslüman Türklerden kurtardığına inanıyor. Keşke kendi topraklarının da yüzyıllar boyunca Hıristiyan Alman, Rus, Avusturyalılar tarafından defalarca çiğnenmesine ve işgaline engel olabilselermiş. 

Nazilerin kıyamadığı şehir: Krakow - Resim : 2
Wawel kalesinde altın kubbeli Sigismund şapeli

WAWEL KALESİ VE TÜRK ÇADIRLARI

Wawel Kalesi Wisla (Vistula) Nehrinin keskin bir dönüş yaptığı yerde tepede. Tepe 150 milyon yıllık kalker bir tepe. Slav yerleşimciler 7. yüzyıldan itibaren bu tepede izlerini bırakmışlar. 970 yıllarında Polonyalıların Piast sülalesi de siyasi ve idari merkez olarak seçtiği bu tepeye yerleşmiş. O dönemden kalan taş yapılar var. Daha sonra sülaleler değiştikçe, Krakow yabancı güçlerce işgal edildikçe ya da yangınlar nedeniyle eski binalar yıkılıp yeni bölümler eklendikçe bugünkü karma mimariye sahip halini almış. Saray, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin Polonya Valisi Hans Frank[3] tarafından vali konağı olarak kullanılmış.

Kale meydanında pırıl pırıl parlayan som altın kubbesiyle İsveç-Litvanya-Polonya Kralı Sigismund’un şapeli gözümüze çarpıyor. Şapelin kubbesini korumak için akşam belli bir saatten sonra bu bölgeye giriş yasaklanmış! Maalesef ne şapellere ne ünlü Wawel Katedraline ne de saraya ayıracak zamanımız olmadığı için sadece saraydaki Osmanlı eserlerinin yer aldığı “Doğu Sanatı, Osmanlı Türk Çadırları” sergini geziyoruz. İki katta sergilenen eserlerin birinci katında ağırlıklı olarak Çin ve Japon seramikleri var. İkinci kattaki sergi salonunda ise Osmanlı çadırlarıyla birlikte Şah Tahmasp dönemine ait kılıç, eğer, halı gibi İran eserleri de sergileniyor. Sergideki en önemli Osmanlı eserleri savaş ganimetleri. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın çadırı, at başlıkları, yatağanlar, kılıçlar, halılar, farklı dokuma ve tekstiller arasında dolaşıyoruz.  Kara Mustafa Paşa’nın çadırı Viyana zaferinden sonra getirilmiş. Sobieski daha 1676 Zorawno Savaşı sırasında karısına her gün mektup yazarak gözlemlerini anlatmış. Osmanlıların savaş alanına yerleşmelerini izleyen kral, Osmanlının çadır düzenine hayran olmuş.[4] Viyana Savaşı’nın ardından da Kara Mustafa Paşa’nın çadırına girmiş ve heyecanını karısına yazdığı mektupta dile getirmiş.[5] Kara Mustafa Paşa’nın tuğu da Krakow’da kaleye yakın bir kilisede sergileniyormuş ama kilise kapalı olduğu için göremedik. Saraydaki sergide çadır zanaatkarlarına yaptırılarak satın alınmış çadır, halı, kilim ve silahlar da sergileniyor.

Nazilerin kıyamadığı şehir: Krakow - Resim : 3
Igor Mitoraj'ın yaptığı kafa heykeli Eros Bendato

ESKİ ŞEHİR

Krakow’un şehir merkezi Stare Miasto (eski şehir) 1257 yılında kurulmuş ve öylece de muhafaza edilmiş, bu yüzden şehrin merkezi Orta Çağ ortamını yaşatıyor. Bugün şehrin en turistik bölgesi ve tertemiz. Şehir merkezi Arnavut kaldırımı yollarıyla, alışveriş caddeleriyle, parkıyla, kiliseleri ve kuleleriyle 1978’den bu yana Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor Neredeyse gece yarılarına kadar açık lokanta ve kafelerle, butik ve mağazalarla dolu sokaklarda güvenle dolaşmak çok keyifli.  Krakow’u gezmek için, konusunda uzman çok değerli rehberlerin çalıştığı turlara kaydolmak ve tur sonunda gönlünüzden kopan bağışı rehberin minik kesesine bırakmak yeterli.

Nazilerin kıyamadığı şehir: Krakow - Resim : 4
Kara Mustafa Paşa'nın çadırı

Rynek Glów (ana meydan) eski şehrin tam ortasında. Avrupa’nın en büyük Orta Çağ meydanlarından biri olan Rynek Glów, 1241 yılında Moğol istilası sonrasında 1257’de kare biçimde inşa edilmiş.  O tarihten bu yana da kentin ticareti ve sosyal yaşamının merkezi olmuş.Turistlerin ve yerel halkın buluşma yeri olan meydan lokantalar, pastane ve kafelerle çevrili, oturup dinlenmek ve etrafı gözlemlemek için ideal. Meydan kenarına sıralanan faytonlar ile çeşitli uzunluklarda şehir turu yapılabiliyor. Faytonlar öylesine temiz, atlar öylesine bakımlı ki çocukluğumda Kiremit Caddesinden Balat’a inen ve hep hayranlıkla izlediğim faytonları hatırladım. Faytoncular atları sakatlanmasın diye Arnavut kaldırımı o dik yokuştan inerken hayvanların yularını tutar,atların yanında yürürlerdi. Rynek Glów 40 bin metrekarelik bir alan. Meydanda çiçekçiler var, meydana açılan tüm sokaklar hediyelik eşya butikleri, müzeler, barlar, tarihi kiliseler, bir de Polonya’da artık yasal olan haşhaşlı ürünlerin satıldığı dükkanlarla dolu. 

Meydanın tam ortasında adı Sukiennice (kumaş salonu) olan tarihi bir bina var. Yapımı 13.yy kadar uzanıyor. Bir zamanlar kumaş tüccarlarının merkezi olan binada 1875 yıllarında görkemli balolar yapılırmış. 1901’de müze haline getirilmiş. Şimdi alt katı turistik bir çarşı, hediyelik eşya, el işleri, amber ürünler satan minicik butikler var. Üst kattaki Polonya Sanatı Galerisi’nde 19.yy resim ve heykelleri sergileniyor.

Yine meydanda 1820’lerde yıkılan belediye binasından geriye kalan tek bina, Wieża Ratuszowa’yı (belediye kulesi) görüyoruz. Girişini 2 taş aslanın süslediği kulenin merdivenlerden yukarı çıkarak şehir tepeden seyredilebiliyor. Hemen girişin yakınında kocaman bir bronz kafa heykeli var. “Eros Bendato” kısaca “kafa”, Polonyalı sanatçı İgor Mitoraj’a ait. Aşk ve arzu tanrısı Eros’a adanmış kafa heykelinin yüzündeki bandaj, arzularının esiri olan tanrıyı betimliyormuş. Ortalıkta koşuşturan çocuklar içinse kafa sadece bir oyun alanı, coşkuyla koşuşturup kafanın içinde oynuyorlar.

Meydanın en görkemli binalarından biri Kościół Mariacki(Azize Meryem Bazilikası). 1200’lerde yapılmış ama Moğol akınlarında yıkılınca 1347’de III. Kazimiers tarafından yeniden inşa edilmiş, zamanla günümüzdeki halini almış. Kilisenin ahşap gotik mihrabı dünyanın en büyük mihrabı. Naziler şehri işgal edince sökmüşler ve Almanya’ya götürmüşler. 1946 yılında Nürnberg kalesinin bodrumunda bulunmuş. Geri getirilip tadilat sonrası 1956’da yerine konmuş. Kilisenin boyları farklı iki kulesi var. Büyük olanı 80 metre yüksekliğinde. Gözcü kulesi olarak yapılmış. 1200 yıllarında Moğol akıncılarının gelişini haber vermek için kuleden trompet çalınırmış. Bir akın sırasında trompetçi tam haber verirken vurulmuş ve melodisi yarım kalmış. Yarım kalan melodi ulusal radyodan yayınlanan bir Krakow geleneğine dönüştürülmüş. Halen saat başı trompet çalınıyor ve melodi birden kesiliyor.

Krakow’da gezmek güzel ama bu şehrin bir de iç acıtan dönemi var. Naziler tarafından işgal edildiği dönem. Haftaya Krakow’un Yahudi mahallesi Kazimiers ve ünlü tuz madeni Wieliczka’da buluşmak üzere hoşça kalın.

 [1]Krakow nüfusu az olduğu için mi temiz bilmiyorum ama temizliğin nüfusla ilgili olmadığını yaz aylarında hepimizin ziyaret ettiği turistik beldelerimizden biliyoruz. Yurtiçinde veya yurtdışında yaşadığınız küçük şehirlerde etrafınıza bakınız. Çöp kutularına, çöp kutularının çevresine, yerlerdeki gelişigüzel atılmış izmaritlere, şişelere ve cam kırıklarına…

[2]Jean Paul, 1523’ten sonra Vatikan’ın seçtiği ilk İtalyan olmayan Papa. Polonya’daki toplumsal ve siyasi çalkantılar, grev dalgaları, ayaklanmalar ile birlikte düşününce Vatikan’ın İtalyan olmayan bir Papa seçmesi daha büyük bir anlam kazanıyor. Polonyalı Papa aynı zamanda “dinler arası diyalog” mimarlarından. Bu çalışmalarından dolayı ölümünden sonra “aziz” ilan edilmişti. 
[3]Hans Frank, Alman hukukçu, Hitler’in avukatı ve politikacı. Almanya’nın işgal ettiği Polonya topraklarının da valisi. II. Dünya Savaşı sırasında Polonya halkına karşı uyguladığı baskı ve terör, Polonyalı ve diğer ülkelerden gönderilen Yahudilerin kıyımı nedeniyle Nürnberg’de savaş suçlusu olarak insanlığa karşı suç işlemekten yargılandı. Görevi sırasında tuttuğu 40 ciltlik günlüğü yaptıklarının kanıtı olarak kullanıldı. Asılarak idam edildi.  

[4] "Gece gündüz demeden orduları bize yaklaşıyor. Şu an Ujazdow ve Varşova sarayı kadar birbirimize yakınız, aramızda çok az mesafe var. Onların kampına bakmak bize çok büyük zevk veriyor, çünkü Swieca nehrinin üzerindeki ovalık alanı ve birkaç tepeyi bütünüyle kaplamışlar. İbrahim Paşa Dniester 'in sağ yakasında, Han ise tepelerin sol tarafında duruyor. Dünyada onların kampından daha güzel bir şey yoktur. Bir milyon çadır; ve itiraf etmek gerekir ki onların orduları çok daha büyük, güzel ve hareketli."SabireArık, s.232 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/782400
[5] "Tanrı ulusumuza şimdiye kadar hiçbir ulusa nasip olmamış, hiç duyulmamış bir zafer ve ün ihsan etti.…Sadrazam her şeyini bırakarak bir kat elbise bir at üzerinde kaçtı. Onu yenen ben oldum. Çünkü onun ardından o büyük ihtişam ve onur bana kaldı…Kampta sadrazamın odalığı bana onun çadırınıgösterdi , öyle genişti ki surlar içindeki Varşova ya da Lwow kadar. Şimdi onun taşıdığı bütün eşyalara ben sahibim” Sabire Arık, a.g.e , s.232-233

Son Dakika Haberleri