22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Neoliberal dayatma boykotla delindi

Yazar Kaan Eminoğlu, “Türkçe edebiyat” kavramını kullanan yayınevlerine boykot başlattı. Eminoğlu'na yazın dünyasından destek geldi. Aydınlık'a konuşan Eminoğlu, “Türkiye’nin her yerinden edebiyatçılar geliyor, arayanlar, tebrik edenler, desteklerini bildirenlerHerkesi cesur olmaya çağırıyorum” dedi

Neoliberal dayatma boykotla delindi
A+ A-
ALİ ULUSOY

Yazar Kaan Eminoğlu’nun “Türkçe edebiyat” tartışması üzerine başlattığı boykot dalga dalga yayıldı. Daha önce gazetemizde de seri halinde işlenen bir konu olan “Türk edebiyatı” yerine “Türkçe edebiyat” kavramının kullanılması, tepkilere yol açıyordu. Eminoğlu, 6 Ocak’ta Twitter üzerinden yayınladığı şu mesajla konuyu yayınevlerini boykot etme noktasına taşıdı:

"’Türk Edebiyatı’ diyemeyen ancak diğer milletlerin edebiyatlarını o milletlerin isimleriyle duyuran yayınevlerinin listesini yaptım. Sanatçı, siyasetçi, aydın ve okurlar olarak bu yayınevlerini uyguladıkları çifte standarttan vazgeçene kadar boykot etmeye davet ediyorum.”

Neoliberal dayatma boykotla delindi - Resim : 1

Yazar Eminoğlu’na boykot çağrısı ile ilgili sorularımızı yönelttik.

  • Boykotu başlatmanıza neden olan tetikleyici unsur neydi?

“Bu olayın geçmişi 90’lı yıllara kadar uzanıyor. Önceleri edebiyat dünyasında yaygın bir düşünce değildi. 2000’li yıllarda ise şiddetini arttırdı. 2010’lu yıllardan sonra, Türk edebiyatı yerine Türkçe edebiyat ifadesini kullanmak, hakim kültür haline gelmiş edebiyat dünyasında. Bunu fark etmiştim. Daha önce tepki gösteriyordum ama edebiyat dünyasında tepkime karşılık göremiyordum. Bunun için çıkardığım edebiyat dergisinde bir dosya yaptım. O dosyada çeşitli edebiyatçılardan görüşler ve öneriler alıp ilk defa çok kapsamlı bir şekilde edebiyat dünyasında bu konuyu dergide işledik.

Konu edebiyat dünyasında gündem olmuştu ama Türkiye’nin gündemine girecek kadar büyük bir şey olmamıştı. Daha sonradan bir kamuoyu oluştu Türk Edebiyatını savunanlar arasında da. Türk edebiyatının ismini silmeye çalışmaları açıktan yapılan bir operasyon değildi, bunu gizli gizli yapıyorlardı. Ben de bu gizli niyetlerini ortaya çıkarmak için çeşitli çalışmalara başladım. Bazı dergilerde yazılar yazdım, Aydınlık gazetesinde yazdım. Gündeme getirdim.

Ama kamuoyu oluşmasına rağmen yayınevleri kesinlikle kararlarından geri dönmediler. Onur Caymaz ile beraber Twitter’da canlı yayınlar yaptık. Çok büyük bir gündem oldu. Yayınevlerini, editörlerini ve bu kararı veren yayınevi sahiplerini davet ettim.

“Hani tartışalım, ne diyorsunuz, söyleyin bunu kendi okurlarınıza anlatabilir misiniz, neye dayanarak böyle bir şey yapıyorsunuz?” dedim, hepsi davetime olumsuz cevap verdi. Bu son olayda da davet yaptım, “Bir tek açıklama yapacak mısınız? Kamuoyunda tartışalım” gibi. Bir tek Can Yayınları’nın sahibi Can Öz, hata yaptıklarını ve düzelteceklerini söyledi. Diğer yayınevlerinden herhangi gibi özür ya da yanlış yaptıklarına dair bir açıklama gelmedi. Ben de artık bu yayınevlerine karşı yapılabilecek tek hamlenin “boykot” olduğunu düşündüm. Türk halkının üzerinden para kazanıp o halkın kimliğini reddeden yayınevlerinin gerçek yüzünü okurların görmesi lazımdı.

‘CESUR DAVRANMAK GEREKİYOR’

  • Nasıl tepkilerle karşılaştınız?

Yorumlara çok şaşırdım. Edebiyat dünyasında Türk kelimesine uygulanan sansür biliniyor ama halk nezdinde bilinmiyordu. Halktan insanlar da öğrenmiş oldu ve çok şaşırdılar. Beklediğimden büyük bir tepki oluştu. 2 milyona yakın insan attığım twit’i görmüştü. Üç gündür Türkiye’nin her yerinden edebiyatçılar geliyor, arayanlar, tebrik edenler, desteklerini bildirenler. Demek ki insanların böyle bir derdi varmış, ben tercüman olmuşum.

Bir de bu yayınevleri büyük yayınevleri oldukları için edebiyatçılarda “Edebiyat dünyasından bizi silerler”, “Kitaplarımızı basmazlar” korkusu var. Edebiyat dergilerinin birçoğu da Türk kelimesini kullanmaktan çekiniyor. Türkçe edebiyat diyorlar, Türkiye Edebiyatı diyorlar, yerli edebiyat diyorlar. Ayrıca edebiyat dergilerinin kendilerine sansür uygulayacağını düşündükleri için cesur bir çıkış yapamıyorlar. Hatta bununla ilgili kendi edebi kariyerimi bitirme pahasına bir twit attım. Ama bir insanın kitabının çıkması, bir edebiyat dergisinde gözükmesi, adının bahsedilmesinden daha önemli bir şey var. O da insanın kendisinin ve ülkesinin değerlerini savunabilmesidir.

Buna inanarak böyle bir çıkış yaptım. Yoksa bana karşı açık bir sansür uygulanacağını, bir tepki oluşturacağını, bir sansür mekanizmasının devreye gireceğini biliyorum ki zaten edebiyat dünyasında böyle bir şey vardı. Daha açık daha kapsamlı bir sansür mekanizması devreye girecek ama en azından halka bu yapının maskesini düşürdüğüme inanıyorum. Halktan, siyasilerden, gazetelerden, basından, internet sitelerinden destekler geldi. Bazı korkan çekinen yazar ve şairler de halk ve medyanın bu tepkisin görünce, onlar da suskunluklarını bozdular. Bu beni sevindirdi açıkçası.

  • Kimler vardı destekçiler arasında?

En büyük destekçi tabî ki Onur Caymaz. Daha sonra Bünyamin Tan büyük destek verdi. Ötüken yayınlarından ve o yayınlara bağlı Söğüt dergisi, Karar Gazetesi’nden Saliha Sultan, yine şair Ercan Akdağ, çeşitli üniversite hocaları, benim değer verdiğim Prof. Dr. İbrahim Tüzer açık bir şekilde desteklerini sundu. Geniş bir kitleye yayıldım. Aslında bu patlamayı bekleyen bir bombaymış ve ben sadece fitilini ateşlemişim, onu görmüş oldum. Bu kuşatmayı yarmış oldum.

‘GİZLİ NİYETLERİNİ ORTAYA ÇIKARDIM’

  • Başka ülkelerde de “Türkçe edebiyat” gibi tartışmalar yürütülüyor mu? Yoksa Sadece Türkiye’de mi oluyor bu tartışma?

Zaten sorun da o, çifte standart. Şimdi, bu yayınevlerinin başlarındaki yayın yönetmenleri, bu adlandırmayı yapan insanların düşünce yapıları şöyle, onlar aslında Cumhuriyet’in değerlerine karşılar. Şöyle, Cumhuriyet’in vatandaşlık tanımı, TC devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Ama onlar, TC devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğunu kabul etmiyorlar. İnsanların etnik olarak ayrılması gerektiğine inanıyorlar. Onların nazarında Fransa’da yaşayan herkes Fransız, Almanya’da yaşayan herkes Alman ama Türkiye’de yaşayan herkes Türk milleti değil. Bir çifte standart var ve sorun buradan kaynaklanıyor.

  • O zaman ortada Türkiye’ye yapılan bir saldırı var.

Benim canımı en çok sıkan nokta bu çifte standart, “İngilizce edebiyat” denilmiyor mesela. Cumhuriyet değerlerine terminoloji üzerinden saldırıyorlar. Kendi terminolojilerini yaratmışlar yani kültürel bir saldırı var. Ulus devlet saldırısı var, siyasi temelli ve kültürel destekli. Sadece Türkiye nazarında yapılan bir şey bu.

Bir silahla 10 kişiyi öldürürsün ama bir düşünce ile milyonlarca kişiyi öldürürsün, bunların yaptığı da böyle. Gramsci’nin bir sözü vardır: “Bir insanın önce kafasından tutarsan sonra kol ve ayaklar gelir.” Türk halkının da kafasından tutuyorlar, terminoloji ile saldırıyorlar. Alt kavram ve kelimelerle yaklaşıyorlar, böyle yaparak halkı kafasından yakalamaya çalışıyorlar ve bunu normalleştiriyorlar. Ben onların bu gizli niyetlerini ortaya çıkardığımı düşünüyorum bu adımla beraber. Bu yüzden bu mücadeleyi çok değerli görüyorum.

 ‘İSTEDİKLERİ YAYINDA TARTIŞALIM’

  • Peki bu saldırının kökleri nerelere gidiyor?

Bu Post Kemalist dediğimiz kişiler tarafından ortaya atılıyor. Yani Türkiye’de geçmişte solcu olan, sonra kendini liberalizme entegre etmiş olan sol liberal dediğimiz bir grup var. Bu grup Türkiye’nin bütün sorunlarının kaynağının Kemalizm olduğunu düşünüyor. Cumhuriyetin aşılması gerektiğini düşünüyorlar ve bunlara akademi dünyasında Post Kemalistler deniliyor. TC’nin demokratikleşmesi önündeki tek engelin Kemalizm olduğunu düşünüyorlar. Cumhuriyetin bütün kazanımlarına savaş açıyorlar. Boğaziçili bir akademisyen, akraba evliliklerini Cumhuriyete bağlıyor. Sadece Türkiye özelinde böyleler. Türkiye üzerinde baskı kuran emperyalizmle paralel bir düşünce.

80 sonrasında ortaya çıkmış, 90’larda Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla beraber Türkiye’de de sol yıkılıyor ve liberalizme entegre oluyor. Daha sonra post Kemalizm aydın çevresi oluşuyor. Onların yanlışlarını konuşuyoruz, “yetmez ama evet” gibi. Bu terminolojinin fikir babası onlar.

Bunun demokratik bir düzlemde tartışılmasını istiyorum. İstedikleri yayın, şart ve ortamlarda kamuoyunda tartışmak istiyorum. 

Okurlara ilgileri için teşekkür ederim.

Son Dakika Haberleri