06 Kasım 2024 Çarşamba
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

NOYAN UMRUK/ Başa çıkmak ne mümkün... -(TAMAMI)

NOYAN UMRUK/ Başa çıkmak ne mümkün... -(TAMAMI)
A+ A-

Kuzum bu toplumun genlerindeki Hoca Nasreddin gibi gülen, Bayburtlu Zihni gibi ağlayan engin kültürüyle, tecahül-ü arifanesiyle, hicviyle başa çıkmak ne mümkün... Asırlardır bu kadim halk ne zaman zulüm görmüşse mizahı silaha dönüştürüp, zekâ dolu nükteleri ve müstehzi duruşu ile sürdürmüştür zalim iktidarlarla mücadelesini...

Üstüne çok giderseniz bilmezlikten gelerek saf saf tecahül-i arifanesi ile başlar sizi ti’ye almaya. Tıpkı Gezi Parkı gibi... Daha da kızdırırsanız tepkiler hicve dönüşür, çağın sürat ve karmaşasını özümsemiş Y kuşağının orantısız zekâsıyla...

Nasreddin Hoca, kendisine çok hiddetlenen, “tez yakalana, derdest edilüp, karşıma getirile bu melun” diye gürleyen padişahın huzuruna varmış ve iki arşın ötesine durmuş.

Padişah sormuş: “Hoca eşekle senin aranda ne fark var?”

Hoca yanıtlamış: “İki arşın!”

Nef’i ise kendisine boşboğaz köpek diyen devletlû Tahir Efendi’ye bakın nasıl haddini nasıl bildirir:

“Bize Tahir Efendi kelp (köpek) demiş

İltifatı bu sözde zahirdir

Maliki mezhebim zira

İtikadımca kelp tahirdir (temiz)”

Ömer Hayyam rubailer ile katılır kervana...

Dünya üç beş bilgisizin elinde,

Onlarca her bilgi kendilerinde.

Üzülme eşek eşeği beğenir,

Hayır var sana kötü demelerinde...

Ya koca YUNUS:

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.

Sen kendin bilmezsin, ya nice okumaktır.

Okumaktan murat ne, kişi hakkı bilmektir.

Çün okudun bilmezsin, bir kuru ekmektir.

Okudum bildim deme çok taat kıldım deme

Eğer Hak bilmez isen abes yere gelmektir .

Dört kitabın manası bellidir bir elifte

Sen elifi bilmezsin, bu nice okumaktır.

Ziya Paşa ise herkesin kör, âlemin sersem olmadığını hatırlatır...

“Her taç giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın

Âdem görünen harları adam mı sanırsın

En ummadığın keşfeder esrarı derunu

Sen herkesi kör‚ âlemi sersem mi sanırsın”

Seyrani’de hiciv daha bir sertleşir.

“Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan

Yahşılar aşağı düştü yamandan

Aralık bitleri olmuş kumandan”

Şair Eşref ve Neyzen’de bu gelenek devam eder:

Eşref soğan soyarken;

“Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler‚

Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler.

Hayâdan eser yoktur‚ beyhude bütün sözler.

Nafile inat etme hemen salla başını‚

Uslu otur‚ hoş geçin‚ zıkkımlan maaşını”

Neyzen köprüden geçer;

“Ne ararsın ALLAH ile aramda

Sen kimsin ki orucumu sorarsın?

Hakikaten gözün yoksa haramda,

Başı açığa niye türban sorarsın?

Rakı şarap içiyorsam sana ne?

Yoksa kimseye bir zararım içerim.

İkimiz de gelsek kıldan köprüye,

Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet?

Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et!”

Arif Nihat Asya’da mizah şahikaya varır:

“Ne yolcuya güvenirdi, ne de hancıya;

Kafasında bir kuruntu merkezi vardı...

Her yabancıya dış,

Ve her yerliye iç tehlike diye bakardı!

Aynı şeyleri tekrarlamaktan dinleyicileri uyuttu;

Nihayet kendisinin de esneyeceği tuttu...

Ağzını bir açtı ki; mikrofonu yuttu...”

Can Yücel’in farzı ise cumhuriyettir.

“Gölköy adında bir yer varmış Gelibolu’da.

Televizyonda gösterdiler geçen gün.

Gelenek edinmiş köy halkı,

“Ben kendimi bildim bileli bu böyledir”

Diyor muhtar:

29 Ekim’de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını...

Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi

Kirvesi tutmuş kolundan

Yatırdılar bir kamp yatağına,

Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi

Elinde bıçağıyla,

Çocuk kaldırdı başını, bağırdı:

“Yaşasın Cumhuriyet” diye

Bunun üzerine de ekran karardı

Korkarım bu, sade gölköylülerin değil, umumumuzun

Sade küçüklerin değil, büyüklerimizin de

Düştüğü bir tarihsel yanılgı

Çünkü sünnet değil, farz olan Cumhuriyettir...”

İşte burada mavi gözlü dev umutlandırır çocukları...

“Güzel günler göreceğiz çocuklar,

Güneşli günler göreceğiz...

Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,

Işıklı maviliklere süreceğiz...

Açtık mıydı hele bir son vitesi,

Adedi devir motorun sesi.

Uuuuuuuy! çocuklar kim bilir ne harikuladedir

160 kilometre giderken öpüşmesi...”

Efendim bu da naçizane bendenizden,

“Ayna ayna söyle şuna bir nimet sanmasın kendini.

Gün gelir çiziverirler adını, morartırlar rengini”

İşte bu da böyle bir bayram yazısı... Ne diyelim? Bayram hayırlara... vesile olsun.

Son Dakika Haberleri