Öcalan çağrısı sonrası EMEP ‘Sol’ halka kapsamlı bir özeleştiri borçlu
Sovyetler Birliği’nin dağılışından sonra dünyada genel olarak Sol’da büyük bir şaşkınlık yaşandı. Birçoğu liberal-sosyal saflara savruldu. Öcalan’ın değindiği süreçte, Sol’un bir bölümü ise kimlik siyasetinin arkasına gizlenerek 1980’lerin ortalarında yükselen Kürt milliyetçiliğinin peşine takıldı


“Öcalan’ın Çağrısı”nın siyasî olduğu kadar düşünsel sonuçlar doğurması kaçınılmaz. Ne de olsa ülkemiz yarım yüz yıldır “Kürt Sorunu” ile onun terörle iç içe geçen PKK örgütü ile yatıp kalkıyor. PKK ya da kurucusunun muhasebesinin yansımaları olacak.
Öcalan’ın PKK için yaptığı çağrı o kesimle sınırlı kalamaz. Herkes kendine göre durumdan vazife çıkarmalı.
Çok düşündürücüdür. Sol’un bir bölümü Kürt Sorununa çözüm getireyim derken, bölücülüğe savruldu. Neredeyse yarım yüzyıl böyle geçti. Ne yazık ki bu savrulma, Sol’un ulusal bilinçteki saygınlığına büyük zarar verdi.
Öcalan’ın çağrısından sonra Sol iddialı örgütler açısından etraflı bir muhasebe yapmanın zamanı geldi. HDP-DEM üzerinden Meclis’e giren, Meclis kürsüsünden sürekli TC’ye hakaretler yağdıran EMEP’li, TİP’li unsurların konumunun, Öcalan’ın geldiği noktadan bakıldığında, tam bir çıkmaz olduğu ortada. Başlarını taşa vurdular.
O zaman bizlere bu kişileri kapsamlı bir özeleştiri yapmaya davet etmek düşüyor.

SOL VE SB’NİN DAĞILIŞI SONRASI
1960’larda özellikle ÇKP lideri Mao’nun girişimiyle başlayan ÇKP-SBKP ideolojik tartışması önemliydi ancak ülkemizdeki Sol çoğunlukla bu tartışmayı “bu işe karışmayalım” havasında geçiştirdi. Ülkede Sol kesimde bir ölçüde etkili olan TKP zaten Sovyet yanlısıydı.
Militan 68 kuşağı Mao’ya hayranlık duymasına rağmen, çekingen davrandı. Açık tavır almaktan kaçındı.
SB’nin dağılışından sonra dünyada genel olarak Sol’da büyük bir şaşkınlık yaşandı. Kimi solcuların enternasyonalizm adına Sol’un anavatanı olarak belledikleri SB dağılmıştı, şimdi ne yapılacaktı? Az sayıda solcu Mao haklıymış diyerek devrimci saflara katıldı. Geri kalanı ise liberal-sosyal saflara savruldu. Mevkiî ve ikbal peşinde koşmaya başladı.
Öcalan’ın değindiği süreçte, Sol’un bir bölümü ise kimlik siyaseti ideolojik kılıfının arka sına gizlenerek 1980’lerin ortalarında yükselen Kürt milliyetçiliğinin peşine takıldı.
Bu süreç neo-liberal ÖDP ile başladı ancak ÖDP bir şaşkınlar ittifakı idi. Sol’dan kaçan herkes, liberaller, sosyal-demokratlar, eşcinseller, vicdani redçiler, anarşistler vb ÖDP çatısı altında toplanmıştı. Öyle gidemezdi bir siyasal parti; bir süre sonra saflar netleşti, 68’in devrimcilerinden oluşanların devamı niteliğindeki EMEP de bazı başka örgütler de “devrimcilik” adına bölücü Kürt milliyetçisi hareketin peşine katıldılar.
Bu PKK’nın da işine geldi. PKK kamuoyundaki etnik parti imajını gizlemek için kimi Solcuları Meclis’e taşıdı. Çeşitli adlar kullanan, bölücülüğü sol cepheler şekline büründüren, deyim yerinde ise şekilden şekle bürünen Kürt bölücü hareketi bir desteği EMEP’ten buldu. 1970’li yıllarda “birlikte örgütlenme”yi savunan Kürt-Türk devrimcilerinin örgütünün devamı EMEP, giderek PKK’nın dayanaklarından biri oldu.
Katıldığı seçimlerde komik oylar alan EMEP son 15 yıldır PKK’nın kanadı altında TBMM’de boy gösteriyor.
EMEP
EMEP sitesini açan şu ibare ile karşılaşıyor: Kürdi, English, Espanol.
Kürtçenin bir dil olarak tanınması, EMEP’in başlıca uğraşlarından biri olmuş.
EMEP bu konuda DEM’den fazla kralcı çıktı. Parti sitesine girenler, bol bol işçi sınıfı, emekçi vb ifadelerin yanı sıra bölücü ayrılıkçı hareketlere sempati duyulduğunu görüyor.
13 Mart 2025 günü girdiğim EMEP sitesinde karşıma milletvekili Sevda Karaca çıktı. Demeci: “Alevi katliamından AKP sorumlu.” Yani EMEP bölücülüğü Suriye’ye taşıyor.
EMEP’e başkaca eleştiriler de yapılabilir ancak bu yazıda konu EMEP-DEM ilişkisi.
Emek Partisi 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş'ı, 2015 seçimlerinde ise HDP'yi destekleyeceğini açıkladı.
HDP liderliğinde 2023 Türkiye genel seçimleri için kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı'nda yer alan EMEP, seçimlere Yeşil Sol Parti listesinden girdi.
EMEP’in görüşleri siteden alınan şu alıntıda somutlaşıyor:
“Kürdistan’ın bazı ilçelerinde ‘öz yönetim’lerin ilan edilmesinin ardından devlet (Kürt halkına savaşı dayatan Erdoğan iktidarı) ve her renkten burjuva gericilik Kürt halkının ulusal-demokratik istemlerine karşı çok yönlü bir saldırganlığa giriştiler. Bu öz yönetim ilanları pratikte devletin Kürt ulusal mücadelesinin en gelişkin olduğu kentleri, mahalleleri hedefe koyan tanklı toplu askeri ve belediye başkanlarını görevden alıp tutuklamaya varan siyasi operasyonlarına karşı halkın kendini koruması biçiminde gerçekleşmiş olsa da sarayın etrafında toplanan burjuva gericiliğin en saldırgan kesimleri yine ‘bölücülük’ söylemi ve cenazeler üzerinden halklar arasında düşmanlık ve gerilimi tırmandırmaya yönelik politikalar geliştirdiler.
“Rojava’da kurulan demokratik kantonlar, yürüttüğümüz bütün tartışmalar için önemli sınanma/deneme alanı durumundadır. Bu mücadele sürecinin ortaya çıkaracağı devrimci-demokratik birikim hepimizin kazanımı olacak ve geleceği kazanmak bakımından yeni olanaklar yaratacaktır.” (https://www.emep. org/ulusal-sorun-ve-cozumu-baglaminda-ozerklik-tartismasi)
PKK bile “Rojava”daki durumu bu kadar köşeli savunmamıştı.
Bu, kraldan fazla kralcı olmak değilse nedir?
Siteden Emek Partisi’nin, Uluslararası Marksist-Leninist Parti ve Örgütler Konferansı (CIPOML) adlı bir garip yapıya üye olduğunu öğreniyoruz. Stalin’in 1940’larda dağıttığı, ÇKP’nin yanından geçmediği enternasyonalciliği bu kişilerin canlandırmaya çalışmasını, enternasyonalizmden çok Öcalan’ın deyişi ile “hegemonyacılık”la açıklamak mümkün.
Kısacası EMEP 2000’li yıllarda Kürt Sorununun TC’nin bir federasyona dönüşerek çözümünü, yerel yönetimlerde özerkliği, İkiz Sözleşmeleri ve anadilde eğitimi canla başla savundu, Kürt bölücülüğünü Türk emekçi kesimlerine taşımaya çalıştı.
EMEP’in, “Kürt halkının davasına hizmet edeyim derken savrulduğu noktayı Öcalan çağrıda “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” diye tanımlıyor.
Bakalım EMEP buna ne buyuracak!