‘Oktar için başka raporlar da hazırladı’
Adnan Oktar Örgütü’ne yönelik davanın beraatla sonuçlanmasında Şebnem Korur Fincancı imzalı ‘işkence’ raporunun etkili olduğu ortaya çıktı. İddiaları sorduğumuz Fincancı, raporun varlığını doğruladı fakat ‘beraat kararı’nın raporla ilişkisi olmadığını söyledi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, 2006’da Adnan Oktar Suç Örgütü’ne yönelik davadaki sanıklar hakkında “işkence raporu” hazırladığını açıkladı. 140journos Youtube kanalının 10 Şubat Cumartesi günü yayınladığı “Adnan” belgeselinde Fincancı’nın Adnan Oktar Örgütü’nü akladığı ileri sürüldü. İddiaya göre, örgüte yönelik 1999’da başlatılan soruşturma ve akabindeki dava, 2006’da Yargıtay’a geldi. Fincancı’nın hazırladığı “işkence raporları”nın ardından örgüt üyeleri, Yargıtay’da ifadelerini değiştirdi ve “Biz 1999’daki Emniyet ifadelerini işkence altında verdik” dedi. Bunun üzerine Yargıtay, örgüt üyeleri hakkındaki kararı bozdu. Yerel mahkemeye giden dosya, zaman aşımından düştü ve Adnan Oktar Suç Örgütü davası kapandı. İddiaya göre, Fincancı’nın hazırladığı rapor, örgütün aklanmasınına neden oldu.
Sosyal medyada büyüyen tartışmanın ardından açıklama yapan Fincancı, ‘işkenceye kimin uğradığına bakmaksızın’ çalıştıklarını belirtti, tartışmalarla “işkencenin meşrulaştırıldığını” ileri sürdü.
Tartışmanın ardından ulaştığımız Fincancı, rapor hazırladığını doğruladı. Örgütün eski üyesi Özkan Mamati de Fincancı’nın Adnan Oktar Örgütü hakkında farklı yıllarda başka raporlar da hazırladığını söyledi. Eski İstanbul Emniyet Mali Şube Müdürü Furkan Sezer de Aydınlık’a özel açıklamalar yaptı.
‘BU TARTIŞMA ÖRGÜTE YARAR’
2018’de örgüte operasyon düzenleyen dönemin İstanbul Emniyet Mali Şube Müdürü Furkan Sezer, 1999’da örgüte yönelik başlatılan operasyonun ve davanın, Şebnem Korur Fincancı’nın hazırladığı “işkence raporu”nun ardından kapatıldığını aktardı. Sezer şunları kaydetti:
“Adamın göz kapakları düşük. Tamamen genetik bir şey. Adam daha sonra bir ameliyat oluyor, göz kapaklarını düzelttiriyor. Fincancı, bu göz kapağı düşüklüğünün, yıllar önce Adil Serdar Saçan ve ekibi tarafından yapılan işkenceyle bu hale geldiğine dair rapor veriyor.
“Birincisi işkence yapıldı mı yapılmadı mı? Sosyal medyada konu işkencenin meşrulaştırılmasına çekiliyor. Benim korkum, bugün ve bugünden sonra bu konu tamamen siyaset alanına çekilecek, siyasileştirilecek. Bu çok tehlikeli bir şey. Neden tehlikeli? Çünkü bu operasyonun, bu örgütün hiçbir şekilde tartışılması siyasi zeminde olmaması gerekir. Bu, Adnan Oktar Örgütü’ne fayda sağlar. Bu faydayı yaşatmamak lazım.
“Yıllar sonra göz kapağı düşüklüğüyle ilgili hazırladığı raporda psikolojik travmaya uğramışlardır denilmiş. Bunun ölçümü, saptaması, teşhisi yıllar sonra nasıl yapılıyor? Konunun işkencenin meşrulaştırılmasına çekilmesi çok tehlikeli.
‘MUMCU’NUN KATİL ZANLILARI İÇİN DE RAPOR VERDİ’
“Siz bu açıklamayı yaparak kız çocuklarının kadın kıyafetleri giydirilip, makyaj yaptırılıp, saçlarına fön çektirilerek Adnan Oktar’a sunulmasını meşrulaştırmıyor musunuz? O zaman hiçbir şeyi tartışmayalım. Biz hiçbir şey hakkında konuşmayalım.
“Bu tip dosya ve davalarda neden bu kadının raporları var? Adli tıpçı mı bitti ülkede? Bakıyorsunuz, Uğur Mumcu’nun katil zanlıları hakkında işkence raporu veren de bu.”
‘BAŞKA RAPORLAR DA VAR’
Örgütün eski üyesi Mamati, örgütün Fincancı’nın hazırladığı raporlarla dönemin İstanbul Organize Suçlarla Mücadele ve Kaçakçılık Şube Müdürü Adli Serdar Saçan’ın meslekten defalarca kez menettirdiğini aktardı. Saçan’ın 2018’de aklandığını ve bir sanığın Saçan’a kumpas kurduklarını itiraf ettiğini belirten Mamati, şunları kaydetti:
“1999 yılında operasyon oldu. Örgüt suçlarını itiraf etti. Yıllar sonra ceza aldılar. Dosya Yargıtay’a gitti. Yargıtay’da örgütün varlığı kesinleşecekti. Yani sistemleri çökecekti. Örgüt bundan nasıl kurtulacağını düşündü ve 2006 yılında Şebnem Korur Fincancı’ya gitti. Örgütün beş tane üyesi var. İki numara Tarkan Yavaş, cezaevindeki yönetici. Üç numara Altuğ Müştak Berker, cezaevinde. Kartal İş, örgüt yöneticisi cezaevinde. Hasan Basri Güner, örgüt üyesi, firari, Çin Halk Cumhuriyeti’nde. Halil Hilmi Müftüoğlu, örgütün hukuk imamı, cezaevinde.
“Halil Hilmi Müftüoğlu’nun sol göz kapağı küçüklükten beri kısık. Gidip diyor ki ben işkenceye uğradım. 2006 yılında diyor bunu. O zaman da göz kapaklarından estetik bir ameliyat oluyor ve gözlerinin altı morarıyor, fotoğraflandırıyorlar. Ama bu sol gözündeki düşmenin işkence altında olduğuna dair rapor veriyorlar. Kartal İş, astım hastası. Ona da Kartal İş’e de astım hastası olduğu işkencede, travma sonrası oluştuğuyla ilgili 2006 da işkence rapor veriyorlar. Hasan Basri Güner de 1980’lerde basketbol oynarken omzunu incitti. 2006’da Şebnem Hanım'a gidip ‘askıya astılar beni emniyette’ dedi ve Şebnem hanım da işkenceye uğramıştır raporu verdi. Tarkan Yavaş’a da eskiden veri olan bir bozukluğuyla ilgili işkenceye uğramıştır raporu verdi.
‘İŞKENCE ATLASI’NDA TOPLADI’
“Sonra Fincancı bu raporları topladı. İşkence Atlası diye bir kitap yaptı. Bu kitabın içine de gerçekten işkenceye uğramış mağdur kişileri koyup arasına bu örgüt üyelerini serpiştirdi. Örgüt de bu İşkence Atlası’nı alıp Yargıtay'daki davada ‘biz işkence altında bu ifadeleri verdik’ deyip savunmalarını bozdurdu. Sonra dosya Yargıtay'dan yerel mahkemeye gittiğinde dosya karara çıkamayıp zaman aşımına uğradı ve bütün suçlar buhar oldu. Daha sonra örgüt bu raporları alıp Adil Serdar Saçan ve 56 Emniyet personeline topluca davalar açmaya başladı. Bu davaları Türkiye'nin her yerinde, Tekirdağ, Şanlıurfa, Trabzon’da açtılar.
“Bu davalar görülürken Adil Serdar Saçan, ekibiyle birlikte meslekten uzaklaştırıldı. Sonra geri döndü. Tekrar tekrar 14 defa menettirdiler. Sonra Adil Bey, bir üniversitede öğretim görevlisi olarak işe başladı. Oradan da attırdılar. Daha sonra örgüt 2010 yılında ‘Bu kadına gidelim bir daha rapor isteyelim’ dedi. Örgütün iki yöneticisi Meltem Arıkan ve Aylin Atmaca, 2011 yılında TSSB yani travma sonrası stres bozukluğu tanısıyla işkence görmüştür diye rapor verdi. Daha sonra Meltem Arıkan’ın kardeşi de Şebnem Korur Fincancı’nın kızı ile evlendi.
‘SANIK KUMPASI İTİRAF ETTİ’
“Adil Serdar Saçan, 2011’de bu raporları alıp Adli Tıp’a başvurdu. Adli Tıp dedi ki, ‘10 yıl sonra böyle bir şeyi tespit etmek imkansızdır. Bu raporlar geçersizdir.’ Adil Bey 2018 yılına kadar bu konuda yargılandı. 2018 yılında Burak Avcı isimli müşteki, etkin pişmanlıktan yararlanmak için ifade verdi. ‘Biz örgütün kumpasıyla bu kişiye işkence iftirası attık ve bu raporları delil gösterdik.’ dedi ve mahkeme düştü. Adil Bey kurtuldu.
‘2017’DE VERİLEN ‘İŞKENCE’ RAPORU’
“Sonra 2017 yılında örgütün firari üyesi Cihat Gündoğdu bir genç kıza aşırı doz ilaç uygulaması yaptı. Bu doktor Adnan Oktar’ın doktoru. Kız şikayetçi oldu. Şikayetçi olduğu davada sanık olan Cihat Gündoğdu hemen koşarak Şebnem Korur Fincancı’dan kendini kurtaracak bir rapor aldı. Bu raporu mahkemeye sundu ve beraat etti.
“Biz Türk toplumuna şunu anlatmaya çalışıyoruz: Bu örgüt, neden her seferinde Şebnem Korur Fincancı’ya gidiyorlar. Neden üniversite adli tıpına gidiyorlar? Adli Tıp Kurumu’na gitsinler…”
‘AMELİYAT NEDENİ TRAVMA’
Belgeselin ardından başlayan tartışmalar sonrası iddiaları Şebnem Korur Fincancı’ya sorduk. Fincancı, Aydınlık’a şu yanıtları verdi:
-
Örgüt üyelerinin, 1999’daki operasyonun ardından başlayan davada beraat almasına neden olan raporu hazırladınız mı?
Raporlar, beraat etmesiyle sonuçlandırmaz. Raporların öyle bir etkisi yok. Beraat etme nedeni ancak soruşturmamın etkili yürütülmemesiyle olur. İkincisi muayene etmeden rapor verdi iddiası var. Rapor düzenlenen insanlarla ilgili muayene belgeleri ve her türlü kayıt mevcut. Ayrıca sadece ben muayene etmedim. Başka uzmanlık alanlarından da muayene edenler oldu. Adli tıp uzmanı olarak yetemediğimiz noktada başka uzmanlık alanlarından da görüşler alınarak değerlendirme yapılır. -
Yıllar sonra böyle bir rapor nasıl hazırlanabilir? Bu bilimsel midir? Doğru veriyi yansıtır mı? Muayeneler 2006 yılında yapılmış, yani yedi yıl sonra. Ama bırakın yedi yılı, 30-32 yıl sonra tanı koyduğumuz olgular var. Bununla ilgili bilimsel yayınlarımız var. Dolayısıyla yıllar sonra işkence, travma tanısı konabilir. İstanbul Protokolü bu amaçla yazıldı.
-
Tekrar sormak isterim; Böyle bir rapor hazırlandı mı, hazırlandıysa nerede yazıldı?
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Polikliniğinde hazırlandı. Bu poliklinik, 1999’da benim öncülüğümde İstanbul Adli Tıp Ana Bilim Dalında kuruldu. Bu insanlar da Adli Tıp polikliniğine başvurmuşlar ve yapılan muayeneler sonucunda saptananlar da raporlaştırılmış. İşkence Atlası’ndan fotoğraf paylaşmışlar. O fotoğrafın altında bilgiler ve tartışma yer alıyor zaten, görebilirsiniz. İşkence Atlası ile ilgili bana soru sorduklarını söylüyor belgeselde. Bana ulaşmaya çalıştıklarını iddia ediyorlar. Gönderdikleri mail 2 Şubat’ta. Ben deprem bölgesine yola çıkmışım. O mail adreslerin biri yahoo, benim ilk e posta adresim. Yıllardır ayda yılda bir bakıyorum. Diğeri 2018’de emekli olduğum üniversite mail adresim. Ona da ayda yılda bir bakıyorum. Benim kurumsal olarak Türk Tabipleri Birliği adresim var. Oradan ulaşabilirler. Ben bilinmeyen bir insan değilim. Telefonum var, bakın siz de ulaştınız telefonuma. İşkence Atlası’nda nasıl tanı koyduğumuzu, muayene sırasında ve sonrasında neleri saptadığımızı belirttim. Düzeltme ameliyatı yapılmış. Ameliyatta bir kez daha görülmüş bağın kemikten koptuğu, ayrıldığını ve gözyaşı bezinin kanal içine düştüğü. Ameliyat nedeni zaten bu travmatik bir durum, yırtık. Gözyaşı bezinin ayrılması ancak travmayla olur. Ayrıca tanısı yapılmış iki göz kapağı arasında farklılık var ve bunu fotoğraflarda da biz zaman sekansıyla koymuşuz. Etik ilkeler çerçevesinde hasta ayrımı gözetmeden, siyasi görüş, dini inançlar, cinsiyet, cinsel yönelim, sosyal durum, politik durum bizi ilgilendirmez. Hastamızla aramıza girmemesi gerekir bunların. -
Siz göz kapağı konusunda ki iddialara ilişkin de bulguların olduğunu söylüyorsunuz değil mi?
Evet. Tabi ki. Kanıtlanmış bulgular, ameliyatla gösterilmiş. Ameliyatını ben yapmadım, bir göz uzmanı yaptı. Ayrıca görüntülemeleri bir radyoloji uzmanı değerlendirdi. Tabii ki etik ihlalleri olabilir ama olup olmadığını değerlendirmek için bilimsel boyutuyla bakmak gerekir. Bilimsel boyutuyla elimizde somut tıbbi kanıtlarımız var bizim. Ben insanlık yararına bir seçim yaptım. 1980 başlarında Adli Tıp’ta eğitim alırken kendime söz verdim. Dedim ki, ben işkencenin bilimsel olarak kanıtlanması için çalışacağım. Bütün araştırmalarım da bu yöndedir. Bunları yaparken de ekstra 5 kuruş para almadım.