Okullarda telefon kullanımı yasaklandı! Bu sınırlama öğrencilerde olumlu etki yaratacak
Avrupa’da okullar açılıyor. Bu yıl bazı ülkeler yeni kararlarda aldı. Belçika ve Hollanda okullarda akıllı telefon kullanımını yasakladı. Klinik Psikolog Kübra Keçeci, kısıtlamaları çocuklarının psikolojik sağlığını korumaya yönelik adım görüyor
Okullarda telefon yasağının bazı öğrencileri daha fazla telefon kullanıma itme riski de olabilir. Ancak aile içindeki güçlü iletişim ve doğru yöntemler ile bu riski bertaraf etmek mümkün.
Avrupa’da okulların açılma telaşı başladı. Ülkelerde eyaletlere ve bölgelere göre okul açılışları değişiklik gösterebiliyor. Öğretmen eksikliği, eğitimin kalitesi, alt yapısal sorunlar, eğitimde fırsat eşitliği, akran zorbalığı… Eğitim sistemindeki tartışma konuları uzayıp gidiyor. Bu yıl eğitim alanında bazı ülkeler yeni kararlarda da aldı. Belçika ve Hollanda okullarda akıllı telefon kullanımını yasakladı.
Belçika'da Fransızca konuşulan bölgeler ile başkent Brüksel'deki ilk ve orta dereceli okullarda öğrencilerin akıllı telefon kullanımı yasak. Hollanda’da ortaokullara getirilen sınıfta telefon yasağı, Eylülden itibaren ilkokul ve özel eğitim verenler de dahil tüm ortaöğretimde geçerli olacak.
Getirilen bu kısıtlamayı Klinik Psikolog Kübra Keçeci, Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi. Almanya’da yaşayan çocuk/yetişkin/ergen alanında çalışmalar yürüten Keçeci’nin önemli uyarıları var.
ÇOCUKLARININ PSİKOLOJİK SAĞLIĞINI KORUMAYA YÖNELİK ADIM
Avrupa ülkelerinde okulların açılma telaşı başladı. Hollanda, Belçika gibi ülkeler okullarda telefonu yasakladı. Neden böyle bir uygulama başlatıldı?
Öncelikle verilen bu kararın arkasında her ne kadar bazı kaynaklarda bir konuya işaret edilse de, mesleki tecrübelerime dayanarak da birçok faktörün olabileceğini söylemem mümkün. Bu faktörlerin en başında çocuk ve ergenlerin psikolojik ve fizyolojik sağlığını korumaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Çünkü telefon, tablet gibi medya araçlarının kullanımı algı bozukluğu, konsantrasyon süresinin kısalması, dikkat dağınıklığı, dürtüsellikte artış, yaratıcılığın körelmesi, bellek zayıflığı, reaksiyonda olumsuzluk, iletişim yeteneklerinin zayıflaması, öfke problemlerinin yanında baş ağrısı, görme bozukluğu gibi daha birçok fizyolojik ve psikolojik rahatsızlığa sebebiyet verebiliyor. Tüm bunlar öğrencinin eğitim hayatının kalitesini düşürmede etkili faktörler. Bunun yanında okullarda görülen akran zorbalığındaki artışın, disiplinde yaşanılan sıkıntıların, teknoloji bağımlılığını önlemenin de bu kararın verilmesinde etkili olduğunu düşünüyorum.
ÖĞRENME BECERİLERİ VE SOSYAL İLETİŞİMİ OLUMLU ETKİLER
Bu kararları nasıl buluyorsunuz? Eğitim hayatını nasıl etkiler?
Okulun sadece bir şeyleri öğretmek değil, kişiyi geliştirmeye yönelik amacı olduğunu da göz önüne aldığımızda, alınan kararın istikrarlı ve dengeleyici bir şekilde uygulanabildiği takdirde sağlıkları açısından kazanç sağlayabileceği su götürmez bir gerçek. Bu sınırlandırma öğrencilerin dikkatleri, öğrenme becerileri ve sosyal iletişimleri üzerinde olumlu etki yaratacaktır.
YASAK BAZI ÖĞRENCİLERDE TELEFON KULLANIMINI DAHA DA ARTIRABİLİR
Ancak bu durumun avantajları olacağı kadar, dezavantajları da olabilir. Çünkü diğer yandan endişe verici başka bir gerçek var ki o da, yasak olanın çoğu zaman çekici gelmesi. Zaten özellikle ergenlik döneminde yasak ve tehlikeli olana ilgi (artışı) vardır. Bu bilginin yanına, günümüzde medya araç gereç kullanımının aşırı olduğu, hem istatiksel hem de kliniklere yansıyan (medya araç gereçlerine) bağımlılık vakalarının bilgisini de eklediğimizde; getirilen bu yasağın her öğrencide olmasa bile birçoğunda kullanımı fazlalaştırılması riskini taşıyor. Yani, okulda yasaklanan zamanı telafi etmek için daha fazla telefon kullanımına da yönelebilir. Örneğin, okulda kullanamayacağını bildiği için sabaha kadar telefonla uğraşmak ve uykusuz kalmak, okuldan sonraki zamanında ders çalışabileceği veya sosyal olabileceği anlarda ona odaklanmak yerine telefonla meşgul olmak, ders esnasında gizlice telefona bakmaya çalışmak ve derse odaklanamamak, öğretmenin uyarısına karşı kendi özgün benliğini korumak uğruna çatışmaya girmek gibi…
YASAĞIN YERİNİ DOLDURACAK UYGULAMALAR OLMALI
Bu durumun tehlike sinyallerinin bir boyutu da aile ilişkileri olabilir, çünkü birçok aile de çocuklarının medya araç gereçlerine düşkünlüğünden muzdarip; yasaklamaya çalışarak önlem almaya çalışabiliyorlar. Her yerde yasak gören çocuk/ergen beklenenin aksine davranışlar da gösterebilir; her şeyden önce aile içinde gerilim artabilir, ters davranışlarla karşılaşabilirler.
Bu nedenlerden dolayı okullarda getirilen bu yasağın yanında hem okul içerisinde bu yasağın yerini doldurabilecek uygulamaların bulunması, hem de bu uygulamalarla öğrencilerin okul dışındaki yaşamlarının adaptasyonunu sağlayarak denge kurulmasının önemli olacağını düşünüyorum.
EBEVEYNLER ÇOCUKLARIYLA İLETİŞİMİ GÜÇLENDİRMELİ
Yeni eğitim yılında eğitimcilere, ailelere ve çocuklara ne tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Bu süreçte eğitimcilerin ve ailelerin yukarıdaki verdiğim veya benzeri örneklerdeki gibi zorlanabileceği durumlar olabilir. Her şeyden önce bunun bir süreç olduğu ve öğrencilerin duruma alışmaları için hem psikolojik olarak hem de nörobiyolojik olarak zamana ihtiyaçları bulunduğunu bilmeleri gerekiyor ve böyle zamanlarda durumu otorite savaşına çevirmemelerini, gerekli destek almaktan çekinmemelerini, ailelerin de dijital detoks geliştirmelerini, öğrencilerle birlikte yapabilecekleri, ilişkilerini güçlendirebilecekleri doğal aktivitelere yönelmelerini, yani krizi fırsata çevirmelerini tavsiye ederim.
Ailelerin çocuklarıyla iletişimlerini kuvvetlendirmeleri sadece bu konuda değil belki ama özellikle bu konuda önem arz ediyor. Çünkü, bakıldığında bir çocuk/ergen farklı psikolojik faktörleri de içerisinde barındıran örn. özgüven eksikliği, yalnızlık duygusu vb. gibi başka nedenlerle de teknolojiyi aşırı kullanımına yönelebiliyor veya bağımlılık geliştirebiliyor. Dolayısıyla burada ailelerin rolü çok büyük, hepimizin bildiği üzere aslında eğitim ailede başlar. Ayrıca okul-aile işbirliği de koruyucu faktör olacaktır.
Yeni eğitim-öğretim yılının tüm eğitim neferleri, öğrenci ve veliler için huzur ve başarı dolu geçmesini diliyorum.
Alman eğitim sistemi çöküşte
Ruhr Öğretmenler Derneği Başkanı Celal Aydemir, Almanya’daki eğitim sistemini Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi. “40 yıllık öğretmenim. Alman eğitim sisteminin bu kadar çöküşte olduğunu görmedim” sözleriyle yaşananları özetledi.
Aydemir sözlerini söyle sürdürdü: “Alman devleti gelirinin büyük bölümünü Ukrayna savaşına yatırdı. 50 milyar, 20 milyar gibi yatırımlar yaptı. Ama eğitim sistemine ayrılan 6 milyarı düşürdüler 2 milyara. Şimdi sonuç ortaya çıkıyor. PISA’daki (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) başarısızlıklar, bu sonuçlar bugünden yarına olmadı. Matematik derslerde müfredatta görülenlerin ancak yüzde yirmisini öğretmenler uygulayabiliyormuş.
Suriye'den, Ukrayna'dan gelen milyonlarca insana Almanya kapılarını açtı. Buraya getirilenle ilgili Almanya’nın hiçbir hazırlığı yoktu ve olmadı. Suriyelileri 2015'te aldılar. Hala Suriyeli sığınmacıların çocukları için bir projeleri yok. Tam tersine bu çocuklar yaşları ilerliyor. O zaman 8-10 yaşında olanlar diploma almadan mezun olmadan sokağa atılan gençler.
‘HALA KARA TAHTA KULLANIYOR’
Almanya dijital olarakta geri bir seviyede. Arnavutluk devletindeki dijital eğitim sistemi Almanya'nın iki kat daha ilerisinde. Almanya’da okullarda hala kara tahta kullanıyor.
Öğretmen eksikliği var. 14 binden fazla öğretmen açığı var. Atamalar yapılamıyor. Böyle olunca eğitim sistemindeki kriz gittikçe derinleşiyor. Almanya'nın geleceği kötü. Vasıfsız, bir okul diploması olmayan gençlik grubunu sokağa bırakıyorlar. Eğitim kalitesi çok düştü. Bu sistem iyi mühendis de iyi doktor da yetiştiremiyor. Almanya bu sene yeni gelen insanlar kadar da dışarıya göç vermiş. En fazla İsviçre'ye göç oldu. Bu gidenlerin büyük çoğunluğu üniversite mezunu.
TÜRKÇE DERSLERİNE KATILIM DÜŞTÜ
Almanya’da Türkçe seçmeli derslere katılım bu yıl istenen seviyelerde olmadı. Kuzey Ren Vestfaliya Türklerin en kalabalık olduğu eyaletlerden. Türkçenin milli kimliğin oluşması için vazgeçilmez olduğunu hatırlatan Celal Aydemir bu eyalete ilişkin bilgileri paylaştı. Aydemir şunları söyledi: “Bu eyalette yeni istatistiklere göre Türkçe derslerine katılım %22'den %18'e düştü. Güneydeki eyaletler de bize gelen bilgilere göre bu oran daha da düşük katılım yüzde 3 civarında.
Bazı dernekler ve kurumlar tarafından ne yazık ki bu konu ciddiye alınmadı. Türkçe derslerine kayıtlar şubat-mart ayında yapılır. Bu okullara yapılan kayıt neticesinde sayılar Eğitim Bakanlığına bildirilir. 15 öğrenci olduğunda sınıf açılıyor. Eğitim Bakanlığında öğrenci sayıya göre öğretmen atamasını planlar. Bu süreçte bizim bağırdığımız, çığlık attığımız, ‘çocukları şubat-mart ayında kayıt yaptırın’ çağrımızın ciddiye alınmadı.
SURYANİCE VE KÜRTÇE SINIFLAR AÇILDI
Ruhr Öğretmenler Derneği Başkanı Celal Aydemir, seçmeli açılan derslerle ilgili önemli bir bilgi paylaştı. Aydemir, “Bunun yanı sıra hiç geçmişte görmediğimiz bir şey olay yaşandı. Belki de Alman Devleti'nin kontrolünde yapılan bir uygulama olabilir. Süryaniler Almanya'da çok azınlık bir gruptur. Ancak Süryanice öğretmen kadroları açıldı. Kürtçe Kurmanci diliyle konuşan öğretmenlerin kadro sayısı da daha fazla bu sene. Bu konuda bilgi talep ettik ancak bize bilgi vermediler. Süryanice dersinde ‘15 öğrenci olup olmadığını sordum’ yanıt olarak ise ‘size bu konuda bilgi veremeyiz’ dediler. İlanlara baktığımızda bu yıl 60’dan fazla Ukrayna öğretmeni ataması yapıldı.” İfadelerini kullandı.
Türkçe için tehlike çanları çalıyor
“Bir milleti millet yapan dil, din, kültürel değerlerdir” hatırlatması yapan Bielefeld Öğretmenler Derneği Başkanı ve Türkçe öğretmeni Kureyş Fırat, “Türkçe derslerine katlımın istediğimiz seviyede değil. Durum kötü.” dedi. Aydınlık Avrupa’ya konuşan Fırat şunları söyledi: “Türkçe dersine veliler sahip çıktığı sürece Türkçe dersi devam eder ama gittikçe bu sahip çıkan sayısı azalıyor. İlkokullarda örneğin 15'in altında grup olduğu o grup kaldırılıyor. Ortaokula geçtiğimiz zaman sıkıntı yine şu şekilde devam ediyor. Çocuklar kendi okulları dışındaki yerlere yönlendiriliyor. Yol, zaman gibi durumları da düşünürsek bu da katılımı etkiliyor. Benim üzüntüm; adı soyadı Türk ama Türkçe bilmeyen bir nesilin yetişecek olması. Bu çok büyük bir tehlike. Avrupa Futbol Şampiyonası olduğunda Almanya gelincik tarlasına dönmüştü. Her taraf Türk bayrağıydı. Türk toplumu Türkiye'ye olan bağlılığını gösterdi. Ancak Türkçe derslerine gelince katılımın bu kadar düşük olması beni düşündürdü.”
DERSLERİN GEÇ SAATTE OLMASI KATILIMI ETKİLİYOR
Beckum, Oelde ve Warendorf'ta yedi ayrı okulda Türkçe dersi veren öğretmen Şenol Yıldız, " İlgi gösterirsek engelleri aşarız. Gelecekte Türkçe'yi zor günler bekliyor" dedi. Aydınlık Avrupa’ya konuşan Yıldız, “Türk çocukları kendi sınıf dersleri bittikten sonra Türkçe derslerine başlıyorlar. Bu da genelde öğlenden sonra ders yapmamıza neden oluyor. Derslerin öğlenden sonra verilmesi büyük bir sıkıntı. Çocuklar bu geç zamanlarda daha farklı etkinlikler yapmak istiyorlar. Sıcak havada yüzmeye gitmek isteyen oluyor. Ya da futbol, voleybol gibi antrenmanlara gitmek isteyenler var. Bu da tabii ki sayıyı ve katılımı etkiliyor.” ifadelerini kullandı.
KURUMLAR VE VELİLER BİRLİKTE HAREKET ETMELİ
Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada eğitimle ilgilenen birçok dernek var. Öğretmen dernekleri, veli dernekleri, çatı dernekleri, federasyon dediğimiz dernekler. Artı konsolosluk, eğitim ataşelikleri. Ben öncelikle bu konuda tüm paydaşların ortak hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Türkçeye faydalı olacak her türlü oluşumun yanında yer almalarını istiyorum. İkinci çağrım da velilere. Veliler de bu kuruluşların, tavsiyelerini dikkate almalı. Okullardaki gelişmeleri takip etmeli, toplantılara katılmalı ve veli temsilcisi olmalı.”
