Okurlarımızdan mektuplar: Ağaçlar gibi ayakta ölmek
CİHAT ŞERBETÇİOĞLU
Zalim zulme durmuş topraklarımızda
Ellerimizi almış ellerine
Kanlı makaslar tutuşturmuş
Kestirip biçtiriyorlar,
Bizi bize, bizi kendimize.
Doğruyorlar,
Okyanusları, dağları, dereleri.
Gladyo kol geziyor
cehalete esir düşürülmüş halkımın
açlık yollarında.
Üç kilo hamur
beş torba kömürle
hayat bağışlıyorlar.
Allah’la aldatıyorlar Asya’yı
Emeviler’den devraldıkları
ve Kur’an emri diye yutturdukları
yalanlarıyla, safsatalarıyla.
Mızraklarının ucuna geçirdikleri
paraları ve putlarıyla.
Karıştırıyorlar önce,
sahte belgeler tetikliyor,
alanlara sürüklüyor,
özgürlük eşitlik umutlarının
işe ve aşa çaresizliğini.
Çaresiz sanılanlar;
dikiliyorlar tankın topun bombaların karşısına
bağımsızlık bayrakları sallıyor,
kana yıkanan denizler
ve bozlak ezgilerindeki ırmaklarda.
Başlar düşüyor omuzlardan
sellerce akıyorlar tarihe inat.
Yıkılan yıkılıyor vurulup dizlerinden
kaçıyor kahpe utanç,
kirlettiği dünlerden;
kan tazeliyor kan emiciler bu günlerine.
Tazelikleri için çürütüyorlar
ele geçirdikleri ne varsa.
Hapishaneler güneşe çeliklenir zifiri karanlıklarda.
Hapishaneler aydın evleri
umutlarımızın yeşeren şafaklarında.
Kara enerji,
Arap, Türkmen, Kürt ve Fars olmuş
dev borularda;
Kara enerji,
Dürzi, Şii, Sünni Nusayri
Oluk oluk akıyor sömürü çarkında.
Sömürüye dur diyenler
canhıraş dövüşüyor emperyalist kıyımla.
kadın ve çocuklarıyla
vatan yapıyorlar yeniden çölleri, vahaları
canlarından can verip,
zalimlere de bedel ödetiyorlar
kızıl göklerin kutlu sevmelerinde.
Kuzey Afrika bir parmak şaklatmasında,
çatırdıyor vatan kırıklarından
Bölünerek, ufalarak, küçülerek
Teslim oluyorlar yeni Lavrens’lere.
Lavrenslere teslim olmak yok,
yeni zincirlere yok,
uzatmak bileklerimizi.
Bölünenler birleşecek,
birleşenler gürleşecek,
artık bu topraklar, bu altın topraklar,
Atatürkleşecek, özgürleşecek!
Sıradakiler,
bekliyorlar uzatmış da boyunlarını,
bekliyorlar vermeye canlarını.
Farklı bir şey olacak umuduyla
olanca aptal,
olanca kör,
olanca zavallılıklarıyla.
Oysa bellidir başa gelecek
binlerce yıldır yaşana gelenden.
Farkında değil misiniz ey halkım
"kutsal ittifak " oluştu yeniden.
Haçlıların şövalyeleri
gökyüzündeler,
Haçlıların kan dökücüleri
denizdeler, yeryüzündeler
Cennet, cehennem her yerdeler.
Bombalarıyla demokrasi getiriyorlar
barbar saydıkları,
Gözdeleri, cariyeleri ve köleleri gördükleri
mazlum milletlere.
Farkında değil misiniz ey halkım
bu tören, bu kılınan cenaze namazı kimin,
Sen misin safta duran bir bak
Yoksa musalla taşında uğurlanan
Mevta sen misin?
Kalk ayağa, kendine gel
Göktürk’ün şafak ışığı
Hun’un, Selçuk'un
ve de steplerin yağız atı,
Fatih’in surları döven topu,
Murat’ın iktidar gürzü,
Mustafa Kemal’imin dehası, ilmi ve aklı.
Kalk ayağa
Nesimi’den yüzülen deri!
Pir Sultan’ın boyun eğmeyen erleri!
Şeyh Bedrettin'den selam var,
Nazım’ın dizelerindeki isyan,
Yalın kılıç koşan adalet savaşçısı
Mehmet Akif’in bentler aşanı.
Gün akşam olmakta
Kavga sana bakmakta.
Zaman cenk vaktini vurur,
Çanakkale, Dumlupınar, Sakarya şehitleri
Kucak açmış sana,
Kanat çırpmanı bekler sarp yamaçlara
Geçit vermeni istemez düşmana.
Dünya alem bilir ki,
Sen zor günlerin kartalısın!
Haydi kalk ayağa!
Vakit zor vakit,
Vakit vatana sahip çıkma vakti.
Vatan senden vefa ister,
Özgürlükten, candan, tenden özveri,
uğrunda dökülecek kan bekler.
Haydi kalk ayağa,
Vakit bükülmemek, eğilmemek,
onurlu yaşamak
ya da,
Ağaçlar gibi ayakta ölmek vaktidir.
Haydi kalk ayağa!