Olmazları olduran irade: Yaparız Turan ağabey!
İnsanı parti ile maharetle birleştiren, partinin yaşayan bir organizma olduğunu bizzat gösteren, en zor zamanlarda, ilham veren önderliğiyle, bizi yolumuza yeniden sokan, hep temiz, hep güler yüzlü, hep 'yaparız' diyen bir Aydınlıkçı...
Bitmeyen enerjisi ile hak ettiği gururu Silivri Çadırının önündeki fotoğrafında görebilirsiniz
Ertuğrul Murat Öktensoy: 2003 yılında çok sevdiğim ağaç işini öğrenmek için iş verdiğim bir marangoz ağabeye bana işi öğretip öğretemeyeceğini sorduğumda, “kırılırsın” demişti. “Anlamadım” diye yanıt verince, "Ağaç yaşken eğrilir, kırılırsın” diye tekrar etmişti. Ben de marangoz olma hevesimi bir başka bahara ertelemek zorunda kaldım. 2004'ten 2007 yılına kadar ülkemde olup biteni anlamaya çalıştım. 2007 yılında İstanbul’da bugünkü işyerimde bulunan genel başkanın ofisine ilk gittiğimde partimle tanıştım ve en yakın arkadaşımla İşçi Partisi'nin kapısını aşındırmaya başladık. Ergenekon dalgaları başladığında sadece ulusal basın değil yakın çevremden de İşçi Partisi aleyhinde çok yoğun baskılar yedim. 2009 yılında Kadıköy İlçe Örgütüne üye olduğumda tertipler yapılmaya devam ediyor, genel başkanım ve birçok partili teker teker Silivri zindanlarına yollanıyordu. Büyük Silivri yürüyüşü ile başladığımız Silivri maceramızda değerli ağabey Turan Baş, Kadıköy İlçe Başkanlığına adaylığını koyacağını ve beni de yönetimde görmek istediğini söylemişti. Yeni yönetimimiz, ülkede süreç oldukça çalkantılı devam ederken, dalgalar ard arda gelirken, “yeminler edildi, yıkılacak Silivri” diyen bir avuç insandan oluşuyordu.
İRADEYLE BÜYÜDÜK
Çalışmalar için 20 pankart bütçemiz varken Turan Başkan “Onu 100 yapacağız” diyordu. İki otobüs kaldıracak potansiyelimizi “10 otobüs kaldıracağız” diyerek az bulan yine o idi. Ulusal Kanal canlı yayınları için yaptığımız mali çalışmalarda 10 toplamak yerine 100 toplamayı hedefler ve ne yapar eder, başarırdık. Biz hedefleri büyütürken partimiz de büyümeye başlamıştı. Üye sayımız 4’e, üye toplantılarına katılan üye sayımız ise zaman zaman 8-10 katına çıkıyordu. Bir ay arayla açtığımız 8 mahalle temsilciliğimiz devamlı üye kaydediyor, toplantılarımız artık ilçe merkezine sığmaz hale geliyordu. İlçe sekreterimiz ve ilçe başkanımızın gösterdiği önderlik, dirayet ve adanmışlık kendimizi eksik hissetmemize sebep oluyor, daha çok vermek için ne yapmamız gerektiğini kestiremiyorduk. Bizi bir yapan, bazen istifa için gelen bir üye ile 3 saati geçen görüşmeler yapan, her toplantımızda kendimize olan güveni ortaya çıkaran, kimine ağabeylik, kimine babalık, kimine kardeşlik bağıyla yaklaşan, her soruna Hızır gibi yetişen, ya ikna eden ya da ikna olan ve başka yol bırakmayan bir insandı. Dirayeti, özverisi ve yaşamını davaya adamış örnek bir partili profiliyle Kadıköy’ü yeniden ayağa kaldıran, genel başkanı en iyi anlayan ve anlatan o açık bilinciyle olmazı olur kılan, partiyi, programı ve tüzüğü her şeyin önüne koşan bu devrimciyi anlatmak için bu gazetenin sayfaları ya da bizim nefesimiz yeterli olabilecek mi? Sanmıyorum. İnsanı parti ile bu kadar maharetle birleştiren, partinin gerçekte yaşayan bir organizma olduğunu bizzat gösteren, en zor zamanlarda ilham veren önderliğiyle bizi yolumuza yeniden sokan, hep temiz, hep güler yüzlü, hep “yaparız” diyen o bitmez enerjisi ile hak ettiği gururu Silivri Çadırının son günündeki fotoğrafında görebilirdiniz. Kim bilir, belki hastalığının zayıflattığı kalbi izin verseydi, benzer bir hikâyeyi Muğla ilinde gerçekleştirecekti. Ama olmadı. Olanı söyleyeyim, o marangozun yapamadığını, kırmadan, ustaca ve özenle büyük bir özgüvenle bana Turan Baş yaptı. Benim gibi bir “liberalden” Kadıköy İlçesine Vatan Partisinin ilk ilçe başkanını yarattı. Onun bana kattıkları sayesinde son 6 yıldır Aydınlık gazetesinde çok değerli arkadaşlarımla benzer bir hikâyeyi burada yapmaya çalıştık. Onun keskin iradesi, adanmışlığıyla ve insana dair sahip olunabilecek en güzel yanlarıyla partimizin geleceğine yön vermeye devam edecektir.
UMUTLU BİR GÜLÜMSEYİŞİ YİTİRDİK...
Yener Güneş / Ulusal Kanal yurtdışı temsilcisi
Muğla İl Başkanımız H. Turan Baş'ı yitirmenin derin üzüntüsü içindeyim. Tanımaktan ve aynı saflarda omuz omuza mücadele vermekten büyük mutluluk duyduğum bir isimdi. Tanıştığımızda, Vatan Partisi’nin (İşçi Partisi) Kadıköy İlçe Başkanı'ydı. Ulusal Kanal’da görev alınca 2012 yılında Ankara’dan İstanbul'a taşınmıştım. Kadıköy'e yerleşince, Turan ağabeyi daha yakından tanıma fırsatı buldum. Hafızamda ona dair çok anı var. Ölüm haberini duyunca aklıma ilk gelen anılarımızdan birisi şu oldu: 2013 aralık ayının son günleriydi. Ulusal Kanal’ın Genel Yayın Yönetmeni’ydim. Öğleden sonra saat 15.00 sularında merdivenden koşa koşa birisi çıkıyor, bina hafif hafif sallanıyor. Kapım açıktı, biraz sonra karşımda dünyanın en güzel gülümseyen adamı Turan Baş belirdi.
'ONLARI SİLİVRİ'DE YALNIZ BIRAKMAYACAĞIZ'
Acelesi vardı. Hemen konuya girdi. “31 Aralık’ta Silivri’den canlı yayın yapacağız!” dedi. “Turan abi, kar, kış kıyamet…” diyecek oldum. Beni duymuyor, diyeceklerini heyecanla sıralıyordu: “Yeni yıla içerdeki vatanseverlerle birlikte gireceğiz. Onlarla slogan atıp, onlarla türküler söyleyeceğiz. Onları yalnız bırakmayacağız...” Söyledikleri hepimizin istediği şeylerdi. Fakat... “Tamam ama bu dar vakitte canlı yayın aracını nereden bulacağız? Kasada paramız da yok!” diyecek oldum. Lafımı bitirmeme izin vermedi, “Canlı yayın aracını bulmak senin işin. Parayı düşünme, parayı yarın getirip Ulusal Kanal’a teslim edeceğim. Sen aracı ayarla, yayın akışını planla, sunucularımızı görevlendir” dedi. “Ha unutmadan, canlı yayını Gülgûn Feyman Hanım ve Can Karadut kardeşimiz sunarlarsa ne iyi olur!” diye de ekledi. Gülümseyerek, “Abi sen bu canlı yayın işini sunucularına varana kadar düşünmüşsün!” diye ekledim. Sözü, eylemini geçmeyen, çok güvenilir bir mücadele insanı olduğuna o günlerde tanık oldum.
UMUT ÇİÇEKLERİNİN BAŞ KAHRAMANI
Ertesi gün canlı yayın aracının parasını getirip kuruşu kuruşuna Ulusal Kanal’a teslim etti. Bununla da kalmadı, karda kışta yüzlerce kişiyi Silivri’ye taşıma işini de üstlendi. 31 Aralık 2013 tarihli yeni yıl yayınımız, kanalımız açısından tarihe not düşen belge bir canlı yayın oldu. İşte o yayından, Silivri'nin karından soğundan, Silivri’nin duvarlarından tüm ülkeye atılan umut çiçeklerinin ardındaki baş kahraman Turan Baş abimizdi... Yine, 2015'te Strazburg’dan AİHM'nin önünden yaptığımız canlı yayın gibi birçok yayınımıza destek oldu. Kadıköy’deki Erkan Yücel Kültür Merkezi'nde, Ulusal Kanal için hisse satış yemeklerini de yine Turan Baş ağabeyimiz organize etmişti. Zora dara düştüğümüzde, başlattığımız her mali kampanyada Hızır gibi yetişir, katkılar sunardı... Gülümseyişi umudumuz gibiydi. Ölüm dışında hiçbir şey onun yüzündeki gülümseyişi yok edemiyordu...Onu asla unutmayacağız.
ÖZLEDİĞİMİZ DÜNYANIN PORTRESİ: TURAN BAŞ
Emine Ölker / Vatan Partisi İzmir İl Örgütlenme Bürosu Üyesi
Genel Başkanımız Doğu Perinçek Gönül defteri kitabında “Hayatım boyunca toplumumuzun gönlündeki insan özleminin defterini tutmaya çalıştım. Çünkü o özlem, paylaştığım özlemdir. Toplumumuzdaki insan güzelliklerini topladığımız zaman, özlediğimiz dünyanın resmi çıkar. Onları toprağa gömdük, ama erdemlerini havaya savuramazdık. Erdemleri tohumlardır çünkü. O tohumlar düştükleri topraktan filizlenecekler” diyor. Hasan Turan Baş nice devrimcinin gönül defterine girmiş, nice gence o erdem tohumlarını aktarmış bir arkadaşımızdı. Devrimci, erdemli, babacan, ağabey, yiğit, çok yönlü, heybesinde sevgi taşıyan, Hızır gibi yetişen bir derviş… Ergenekon Balyoz davalarının en metanetli günlerinde Kadıköy ilçe kurultayında seçilerek göreve geldik. Onunla çalışan herkes adına konuşmuş oluruz ki Turan Baş'la çalışmak partili olmanın kılavuzu gibidir. Hiç pes etmez, önce ihtiyacı koyar, yapılması gereken neyse gerekirse yoktan var ederdi. Uzun toplantıları severdi, ince eleyip sık dokurdu. Hepimizin Silivri çadırında bir nöbet anısı vardır. O nöbet zamanlarında Turan Baş birinin işi çıksa, bir aksama olsa ve çözülemiyorsa kendi varlığı ile çözerdi. Başkan olduğu gibi nefer olmasını bilirdi, nefer olurken de örnek olurdu. Her meseleye sakin ve olgun bakar, her meseleyi ideolojik temelde ele alırdı. Çok sevdi, çok sevildi. Trabzonsporluydu. Kızım Göksu’ya tüm efsane gollerini izletmişti. Eşi Güzin ile yenilmez bir Kanasta ekibiydi. Radyoda türkü dinlemeyi pek severdi. Bilmediği türkü pek yoktu. Bu toprakların sesine, sözüne hayrandı. Kaderini bu milletin kaderiyle birleştirmişti. Arkasında Erkan Yücel Kültür Merkezi, güçlü bir Kadıköy İlçe Teşkilatı gibi miraslar dışında, sayısız dost ve arkadaş bıraktı. Nice Öncü Gençlik üyesine babacanlığıyla, derinliğiyle sayısız tecrübe öğretti. Zor bir yılın ardından yeni yıla girdiğimiz gün kaybettik onu. Merhaba demeden gitmedi. Görev yüklemeden gitmedi. Turan Baş, Hayati Özcan gibi insanlar, özlemini duyduğumuz dünyanın vücut bulmuş halidir. Biz, bayrağı devir alanlar için tek bir görev duruyor. Onlar da her daim bu görevi üstlendiler ve bu görevi verdiler. Ömrünü Vatan, Emek, Namus için vermek!
Sonuna kadar vermek, gönlü, enerjiyi, aklı, kalbi vermek! Onlardan aldığımız görev budur.
FİKİRLE,SEVGİYLE, MÜCADELE İLE OMUZDAN OMUZA GEÇEN GENETİK
Sevcan Öktensoy
Vatanseverlere kumpas kurulmuş.. Ülkenin demiri, çimentosu parmaklıklar ardına hapsedilmiş... Onca kalabalığın önünde lise arkadaşım Mustafa İlker Yücel, yumruğu havada haykırıyor; “Yeminler edildi, Yıkılacak Silivri!” Bıraksalar tek başıma barikatları yıkacak güçteyim. İçim içime sığmıyor. Ümidim tükenmiş, içim isyan, öfke ve tüm bu yoğurulmamış, şekil bulmamış duygularıma inat umut doluyum.
Soğuk bir Şubat, Bir el, elimi tutuyor, "Haydi barikatlara gidiyoruz" diyor, yüreğimde vatan sevgisi ve aklımda henüz cevaplanmamış sorular..
Örgütsüz mücadelenin, mücadele olmadığını anlamama ilk adım.. Onunla ilk karşılaşmamız Kadıköy'de Silivri Ceza İnfaz Kurumu'na nöbete gidenlerin toplandığı otobüs durağında oldu... Gözgöze geldiğimizde, insanın yüreğine umut veren, yüksek bir dağa bakıyormuş gibi hissetmiştim... Bir savaş kılıcının bilenmiş tarafı gibiydi bakışları... Keskin, korkusuz, kendinden emin, ardında örgütlediği onca insanın Turan Başkanı... Bir Yiğit! Bu bakışların memleket sevdası ve hiç bitmeyen umudun timsali olduğunu, ve bana her an "baba" şefkatiyle bakacağını sonradan anladım.. Onun bakışları, onun fikirleri; Bir yiğidin dolu dizgin dört nala koşan atıydı.
Bıkmadan usanmadan sorularımı cevaplardı, kütüphanesinden kitaplar verir, '2000'e Doğru' dergisinin arşivlerini okumamı önerirdi,
Og'dan Oğur'a, Bilimsel Sosyalizm ve Bilim, Ortak Aklımız Parti, Türkiye Solu ve PKK, Karen Fogg'un E-Postalları, Orta Asya Uygarlığı ve onlarcasıyla bana bilinç kapısını açmıştı, Kısacası; öğretmenimdi...
TEK CÜMLESİ BÜTÜN SORULARA YANIT
O dönem, her dönemde olduğu gibi çevremden gelen 'Öcalan fotoğrafı' eleştirileriyle boğuluyordum, Bir gün, "Başkan her şey tamam da ben hala anlamıyorum, nasıl olur da Öcalan'la görüşülür?" diye sordum, gözlerimin içine baktı, yumruğunu masaya vurdu; "Vatanını çok seviyorsan, emperyalist planları bozmak istiyorsan, Öcalan'la da görüşürsün, görüşürsün kardeşim!” dedi. Kafamın içinde domino taşı devrilmiş gibi ilgili, ilgisiz birçok soruya cevap bulmuştum, tek bir cevapla... O bana bir anahtar vermişti; “Devrimcilik” Hâlâ hiç çıkarmamak üzere boynumda taşıdığım. Gelişler, gidişler, gazlar, direnişler, eylemler, her biri onlarca cilt kitap değerinde sohbetler... Ve o yağmurlu Mart akşamında omuz omuza sevinç gözyaşı dökmeler... Her eylemde, her kalabalıkta, her toplantıda gözü bir fedai gibi üstümüzdeydi, nerede bir sorun olsa en önce o koşar gelirdi, sessiz ve sakin bizi kollayan, hepimizin arkasındaki baba eliydi... Omuz omuza mücadeleden, omzundan bize geçen babalıktı onunki.
ÜYELİK FORMUNDA DA NİKAH DEFTERİNDE DE İMZASI VAR
50 yıllık siyasi birikim adeta genlerine işlemişti. Beni ve bir çoğumuzu, benlikten çıkartıp "biz" yapan dokunuşları vardı... İşçi Partisi üyelik formumda imzası vardır, Nikâh defterimde imzası vardır. Kızım Zeynep'in adında, hastalığında, doğumunda babalığı vardır. "Aydınlıkçı" fikirlerimde harcı vardır. Düştüğüm zaman bilirim ki uzatacak eli vardır. Turan Baş, fikir adamıydı... Gönül insanıydı... Mücadelenin, emeğin, sonsuz fedakarlığın vatana adanmışlığın vücut bulmuş hâliydi.. O, devrimciydi... O, Aydınlıkçıydı... O, Türkiye Gençlik Birliği'nin ağabeyi,
O, Güzin'in güzel bakışlısı... Benim sırtımı dayadığım, koca yürekli çınarımdı.. "Bahir Bilge ve Turan Baş" İki babam, iki yoldaş.. "Gülü, Gül ile tartardınız..." Yolunu kaybedene yol gösterip, Yol döşediniz, Yönünü kaybedene çoban yıldızı oldunuz... Ve, Bayrağı devrettiniz.. Mücadelemizde yaşayacaksınız... Yaşatacağız! Nazım'ın dediği gibi;
"Ölenler döğüşerek öldüler; güneşe gömüldüler.
Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!"
Bu mücadelede
Gülü Gül ile tartanlara selam olsun...!