'One Minute’s'ün perde arkası
Türkiye, İsrail’in en büyük ticaret ortaklarından biridir. İsrail’in demir-çelik pazarına Türkiye hâkim. Çelik, hatta tarım ürünleri savaşın kaderini etkileyecek kadar önemli stratejik maddeler değil mi?
Gazze’de katliam devam ederken, uykudaki Avrupa hatta Amerikan kamuoyu bile kıpırdanmaya başlamış iken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail karşıtı bir hava yaratmak için didinip durduğu, diplomatik girişimlerini hızlandırdığı yandaş kalemler tarafından sıkça ifade ediliyor. Ölçüyü kaçıranlar, Erdoğan’ın İsrail-Filistin çatışmasında arabuluculuğa tek aday olduğunu da yazıyor.
Kimseye haksızlık etmeyelim. Erdoğan’ın “Hamas terör örgütü değildir” açıklaması, Gazze’deki direnişe olumlu yaklaşımı, kuşkusuz etkili ve olumlu oldu. Ancak bu, yeterli mi?
NE YAPMALI?
Erdoğan yanlıları bir yana, Türkiye’de kalbi Filistin’den, mazlum Gazze halkından yana atan geniş kitleler de aynı soruyu soruyor. Türkiye, bölgenin en güçlü devletlerinden biri olarak krizin çözümü için ağırlığını neden koymuyor? Erdoğan neden kararlılıkla olayın üzerine gitmiyor?
Devletin resmi kaynaklarını esas alan küçük bir araştırma bu sorunun yanıtını önümüze koyuyor: Türkiye, İsrail’in en büyük ticaret ortaklarından biridir. Gerçek bu.
Aşağıda Türk -İsrail dış ticaret ilişkilerini ayrıntılarıyla ele alacağız. Ama hemen söyleyelim: Türkiye’nin İsrail’e ihraç ettiği pek çok gıda ve tarım ürünü var ancak esas olarak İsrail’in demir-çelik pazarına Türkiye hâkim. Çelik İhracatçıları Birliği’ne göre 2022’de Türkiye’nin toplam çelik ihracatı 21 milyar dolar tutarında gerçekleşti ve TİM raporunda Türkiye’nin 2021’de İsrail’e 1,4 milyar dolarlık çelik ihraç ettiği kayıt altına alındı. ÇİB Başkanı Adnan Arslan’ın başkanlığında 17 Türk çelik ihracatçı firma, Eylül 2022’de ticareti artırmak için Tel Aviv’de İsrailli firmalarla bir araya geldi. Başkan Arslan, İsrail’in kullandığı çeliğin yüzde 65’ini Türkiye’deki üretici firmalardan ithal ettiğini de paylaştı. (Medyascope) Çelik, hatta tarım ürünleri savaşın kaderini etkileyecek kadar önemli stratejik maddeler değil mi?
Türkiye ile İsrail arasında 1996 yılında Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalandı, iki ülkenin sanayi ürünleri ithalatı karşılıklı olarak gümrük vergisinden muaf tutuldu. İsrail, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında yer alıyor. O kadar ki, küçük İsrail (yaklaşık 10 milyonluk nüfus) dev Çin’den, dev Hindistan’dan fazla ihracat yaptığımız bir ülke. Dahası, yine Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) raporunda, Türkiye’nin İsrail’in ithalatında dördüncü sırada yer aldığı belirtiliyor. Bu sayı da çok düşündürücü. Türkiye İsrail’in başlıca destekçisi ABD’nin, Almanya’nın hemen arkasından geliyor olmalı. Rapora göre Türkiye’nin payı, 2018’de yüzde 8’e kadar çıkarken, 2021’de yüzde 6 olarak ölçüldü. Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında İsrail 10. sırada yer alıyor. 1) Almanya, 2) ABD,3) Irak, 4) Birleşik Krallık, 5) İtalya, 6) İspanya, 7) Fransa, 8) Rusya, 9) Hollanda, 10) İsrail. (Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu-TÜİK)
TÜİK verilerine göre, Türkiye İsrail’e net ihracatçı konumunda ve AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri dış ticaret hacmindeki artış dikkat çekici boyutlarda. Siyasi gerilimlerin hemen ardından dış ticaret hacminde görülen büyüme ise dikkat çekici.
Gelelim zurnanın zart dediği yere.
ONE MİNUTE’S İLE
KARIŞIK TİCARET
Eminim, olay Türk kamuoyunun belleğinde tazedir. AK Parti lideri ve dönemin başbakanı Erdoğan’ın 2009 yılında Davos’da bir açık oturumda İsrail’in eski başbakanlarından Simon Peres ile giriştiği ağız dalaşı kimi AKP yanlılarınca “dış politikada büyük atılım”, “cesur yürek” nidaları ile karşılanmıştı. Ancak istatistikler, Türkiye-İsrail dış ticaret hacminin 2000’li yıllarda, istikrarlı biçimde arttığını, birkaç kez katladığını gösteriyor. 2000’li yıllarda AKP’nin tek başına iktidar olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?
Bu noktada sadece Erdoğan’ı eleştirmek yeterli olmayabilir. Batıcı eğilimlerin sözcülerinden Medyascope Erdoğan’a, hükümete “aman dikkat, fazla ileri gitme” mesajı veriyor ve bir emekli büyükelçinin sözlerini aktarıyor: “Ekonomik olarak istikrar var, buna siyasi boyut da ilave edilebilse iyi olurdu” (Medyascope)
Yani “One minute’s bir yana, biz işimize bakalım” anlayışının hâkim sınıfların anlayışı olduğu anlaşılıyor. Bu görüşlerle, insanlığa karşı, Filistinli komşulara karşı sorumluluğu bir yana bıraksak da, Türkiye’nin çıkarları arasında bir bağ var mı?
Yoksa bu tutum bizi Batılı çıkar çevrelerinin iyice kuyruğuna takmıyor mu? Bölgeye istikrar böyle mi gelecek?
DOĞALGAZ BORU HATTI PROJESİ
Batılı çevrelerin bir aralar hayalini kurduğu, İsrail karasularında bulunan doğal gazı Avrupa’ya taşıyacak olan East-Med projesinin yapılabilirliğinin olmadığının anlaşılması, İsrail gazının Türkiye üzerinden Batı’ya ihracı projesini öne çıkardı. Kimi çevreler bir İsrail-Türkiye gaz anlaşmasını finansal olarak daha önce hiç olmadığı kadar uygulanabilir hale getirdiğini iddia ediyor. Bu görüşlerin Türk iktisatçılarının ağzını sulandırdığı anlaşılıyor. Evet, bu büyük bir proje ama siyasal/sosyal maliyeti daha büyük olabilir. Türk atasözü ile anlatalım: Az tamah çok zarar getirir.
Komşumuz Suriye’ye demediğini bırakmayan, Suriye topraklarındaki kimi örgütleri koruyan Türkiye, Arap komşularına, Avrasya’daki büyük dostlarına gerçekten güven veriyor mu? Yoksa ABD’nin vaatlerine kulak vererek, İsrail ile ilişkilerin korunmasına mı öncelik veriyor?
Türkiye’yi bu hale her şeyi para ile ölçen, borsadan başka değer tanımayan neo-liberaller getirdi. Mustafa Kemal Paşa’nın borç talebine, “Kardeş kardeşe borç vermez, el verir” diyen Azerbaycanlı lider Dr. Nerimanov’u ne çabuk unuttuk!
Küçük İsrail ile büyükçe ticari ilişkiler, istenmedik sorunlara yol açıyor. Türkiye’yi daha çok Batı’nın kucağına itiyor. Türkiye Filistin’in haklı davasını, Gazze’deki masumları savunurken, dolarlar yöneticilerin elini titretmemeli.