Orwell’in aldatmacası
Orwell’ın 1984’ünü doğru anlamak için eserin doğduğu somut tarihsel ve toplumsal şartlar göz önünde bulundurulmalıdır. Orwell’in yaşadığı dünyayı ve o dünyadaki hakim eğilimleri çözümlemeden eserin somut tarihsel anlamını ve böylece özünü anlamak mümkün değildir.
Orwell’in eserini en çok etkileyen şey, 2. Cihan Harbi sonrası Soğuk Savaş atmosferi ve Orwell’in anti-Sovyet tutumuydu. Orwell’in 1984’ü bir politik broşürüdür ve böylelikle Batı’nın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı bir Soğuk Savaş propaganda aletidir. 1984, Orwell’in gazeteci ve Britanya hükümetinin yetkilisi olan yönüne ayrılmaz bir bağla bağlıdır. 1949’un başından itibaren Orwell bir hükümet organı olan ve anti-komünist propaganda yürüten Enformasyon Araştırma Departmanı’nda (Information Research Department) çalışıyordu. Yazar ve gazeteci arkadaşlarını jurnalledi ve onlara ihanet eti. Anti-Sovyet histerinin oluşmasına yardımcı oldu.
1984’te Orwell, Ekim Devrimi’ni değersizleştirdiği ve gülünçleştirdiği Hayvan Çiftliği (Animal Farm) kitabının politik ruhunu devam ettirdi. Orwell Hayvan Çiftliği’ni, 1944’ün ikinci yarısında, Kızıl Ordu Nazi Almanyası ile belirleyici bir muharebeye girdiği zaman, yani dünyanın tüm özgürlük aşığı insanlar, Kızıl Ordu’nun Berlin’e muzaffer ilerleyişini beklenti ve umutlar içinde takip ederken, yazdı. Orwell, SSCB'nin faşizme karşı mücadelesi ve zaferinden kazandığı otoriteyi değersizleştirmeye çalıştı. Ne Nazi Almanyası'na karşı zaferde SSCB’nin belirleyici rolünden ne de Nazi Almanyası'nın SSCB'de işlediği canice suçlardan bahsetti.
İKİ KUTUPLU DÜNYANIN OLUŞMASINI ENGELLEMEYE ÇALIŞTI
Orwell, iki kutuplu bir dünyanın oluşmasını ve dünyada sömürgecilik karşıtı bir hareketin gelişmesini engellemeye çalıştı. Sömürgecilik karşıtı mücadelenin öncü gücünü haklı olarak SSCB'de görüyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra SSCB iki kutuplu dünyanın bir kalesi ve Batı emperyalizminin önünde bir engel haline geldi. Batı sömürgeciliğinin boyunduruğundaki halklar, özgürlük mücadelelerinde SSCB'yi doğal bir müttefik olarak gördüler. Orwell, SSCB'ye sadece Hitler'i desteklediği için karşı çıkmıyordu, aynı zamanda SSCB'nin faşist Almanya'ya karşı zaferinin sömürgecilik karşıtı mücadelenin kalesi haline gelmesine katkıda bulunacağını düşündüğü için de karşı çıkıyordu. Orwell'in Ekim Devrimi'nin sadece toplumsal değil, aynı zamanda sömürgecilik karşıtı bir devrim olduğunu "gözden kaçırması" tesadüf değildir. Ekim Devrimi'nde fabrikalar, madenler ve petrol sahaları millileştirilmiş ve Rusya Batı'nın sömürgeci prangalarından kurtulmuştur. Sovyetler Birliği emperyalizme karşı mücadelenin sembolü haline geldi ve Lenin’in Kapitalizm: Emperyalizmin En Yüksek Aşaması kitabı dünyanın dört bir yanındaki ezilen halkların özgürlükçü İncil'i oldu.
Orwell, İspanya İç Savaşı sırasında Troçkistlere yakındı. Bu nedenle, SSCB tarafından desteklenen ve efsanevi "La Pasionaria" Dolores Ibaruri tarafından yönetilen İspanyol Komünist Partisi ile çatıştı. Bazı Troçkistler, Troçki suikastının ardından SSCB'ye yönelik Nazi saldırısını destekleyecek kadar ileri gittiler. Aralarında Troçki'nin eski sekreteri Raya Dunayevskaya da vardı.
ORWELL'İN ‘KEHANETLERİ’ SİYASİDİR
Orwell'in "kehanetleri" uzgörüşlü değil, siyasi niteliktedir. 1984, Sovyet "komünizmini" kabul etmeleri halinde başlarına ne geleceği konusunda Batı toplumlarına bir uyarıdır. Batı'nın diğer ideologları gibi Orwell da komünizm fikrini Stalinizm pratiğine indirger ve Stalinizm’i de en karanlık ışıklar altına yerleştirir. SSCB, Orwell’in kaleminde Dante'nin Cehennemi’nin bir benzerine dönüşür. SSCB'yi "şeytani imparatorluk" ilan eden Ronald Reagan ve Batı'nın diğer en gerici politikacılarının Orwell'den çokça hoşnut olmaları tesadüf değildir.
Orwell'in "Sovyet totalitarizmine karşı mücadelesi" Batı'nın sömürgeci geleneğini mi takip ediyordu? Rus halkını ve yaşam alanını fethetmek için Batı'nın sömürgeci yayılmasının bir bahanesi miydi? Her halükarda, Orwell’in siyasi yazıları, ABD ve Britanya’nın Doğu'ya ilerleme ve Rus halkını yok etme çabalarını gerekçelendiren toplumsal atmosferin yaratılmasına bir katkıydı.
1984, tarihsel ve sosyolojik analizlere dayanmaz; Vatikan, Nazi ve McCarthy propaganda mekanizmalarının dayandığı psikolojik karakterli propaganda yöntemlerini kullanır. İnsanlarda SSCB'ye karşı tiksinti ve panik yaratmak amacıyla yazılmıştır. Kitaptan beklenen, Batı'yı SSCB’yla mücadelesinde birleştirecek öldürücü bir nefret yaratmasıydı. 1984, SSCB'yi yıkabilecek tüm araçların kullanılmasını gerekçelendiren bir savaş çığırtkanlığı propagandasıdır. Bu son derece önemlidir çünkü 1984, NATO'nun kuruluşunun son aşamalarında olduğu (4 Nisan 1949) ve Amerikan siyasi ve askeri elitinin Doğu Avrupa ve SSCB'yi atom bombalarıyla yıkma planları yaptığı bir dönemde yazılmıştır.
KAPİTALİZMİN POTANSİYELİ GÖZ ARDI EDİLDİ
Orwell "totalitarizm"i, SSCB'de var olduğunu düşündüğü tek parti sistemine ve parti bürokrasisinin devlet aygıtı aracılığıyla vatandaşlar üzerindeki egemenliğine dayanan siyasi sisteme indirgemiştir. Böylece "totalitarizm" terimini sakatlamış ve kapitalist totalitarizmin doğasına ve gelişiminin feci sonuçlarına işaret eden eleştirel düşünceyi kenara itmiştir. Orwell’ın gelecek yansıtmalarında (projeksiyon) kapitalizmin potansiyeli de göz ardı edilir. Kapitalizmin ideologlarının hala Orwell'in totalitarizm anlayışına atıfta bulunmaları tesadüf değil.
Kapitalizmin belirleyici ilkeleri kapitalist totalitarizmin doğasını açıkça ortaya koymaktadır: "Para kokmaz!", "Her şeyin bir fiyatı vardır!", "İnsan insanın kurdudur!", "Herkesin herkese karşı savaşı!", "Rekabeti yok et!", "Büyük balık küçük balığı yutar! ", "Savaş en iyi iştir!"... Kapitalizmde totaliter güç; siyasi alan değil, insanların yaşamlarını, insanlar arası ilişkileri ve insanın doğasını koşullandıran mutlaklaştırılmış kâr ilkesine dayanan kapitalistleştirilerek dejenere olmuş yaşamdır. "Tüketim toplumunun" gelişiminin bunda bilhassa etkisi oldu. İnsanlar çalışan-tüketen bir "kitle" haline getirilmiş ve böylece dünyanın yıkımında kapitalistlerin suç ortağı haline getirildi. "Tüketim toplumunda" kapitalist totalitarizmin en feci özelliği tam anlamıyla hayat bulmuş durumda: dünyanın yıkımından yeni kâr kaynaklarının devşirilmesi.
Kapitalizm, insanlar üzerinde totaliter egemenliğini kurduğu formasyon olan bir "teknik uygarlık" yaratır. Kapitalizmde teknolojinin gelişimi, yalıtık bir olgu değildir, aksine kapitalist yayılmanın bir aracı olarak yıkıcı ve ekokırımcı bir karaktere sahip olan kapitalist totalitarizmin taşıyıcısı haline gelmiştir. Bu haliyle insanlığın devamına en büyük tehlikedir.
ORWELL, AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN GERÇEK DOĞASINI GİZLEMİŞTİR
Orwell, SSCB'yi "insanlık için en büyük tehlikeyi" temsil eden "şeytani bir imparatorluğa" indirgeyerek, askeri sanayinin gelişimine dayanan Amerikan emperyalizminin gerçek doğasını gizlemiştir. Kapitalizmin en önemli kurallarından biri olan "Savaş en iyi iştir!" , İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra on milyonlarca insanın ölümüne ve dünyanın birçok yerinde ekolojik felaketlere neden olan Amerikan emperyalizminin tartışılmaz yol gösterici fikri haline geldi. Doğası gereği soykırımcı ve ekosoykırımcı olan fetih savaşları, Amerikan sömürge politikasının en önemli özelliği oldu. Amerikan atom programı, Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombalarının atılması, 200.000'den fazla insanın ölmesi ve çok daha fazlasının radyasyona maruz kalması, Amerikan emperyalizminin yıkıcı potansiyelini açıkça göstermiştir. Fakat Orwell, Hiroşima ve Nagazaki'nin Amerikan kapitalizminin yarattığı "geleceğin" bir habercisi olduğu aleni gerçeğini dile getirmekten kaçınır.
Amerikan emperyalizminin modern dünyadaki temeli “tek dünya” (mondializm) olarak adlandırılan küresel bir kapitalist totalitarizmdir. Gezegenin her bir ucu bucağı, "Amerikan çıkar alanı" haline gelmiştir. Bu, aynı zamanda, tüketim yaşam tarzı ve eğlence endüstrisine dayalı propaganda alanı aracılığıyla dünyanın Amerikanlaştırılmasına tekabül etmektedir ki, burada alanda en önemli yeri Hollywood film endüstrisi, spor ve şov dünyası işgal etmektedir. Dünyanın sportifleştirilmesi, dünyanın kapitalist totalizasyonunun ve kitlesel ahmallaşmasının üretiminin en önemli yolu haline gelmiştir. Bu, milli kültürlerin ve geleneksel dinlerin yok edilmesi, günlük yaşamlarında insani değerlerle değil, "Rekabeti yok et!" ve "Para kokmaz!" ilkeleriyle yönlendirilen zihni olarak çarpıtılmış insanların yaratılması anlamına gelmektedir.
FAŞİZM KAPİTALİZMİN EN KORKUNÇ ÇOCUĞUDUR
Faşizmin kapitalizmin tarihsel tezahürlerinden yalnızca biri, daha doğrusu krizdeki kapitalizmin sıkılmış yumruğu olduğunu belirtmek Orwell'in aklına gelmedi. Faşizm, Birinci Dünya Savaşı'nın neden olduğu kapitalizmin ekonomik krizinin yanı sıra 1929'da ortaya çıkan yine kapitalizmin ekonomik krizinin doğrudan bir sonucudur. Faşizm kapitalizmin en korkunç çocuğudur.
Orwell, Sovyet sosyalizminin Batı'daki işçi sınıfına ve köleleştirilmiş halklara yeni bir dünya yaratmak için ilham veren devrimci potansiyelini gözlerden uzak tutmaya çalıştı. Bu yüzden Orwell’de Rusya'nın Batı'nın sömürgeci prangalarından kurtarılması, planlı ekonomi, kadınların medeni hakları, milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı, ücretsiz sağlık, eğitim ve barınma, çocuk işçiliğinin ve fuhuşun ortadan kaldırılması hakkında tek kelime yok. Aynı şekilde, Sovyet vatandaşlarının dünyanın en eğitimli nüfusu haline gelmesini sağlayan cehaletle mücadele ve kapsamlı eğitim sistemi hakkında da tek kelime yok. SSCB daha 1939'da dünyanın birinci bilimsel gücü, 1940'ta ikinci ekonomik gücü ve İkinci Dünya Savaşı sırasında da birinci askeri gücü haline gelmişti.
SSCB, ABD’YE KARŞI KOYMASAYDI YÜZ MİLYONLARCA İNSAN YOK OLACAKTI
SSCB, ABD ve müttefiklerini yıkabilecek nükleer silahları ve diğer teknik araçları üretmemiş olsaydı, 1984 yılında dünyada acaba neler olurdu? ABD, Britanya ve diğer Amerikan uydularının desteğiyle Doğu Berlin'e 91, Leningrad'a 145, Doğu Avrupa'daki şehirlere ise yüzlerce atom bombası atmayı planladı. Bombardımanın amacı "nüfusun yok edilmesiydi". Çin de 1950’li yılların başında aynı kaderi paylaşacaktı. Eğer Stalin Çinli devrimcilere yüzlerce MiG-15 göndermeseydi ve bu uçaklar Çin Denizi üzerinde iki saldırıda onlarca Amerikan B29 bombardıman uçağını imha etmeseydi, Amerikalılar Çin kıyı şehirlerini dümdüz edecek ve 50 milyondan fazla Çinliyi öldürecekti. Eğer SSCB Amerikan emperyalizmine karşı koyamasaydı, yüz milyonlarca insan "Amerikan demokrasisinin" nükleer çöplüklerinde yok olacaktı.
Orwell eleştirel düşünceyi özgürleştirici ve uzgörüşlü potansiyelinden mahrum bırakmıştır. Sadece SSCB'nin değil, kapitalist totalitarizmin üstesinden gelme ve insancıl bir dünya yaratma fırsatı sunan sivil toplumun ve milli kültürlerin de özgürleştirici potansiyelini reddetmiştir.
Modern kapitalizm, Orwell'in gizlemeye çalıştığı, kapitalizmin gerçekleşmiş totaliter ve yıkıcı potansiyellerini temsil etmektedir. Orwell'in öngördüğü “gelecekte” dünyaya, SSCB'nin ortadan kalkmasıyla insanlığın totalitarizmin zincirlerinden kurtulması değil, canavarlığıyla tarihte yaratılmış tüm totalitarizm biçimlerini aşan kapitalist totalitarizm rengini vermiştir. Sadece mutlakiyetçi değil, aynı zamanda yıkıcı ve ekokırımcı bir karaktere sahip olan kapitalizm insanlığı bir uçurumun eşiğine getirmiştir. Dünya, yıkımın eşiğindedir.
Çeviren: Şafak Erdem
* Yazı Uwidata’da yayınlanmıştır. Ara başlıklar tarafımızca konulmuştur.