Osmanlı’da basılan ilk tıp eserinin yazarı: Şanizade Ataullah Efendi
Osmanlı dönemi önemli hekimlerindendir batı tıbbından etkilenerek çalışmalar yapmıştır.
Şanizade Ataullah Efendi, 1771'de İstanbul'da doğmuş ve tıp medresesinden diplomasını aldıktan sonra, Mühendishane'ye devam etmiştir.
19. yüzyılın önde gelen hekimlerinden Şanizade Ataullah Efendi, 1771'de İstanbul'da doğmuş ve tıp medresesinden diplomasını aldıktan sonra, Mühendishane'ye devam etmiştir. Değişik görevlerinin yanı sıra, Sultan II. Mahmud zamanında, 1808 ve 1821 tarihleri arasında tarih yazıcılığı görevinde de bulunmuştur.
Şanizade'nin bu tarihler arasında cereyan eden olayları aktaran ve Şanizade Tarihi adıyla bilinen dört ciltlik bir eseri vardır. Burada tarih bilimini, mukaddes tarih (genellikle dini olaylarla ilgilidir) ve genel tarih (çeşitli ülkelerin siyasi durumu, sosyal yapıları ve buralardaki olaylarla ilgilidir) olarak iki ana dala ayırmıştır.
TARİH YAZICILIĞI
Tarihin başlangıcını M.Ö. 400'lere kadar götüren Şanizade, tarih yazarken belgelere dayanmak gerektiğini, ancak bu konuda tarihçilerin pek de şanslı olmadığını belirtir; çünkü insanların pek azı okuryazar olduklarından tarihi belge niteliğindeki malzemeler kısıtlıdır. Şanizade, tarih yazmanın zorluğunun sadece belge sağlamakla sınırlı olmadığını da belirtmiştir; ona göre aynı zamanda iyi bir tarihçinin "aciz ve kusurlu değil, akıllı ve hüner sahibi olması gerekir."
MATEMATİK VE TIP
Şanizade tarihin yanı sıra bir mühendis olarak matematikle ve bir hekim olarak tıpla da ilgilenmiştir. Matematikle ilgili çalışmalarından elimizde pek fazla bir şey bulunmamaktadır. Ancak İbn Sina'nın el-Kanun adlı eserine dayanarak Hamse (Beş Yapıt) diye bilinen hacimli bir eser kaleme almıştır ki bu eser, Osmanlı İmparatorluğu'nda basılan ilk tıp eseridir. Eserin anatomi ile ilgili kısmında Batı'da 17. ve 18. yüzyılda bu konuda basılmış eserlerden yararlanılmış olduğunu gösteren açıklama ve şemalar bulunmaktadır.
ESKİ VE YENİ TIBBI BİRLEŞTİRDİ
Şanizade eski ve yeni tıbbı birleştiren bir hekimdir; medresede eğitim gördüğü için klasik tıbbı çok iyi bilmektedir; yurtdışında (büyük bir olasılıkla İtalya'da) belli bir süre kaldığı için Batı tıbbını da tanımaktadır.
Şanizade vücudun kendi içinde belli bir bütünlüğü ve uyumu olduğunu ve bunu sağlayacak güçlerinin bulunduğunu söyler; hastalık, bu bütünlük ve uyumun bozulmasından kaynaklanır. Bunlardan bulaşıcı hastalıklar üzerinde özellikle durur.
ÇİÇEK AŞISI
Bu ilgisine paralel olarak, Şanizade bazı çeviriler yoluyla Batı tıbbını Osmanlı hekimlerine tanıtmak istemiştir. Bunlar arasında çiçek aşısı ile ilgili olan bir makalesine rastlıyoruz.
Bilindiği gibi 18. yüzyılda Avrupa'da çiçek salgınları görülmekteydi. Bu salgınlar sırasında Türkiye'de bulunan bir İngiliz büyükelçisinin eşi Lady Montague, Türklerin bu hastalık için uyguladıkları bir çeşit aşı uygulamasını fark etmiş ve bu konuda arkadaşına bir mektup yazarak bilgi vermiştir. Aynı yıllar içinde Jenner adlı bir İngiliz hekim, inek çiçeği ile aşılanan sağlıklı kişilerin hastalığa tutulmadıklarını görmüş ve bunu bir korunma yöntemi olarak önermiştir. İşte bu konu hakkında Avusturya'da kaleme alınmış olan bir makaleyi, Şanizade Türkçeye çevirerek, inek çiçeğinden hazırlanan aşıyı Osmanlı hekimlerine tanıtmıştır.
Türkiye'de bir aşı evinin (telkihhane) kurulması için 1890 tarihinde karar alınmış ve bu aşı evi 1895'de faaliyete geçmiştir; ilk müdürü, Hüseyin Remzi Bey'dir.
Kaynak: http://www.turkcebilgi.com