Oyuncu Reha Özcan: Dizilerde üçüncü sayfa haberleri var
Dizi disiplini, iki reklam arasındaki süreyi dolduran, entrikalar ve çatışmalarla sanatsal yaratıcılıktan faydalanan yeni bir mecra. Ama genellikle üçüncü sayfa haberlerindeki dramlardan beslenir.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesinden mezun olan Reha Özcan, profesyonel tiyatro hayatına 1987 yılında, Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda başladı. 1990-91 sezonunda İstanbul Devlet Tiyatrosu'na atandı. Daha sonra meslek hayatına Antalya Devlet Tiyatrosu'nda devam etti. Sonraki yıllarda İstanbul Devlet Tiyatrosu'na tekrar dönen Özcan, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra, birçok sinema filmi ve televizyon dizilerinde rol aldı.
Devlet Tiyatroları emeklisi olan oyuncu, bu sezon Bir Garip Orhan Veli oyununu sergilerken, önümüzdeki günlerde İclal Aydın’ın Üç Kız Kardeş kitabından uyarlanan diziyle televizyon ekranlarında olacak. Reha Özcan’la zaman zaman basına da yansıyan, özellikle sosyal medyada haberlerinde çokça rastladığımız setlerde taciz ve dizilerde kadına şiddeti konuştuk.
- Yıllardır tiyatroda oyuncu ve yönetici olarak görev yaptınız. Çokça televizyon dizisinde rol aldınız. Dizileri aile kurumu açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Evet, yıllarca bir sürü oyun sahneye koydum. Bir sürü oyunda oynadım. Ama tiyatro ve dizi birbirinden çok farklı iki disiplin. Dizi disiplini, iki reklam arasındaki süreyi dolduran, birtakım entrikalar ve çatışmalarla sanatsal yaratıcılıktan faydalanan yeni bir mecra.
Orada, sosyolojik anlamda özellikle sistemin istediği doğrultuda ve sistemin insanları oyalayacağı doğrultuda senaryolar tutar ve en basiti, zaman zaman bizim hayatın içerisinde duymak istemediğimiz şeylerden hoşlanır.
DİZİLERİN KONUSU ÜÇÜNCÜ SAYFA HABERLERİ
Bunun sistemin işine geldiği şekilde yönlendirenin de kurum ve kuruluşlar olduğunu düşünüyorum. O yüzden toplumsal olaylarda ya da aile alışkanlıklarımız üzerinde nasıl etki yaratacağını aslında hayatın içinde nelerle karşılaştığımıza bakarak çözebiliriz. Diziler, hayatın içinde olan şeylerden çok uzak değil. Ama genellikle üçüncü sayfa haberlerinde yer alan aile dramlarını görmek mümkün.
- Dizilerin Türkiye’de aile yapısına zarar verdiğini düşünüyor musuz? Veriyorsa bununla ilgili neler söylersiniz. Türkiye’ye özgü bir durum mu bu?
Dizilerin aile yapısı veya herhangi bir yapıya zarar vereceğini asla düşünmüyorum. Eğer zarar veriyorsa da emin olun, bu aile yapılarının çok geçirgen olmasıyla alakalıdır. Kalıcı, tutarlı ya da modern aile yapısının, geleneksel aile yapısından uzaklaşması gerektiği içindir. Yoksa herhangi bir dizide bir şey görüp, oradan öykünerek aile yapısını değiştireceğini asla düşünmüyorum.
YÜZYILLARDIR ŞİDDET ŞEKİL DEĞİŞTİRİYOR
- Sizce toplumda da dizilerdeki kadar, birbirinin arkasında sürekli kumpas kuran, çelme takan, sevdiği insanı elde etmek için sınır tanımayan kadınlar yaygın mıdır?
Dizi bir gerçeği takip etmek zorunda değil, bir kurmaca üzerine oluşur ve o kurmaca üzerinden çatışma tekniklerini oluşturur. Ama entrika hayatın her tarafında var.
Aristoteles, Aristofanes, Shakespeare döneminde de vardı. Yüzyıl başında da vardı. Günümüzde de var. Şekilleri değişiyor. Tabii Dallas dizisi hayatımıza girdikten sonra JR modeli bizim için çok yeniydi. Ama şu anda JR çok naif kalıyor.
- Diziler de kadına şiddet görüntüleri azalsa da hâlâ devam ediyor. Siz bir sanatçı olarak bu görüntüleri seyredince rahatsız oluyor musunuz? Sizce bu görüntülerin, konun anlatılması için ille de gösterilmesi gerekiyor mu? Gerekiyorsa nasıl verilmeli?
Dizilerde gösterilen şiddetin ölçüsü o dizinin biçimiyle doğru orantılı. Hayatın içindeki şiddeti yok etmeden, sadece kadına yönelik şiddeti değil; işini yapan memura, işini yapan şoföre, işini yapmak isteyen vatandaşa, devletin uygulamış olduğu şiddeti yok etmeden bir yere varamayız.
‘DİZİLER HAYATIN KENDİSİNİ KULLANIR’
Bütün bu şiddetler topyekûn ele alınmalı diye düşünüyorum. Gündelik yaratıcılığa dayalı dizilerde kullanılan şeyler, hayatın kendisi kullanılarak yaratılan şeylerdir. Tabii ki, görsel her şeyin sanatsal olmasa da bir estetik değerinin olması gerektiğini düşünüyorum.
Kadına karşı, hayvana karşı, doğaya karşı, büyüğün büyüğe karşı uygulamış olduğu şiddet hiçbir şekilde kabul edilemez. Ama bunu dizi üzerinden değerlendirmek ve yargılamak da doğru bir yere vardırmaz bizi diye düşünüyorum.
- Bunun biraz daha ötesine gidersek, setlerde zaman zaman kadına taciz iddiaları gündeme geliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Hayatın diğer alanlarında olduğu gibi kadına karşı taciz setlerde de oluyor. Zaman zaman bu korkunç boyutlara ulaştığında, bu duruma şahit olanlar engel olabiliyor. Mağdur olan insanları yalnız bırakmayarak mücadele edilebileceğinin altını çizmek istiyorum.
Yasal zorunlulukların da derlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sanırım bu topraklarda, kadın olsun erkek olsun, çocukluktan ergenliğe, ergenlikten yetişkinliğe geçinceye kadar tacize uğramayan kimse yoktur düşünüyorum.
ŞİDDETE KARŞI TOPYEKÛN MÜCADELE
- İddialardan anladığımız kadarıyla, kadınlar setlerde zaman zaman rahat çalışamıyor tacize uğruyor. Bunun giderilmesi için neler yapılmalı? Kimler yapabilir?
“İddialardan anlaşıldığı kadarıyla” diye başlayan bir cümlenin sonuçlarını görmek gerekir. Birçok iş kolunda insanlar, kendini var edebilmek için birçok şeye boyun eğiyor. Taciz de bunlardan bir tanesi.
Bazen bunu kullanarak da bir yerlere gelen insanlar oluyor maalesef. Bunun dengesi ancak eğitim, eğitim derken sadece okuldan bahsetmiyorum, aile içi eğitim ve ondan sonra da hayatın içerisinde birinin bir başkasının yaşam hakkına saygı duymaya devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda da tek başına, spesifik bir noktadan sonuca ulaşılacağını düşünmüyorum. Topyekûn mücadele ederek bunun önüne geçilebileceğini düşünüyorum.
- Kadına tacizde sizce “kadının beyanı” yeterli midir?
Kadına tacizde kadının beyanının yeterli olabilmesi için, bunu kötüye kullanacak veya durumunu daha iyiye çevirecek insanların kişiliklerini göz önüne olarak ele almak gerekir. Ben bu konuda sanırım biraz pozitif ayrımcıyım. Evet, ciddiye alınmalıdır, kadın beyanı yeterli olmalıdır. Ancak her koşulda değil.
‘OYUNCULUK HAYATLA YÜZLEŞMEKTİR’
- Kadına şiddet uygulayan bir karakter oynamanız gerekirse nelere dikkat edersiniz?
Bu soruya bir oyuncu olarak şöyle cevap vermek zorundayım. Karaktere can veren bir insan olarak, biz oyuncular oynadığımız karakteri yargılama hakkına sahip değiliz.
Nasıl ki Suskunlar’da işkenceci bir gardiyan olan Sait karakterini oynarken o karakteri yargılamak yerine o karakterin gerçekliğiyle empati yaparak, onun gerçekliğini kabul ederek bir profil çizdiysem, yine böyle bir rolle karşılaşırsam (ki kabul edeceğimi sanmıyorum) oyunculuğun bazen hayatla yüzleşmek olduğunu, hayatta yaşadıklarını su yüzüne çıkarmak olduğunu düşünürüm.
Böyle olmalı ki, insanlar da bunlardan ders alsınlar. Tabii ki yine, durumuna ve estetik yapısına bağlı olarak rolün gerektirdiklerini yapmakla mükellef olduğumu düşünüyorum.