Özal’ın değil, vatandaşın kemikleri sızlıyor
12 Eylül 1980 sonrası uygulanan ekonomik model.
Türkiye’ye bedeli ağır oldu.
Mirasyediler gibi hareket edildi.
Cumhuriyetin kurduğu fabrikalar…
Devletin elinde ne varsa satışa çıkarıldı.
KİT’lerimiz yağmalandı.
Kamuculuk sürekli kötülendi.
Özel sektör kurtarıcı ilan edildi.
DOLAR ÖZGÜRLÜĞÜ
Eskiden Türk Parasını Koruma Kanunu vardı.
Yabancı para bulundurması yasaktı.
Bu kanun yürürlükten kaldırıldı.
O günleri iyi hatırlıyorum.
“Cebinde 5 dolar olanlar hapse atılıyordu.
Özgürlük getirdik” nutukları atıldı.
Bir bayram ilan etmedikleri kaldı.
Şimdi dolar TL’ye dönsün diye uğraşıyoruz.
Bankalarda döviz mevduatı yüzde 65.
TL mevduatının çok üstünde.
Al sana dolar özgürlüğü…
Türk lirası kenara itildi.
Olan vatandaşa oldu.
1980’DEN 2020’YE
MHP lideri Devlet Bahçeli.
1980’den 2020’ye kadar izlenilen yanlış politikaları eleştirdi.
Neoliberal ekonomi politikalarını.
Tarımımızı çökertti.
Sanayimizi yavaşlattı, ithalata bağımlı kıldı.
Bugün yaşadıklarımızın sorumlusu.
Herkes bir neden-sonuç ilişkisi açıklıyor.
Yaşadıklarımızı ben de değerlendireyim.
Ciddi bir ekonomik kriz içindeyiz.
Neden: Neoliberal politikalar.
Sonuç: Duvara toslama…
SORUMLU ÖZAL
Peki bu politikaların baş sorumlusu kim?
“24 Ocak Kararları”nın mimarı,
12 Eylül’ün Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Turgut Özal.
Kendisi ile 12 Eylül’den hemen sonra,
Side’de yazlığının yanındaki bir otelde konuşmuştum.
Üstünde şortu vardı.
İlk cümlesi,
“Çalışanlardan alınan vergi” ile ilgili oldu.
Aşağı çekmeyeceklerini söyledi.
Diğerleri arka arkaya geldi.
O konuştukça,
12 Eylül’ün niye yapıldığını çok net anlamıştım.
Terör işin bahanesiydi.
İKTİDAR MUHALEFET
Her şey ortada…
Ülkeyi bu hale Özal politikaları getirdi.
Ama iktidar ve muhalefet hâlâ Özal’dan medet umuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Özal’ı referans veriyor.
CHP, İyi Parti, Babacan, …
Hepsi Özal’ın ipine sarılıyor.
“Özal’ın kemiklerini sızlatmayalım” diye çırpınıyorlar.
“Halkın kemiklerini sızlatmaya” adaylar.
‘KÖMÜR ÇIKARMAK PAHALI’
Zonguldak maden işçilerinin,
“Büyük Madenci Yürüyüşünü” anımsıyorum.
Ocaklar tek tek kapatılıyordu.
“Kömür çıkarmak pahalı” deniyordu.
Diğer KİT’ler gibi Zonguldak madenleri de “kara delik” ilan edilmişti.
Toplu sözleşme görüşmeleri yapılıyordu.
Görüşmeler tıkandı, işçiler grev kararı aldı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Özal
28 Kasım 1990’da özetle şu konuşmayı yaptı:
“Zonguldak kömür havzasında işçiye verilen ücret, sattığınız kömürün bedelini karşılamıyor… Zarar 500-600 milyarı buluyor. Yüzde 60 zam verdiğiniz zaman zarar 1 trilyonun üstüne çıkar. Kim ödeyecek bu parayı…”
ÇANKAYA’NIN ŞİŞMANI İŞÇİ DÜŞMANI
Oysa kömür madenleri bilerek zarara sokulmuştu.
Türkiye enerjide tam dışa bağımlı hale getiriliyordu.
Asıl plan buydu.
“Kömür yerine somon” kampanyası vardı.
Gerilim iyice yükseldi.
İşçiler Ankara’ya yürüme kararı aldı.
Aileler de eşleriyle yürüyüşe katıldı.
100 bin kişi Zonguldak’tan Ankara’ya doğru yola çıktı
Dağı taşı çınlatan sloganları şuydu:
“Çankaya’nın şişmanı,
İşçi düşmanı.”
HÂLÂ DERS ALMADIK MI?
Türkiye duvara toslamış.
Faili de belli.
Hâlâ Özal gündeme getiriliyor.
Bu kadarına da pes artık.
Aynı politikalarla farklı sonuç alınır mı?
Hiç ders almadık mı?
Özal, Çiller, Kemal Derviş, Babacan, …
Hepsi aynı yolun yolcuları değil mi?
Çiftçi, sanayici, … “Devlet nerede?” diyor.
Kamuculuğu bitirenler derdimize merhem olur mu?
Çözüm Özal politikalarında değil, tam tersinde.
Döne döne dayatıyor.
“Üretim devrimi” dışında çıkış yok…