Özel güvenlik görevlileri: Görevde yükselme ve yıpranma hakkı istiyoruz
Öz Güven Sen Genel Sekreteri Hasan Koç, güvenlik görevlilerinin sorunlarını ve taleplerini Aydınlık’a anlattı: Kendi işkolumuzda örgütlenebileceğimiz, görevde yükselebileceğimiz, yıpranma payı, gazilik ve şehitlik unvanları alabileceğimiz düzenlemeler gerekiyor
Özel güvenlik görevlilerini hayatımızın her alanında görüyoruz. Çeşitli eğitim kurumlarında aldıkları eğitimle alışveriş merkezlerinde, hastanelerde, metrolarda, yaşadığımızın sitenin güvenliğinde asayişi sağlamakla görevliler. Öz Güven Sen Genel Sekreteri Hasan Koç, “İnsan önce güvende olduğunu bilmek ister.” diyor ve ekliyor: “Özel güvenlik sektöründe birçok eksiklik elbette var. Ancak bunun yolu işkolunu temsil eden sendikada örgütlenmek ve sorunları muhataplarıyla adım adım çözmek…”
'YETERLİ EĞİTİM VERİLMİYOR'
İlk defa 1981’li yıllarda yasal zeminde kendine yer bulan özel güvenlik sektörünün 1981-2004 yılları arasında etkin olarak kamuoyu gündemine gelmediğini anlatan Hasan Koç, bu yüzden sektör çalışanlarının da sorunlarının gündeme gelmesinin geciktiğini ifade etti. Hasan Koç, özel güvenlik sektörünün 19. işkolu unvanını alma sürecini şöyle anlattı:
“2004 yılında ciddi bir yasal düzenleme yapıldı. 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetleri Kanunu yapıldı. Ondan sonra 2012 yılına kadar yaşamın her alanında özel güvenlik görevlilerini görmeye başladık. Metroda, sitelerde, sanayi bölgelerinde, AVM'lerde, havaalanında... Bu süreç içinde de kendi dertlerini, taleplerini, yaşam standartlarını ekonomik-kültürel haklarını bireysel olarak dile getirebildiler. Kanun onları ne işçi ne memur olarak tanımlıyordu. Özlük hakları 5188 sayılı kanundan, çalışma usul ve esaslarını 4857 sayılı İş Kanunundan alınıyor. Dolayısıyla 2004'te bu düzenleme yapılırken ‘özel güvenlik görevlileri hangi sendikaya üye olacak’ diye sıkıntılı bir süreç başladı. Emek hareketine inanmış insanlar bunları örgütleme çalışması başlattı ve 2004-2012 yılları arasında özel güvenlik görevlileri hangi işkoluna ait iş yerinde çalışıyorsa o işkolundaki sendikaya üye oldu. Yani 2012 yılında 250 bin özel güvenlik görevlisi var fakat hepsi ayrı sendikalarda, kimisi sağlıkta, kimisi maliyede, kimi kültür bakanlığında örgütleniyordu. Tabii olarak oradaki işkolunda çalışanlarının önceliği, talebi neyse o konular gündeme geliyordu. Orada çalışan özel güvenlik görevlilerinin sorunları çok da gündeme gelmiyordu. Sıkıntılar, talepler büyüdükçe büyümeye başladı. Duruma sadece ekonomik olarak bakmamak gerekiyor. Çalışanların mesleki eğitimleri de önemli... Bazı özel güvenlik görevlileri oldukça stratejik alanlarda görev yürütüyorlar. Eğitim kurumlarında da ben yeterli eğitimlerin verildiğini düşünmüyorum. Denetlemeler yapılıyordu ama yeterli değildi. Bu yetersizlikleri dile getirecek yapıların olması gerekiyor. Örgütlü oldukları sendikaların farklı işkollarında olması nedeniyle bu sorunlar gündeme gelmiyordu. Biz o süreç içinde 2012’li yıllardan itibaren Hak-İş’te bir süreç başlattık. O yıllarda 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu vardı. 2012 yılında Hak-İş yönetiminin gayretleri sonucunda işkolunda birleştirildi, sendikal yapılar daha güçlü hale geldi; 28 işkolu 20 işkoluna düşürüldü ve o birleşmelerden daha güçlü yapılar ortaya çıktı. 19. Savunma ve Güvenlik İşkolu olarak Türkiye’de özel güvenlik görevlilerinin müstakil bir sendikası oldu. Esas örgütlenme ise 2012 yılı itibarıyla başladı. Artık özel güvenlik görevlilerinin sorunları talepleri kendi işkolunda konuşulabilir oldu. 2012’den itibaren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girdi. Biz de çok mücadele verdik bununla ilgili… 2012’de örgütlenme ciddi olarak başladı. 2015 yılına kadar toplu iş sözleşmesi için süreç işledi. Bu kez toplu sözleşme yapacağız ama arada şirketler var… Örgütlenmeyi sağlamışız ama şirket diyor ki ‘Ben ihaleyi şu kadara aldım bunun üzerinde bir ödeme yapamam.’ Bu sefer TİS’in ücretlerinin nasıl alınması noktasında mücadelemiz başladı. 2012-2015 arası TİS’ten doğan hakların asıl işveren tarafından ödenmesi konusunda mücadelemiz sürdü. İhale kanununda yapılan bir düzenlemeyle ‘TİS’ten doğan ücret farklarını asıl işveren öder.’ diye bir madde eklendi. Bundan sonra bu sitem bu şekilde işlemeye başladı. 2015-2018 arası başka sorunlar ortaya çıktı. İşverenler taşeron firmalara yetkiyi vermedi. Dediler ki ‘TİS süreci geldiği zaman sen yetkiyi kamu işveren sendikasına vereceksin. Sendikalar kamu işvereniyle görüşecek. Eğer yetkiyi vermezsen oradan doğacak TİS farklarını şirket olarak sen ödersin’...
SENDİKALI OLMANIN ÖNEMİ
“Böyle olunca bu kez süreç işliyor ama hiçbir işverenle masaya oturamıyoruz. Yasal süreç işliyor ama Yüksek Hakem Kurulunda bağıtlanıyor. O süreçte 2015-2018 arası Hak-İş ve sendikamızın genel başkanın da katkılarıyla taşeron firmalarda çalışan yaklaşık 5 bin kişiyi Ankara’da topladık. ‘Bu sistemi artık Türkiye kaldırmıyor. Bu sitemin ortadan kalkması gerekiyor. Bu kölelik sisteminin kaldırılması gerekiyor. İnsanların artık asıl işverenle çalışması gerekiyor. Aracılar ortadan kalkmalı…’ dedik. 2015-2018 arası biz örgütlenmeyi başlatarak çalışanların belirsiz süreli sözleşmeyle istihdam edilmesi yani kadro mücadelesi verdik. 2018’e gelindiğinde tüm arkadaşlarımızı yaklaşık 1 milyon arkadaşımızı kamuda istihdam edilmesini sağladık. Belediyelerde, belediyelerin şirketlerinde kadrolu oldular. Artık aracılar kalktı. Örgütleniyoruz. Sistem bir raya oturdu ancak sorunlar beklentiler çözülmedi. Çalışanların beklentisi, kadrolu olunca sorunlarının çözüleceğine yönelikti. Ancak sorunların çözülmesi sendikalaşmaktan geçiyor, haklar böyle elde ediliyor.”
2004'E GERİ DÖNDÜK!
Güvenlik görevlilerinin çalışma sistemlerine de değinen Hasan Koç, şöyle devam etti: “2018 yılında kadroya geçtiler hemen akabinde Çalışma Bakanlığı kamu çerçeve toplu iş sözleşmesi yayınladı. ‘Kamuda istihdam edilenlere bu TİS’ten faydalanacaklar.’ denildi. Ücretlere yüzde 4 gibi düşük artışta kaldı. Bu da tartışmalara neden oldu. Bu sözleşmede 2020 kasım ve haziran aylarına kadar süre verildi. Bu ücretler bizi 2020’ye kadar getirdi… Büyük bir mücadele verdik, sendikalaştık ancak kamuda istihdamla, 2020 yılından sonra özel güvenlik görevlilerini çok ciddi bir manada derinden etkileyen bir sorun ortaya çıktı, biz 2004 yılına döndük… Özel güvenlik görevlilerini paramparça ettiler; herkes farklı işkollarında örgütlendi. Şimdi 400 bin özel güvenlik görevlisi var, bu yarıya düşmüş oldu.”
‘HERKES İŞKOLUNDA ÖRGÜTLENMELİ’
Ancak özel güvenlik görevlilerinin ciddi problemleri olduğunu belirten Koç, herkesin kendi işkolunda örgütlenmesi gerektiğini kaydetti: “Bizim kendi meslek kanunumuz var. Bu kapsamda örgütlenmek gerekir ki iş doğru yürüsün. En büyük sıkıntımız bu. Bazı bakanlığa bağlı kurumlar gitti. Güvenlik şirketi kurulan belediyelerde örgütlülüğümüz devam ediyor. Kendi işkollarında örgütlenmeli ki sorunlar sıkıntılar ancak bu şekilde çözülebilir. Bu kapsamda görüşmelerimiz var.”
“Güvenlik bizim olmazsa olmazımız. Sadece polis mahiyetinde yürütülecek işler değil bunlar.” diyen Koç, “Özel güvenlik sektörü yeni olduğu için çalışanlar genç çalışanlardan oluşuyor. Bizim işimiz hep riskli. Bir sorun yaşandığında kimliğe el koyulduğunda açığa alınıyor çalışamıyor. Nasıl geçinecek? Böyle bir durumda nasıl polise memura ücretin belli bir miktarını ödüyorsun bunun gibi çözümler üretilebilir buna… Bunun için de kamuoyu oluşturmak, sendikalı olmak gerekiyor…” ifadelerini kullandı, şunları söyledi: “Yarın adam geldi 50 yaşına… Bizim işimiz ayakta dikilmek, olay olduğunda müdahale etmek… Bana bir yükselme hakkı, yıpranma payı gerekir. Yeni başlayanlara da öğretecek bir konumda olsun ki bilgisinden tecrübesinden yararlanacaksın. Bir kaza yaşandı parmağın koptu diyelim, ben güvenlikçi olamıyorum, uzvum koptu benim. Beni kim işe alır? Benim halim ne olacak? Buna bir çözüm getirilebilmeli. Ya geri hizmete alacaksın, eğer olay görev başındayken olduysa gazilik verilmeli, eğer öldüyse bundan sonra çoluk çocuğuna kim bakacak? Şehitlik verilmeli. Biz asayişi korurken hayatımızı kaybediyoruz. Ben parayı hayatımla kazanıyorum. Dolayısıyla, gazilik, şehitlik, yıpranma hakkı, görevde yükselme talep ediyoruz. Çalışanların çalıştıkları yerlere göre ücretleri çok farklılık gösteriyor. Böyle bir ücret farkı olmaz. Başka işkollarında olabilir ama güvenlik görevlisi her yerde aynı işi yapıyor. Ücret dengesi oluşturulmalı. Bir taban ücretle ücretlere bir standart getirilmeli. Bu sorunları hükümetle, bakanlıklarla görüşüyoruz. Ancak öncelikli olan tüm güvenlik görevlilerinin 19. işkolunda örgütlenebilmesi gerekiyor.”
‘BENİM HER AY GELİRİM ARTMIYOR Kİ VERGİ ARTSIN…’
Hasan Koç, asgari ücrete ilişkin de şu görüşleri paylaştı: “14 milyon çalışan var, 2 milyon sendikalı var, bunların 1 milyonu toplu sözleşmeli. Konfederasyonlarımızın (Türk-İş, Hak-İş, DİSK) bir arada hareket etmesini sendikal örgütlülüğün artması açısından da doğru buluyorum, olumlu görüyorum. Ancak konfederasyonlar bu ülkenin değerlerini merkezine almalı. Halka kendi doğrularınızı dayatmayın. Anlamaya çalışın. Bugün yerli sermaye örgütlenmemizden neden korkuyor? Biz iş yerlerini batırmak mı istiyoruz? İş yerim battığında olan bana olur. Biz insan onuruna yaraşır bir hayat istiyoruz sadece. Asgari ücretten ben şunu anlıyorum. 4 kişilik ailenin geçinmesi için gereken ücret olmalı. Açlık sınırında asgari ücret olur mu? Ben yoksulluk sınırında olmalı diyorum. Devletin istatistik kurumları açlık, yoksulluk sınırlarını açıklıyor. Ben sendikacı olarak yoksulluk sınırının üzerinde bir asgari ücret talep ederim. Sizin aldığınız ücret hakettiğiniz ücrettir. Daha fazlasını almak için mücadele etmiyorsanız aldığınızı hak ediyorsunuzdur. Vergi dilimlerine gelince. Ben ocak ayında alıyorum 4 bin lira. Yüzde 15 vergi kesiliyor. Öbür ay da 4 bin lira alıyorum, öbür ay da… Benim her ay gelirim artmıyor ki vergi dilimi niye artıyor? Bu bana saçma geliyor. Bu ay 4 bin öbür ay 6 bin aldım benim vergim de yükselsin ama öyle değil… Dolayısıyla burada bir düzenlemeye gidilmeli. Hükümetin bununla ilgili düzenleme yapacağına da inanıyorum. Burada bir adaletsizlik var çünkü.”