Özelleştirmenin ağır faturası: Şirketlerin borcu vatandaşa yıkıldı
Enerjinin piyasaya açılmasıyla özel sektörün kâr beklentileri oluştu. Dolar bazlı borçlanmayla ihtiyacın ötesinde yatırımlar yapıldı. TL'deki değer kaybı, TL ile gelir elde eden enerji sektörünün dolar borçlarını ödeyememesine yol açtı.
Hükümet ve EPDK çözümü elektrik tarifelerini şirketlerin lehine düzenlemekte buldu. Özelleştirmenin ve sektörün borçlarının faturası hane tüketicisine, çiftçiye, sanayiciye, esnaf ve tüccara kesildi.
Ocak ayıyla birlikte yürürlüğe giren yeni elektrik tarifesi cep yakan sonuçlarını göstermeye başladı. Sosyal medyada tepkilerini dile getiren vatandaşlar Ocak ayı faturaları ile önceki faturalarını kıyaslarak aradaki büyük farka dikkat çektiler. Ayın henüz ortasında olunduğu için Ocak zammı faturaların yarısına yansıtıldı. Şubat ayıyla birlikte elektriğe gelen zammın etkileri daha net görülecek.
211 TL'DEN 370 TL'YE
Elektrik Mühendisleri Odasının hesaplamasına göre 4 kişilik bir ailenin aylık ortalama elektrik tüketimi 230 kilovat saaat (kwh). Zamlardan önce Ekim-Aralık 2021 döneminde konut tüketicilerinin 1 kwh tüketim için ödedikleri bedel vergiler dahil 91,72 kuruştu. Buna göre son zamlardan önce aylık 230 kwh tüketimi olan bir aile 211 TL fatura ödüyordu. Ocak itibarıyla konutlarda ikili tarifeye geçildi. Aylık 150 kwh tüketim için birim fiyat 1 lira 37 kuruş olurken, tüketimin bunu aşan kısımları için kullanılacak birim fiyat 2 lira 6 kuruş oldu. Böylece aylık 230 kwh elektrik tüketen bir ailenin faturası 370 TL olacak. 230 kwh hane tüketimi için artış bir ayda yüzde 75 oldu.
DEVLET ŞİRKETLERE UCUZA SATIYOR
Dünyada genel bir enerji krizi yaşanıyor. Buna rağmen Türkiye'nin en büyük elektrik üreticisi olan kamuya ait Elektirk Üretim A.Ş. (EÜAŞ)'nin özel elektrik tedarik şirketlerine satış fiyatı hâlâ 2019'un son çeyreğinin gerisinde. EÜAŞ, 2019'da tedarik şirketlerine 1 kwh elektiriği 34,86 kuruşa satarken, bugünkü satış fiyatı 31,85 kuruş. 2020 içinde bu fiyat 13,2 kuruşa kadar geriledi. Bu maliyet kalemi sürekli gerilemesine karşın, faturalara yansıyan tarife sürekli arttı. 2019'un son çeyreğinde 71,02 kuruş olan faturalara esas olan tarife bugün 150 kwh altı için 1 lira 37 kuruş, üstündeki kısımlar için 2 lira 6 kuruş. Başka bir ifadeyle 2019'a göre özel tedarik ve dağıtım şirketlerinin alım maliyeti yüzde 8,6 azalırken, satış fiyatları ise yaklaşık yüzde 132 artmış oldu.
DAĞITIM ŞİRKETLERİ KÂR EDİYOR
Yani devlet, dünyada fiyatlar artmasına rağmen tedarik şirketlerine toptan elektrik satış fiyatını sabit tutarak, hatta düşürerek zarar ederken, faturalara yansıyan tarife fahiş oranlarda yükseltilerek vatandaş da mağdur ediliyor. Buna karşılık özel şirketlerin kârı sürekli artıyor. Faturalara yansıyan bedellerin yaklaşık yüzde 80'i, 21 özel tedarik ve dağıtım şirketine gidiyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 25'ine denk gelen 21,5 milyonluk nüfusa elektirik tedarik ve dağıtımı yapan EnerjiSa, 2019 yılı karından 708 milyon TL, 2020 yılı karından ise 1 milyar 134 milyon TL'yi hisse sahiplerine kâr payı olarak dağıttı. Tedarik ve dağıtım şirketleri içinde en büyük pazar payına sahip olan bu şirket, 2020'de bir önceki yıla göre konsolide kârını yüzde 70,5, 2021'de ise yüzde 11,6 artırdı. AA'nın derlediği verilere göre 2019'un ilk üç ayında borsada işlem gören 7 özel elektrik şirketinin toplam aktif büyüklüğü yüzde 25 artmıştı.
BORÇLARI 7,5 KAT ARTTI
EPDK'nın sürekli şirketler lehine tarife belirlemesinin nedeni enerji sektörünün içine girdiği yüksek borç sarmalı. Enerji sektörünün üretim, dağıtım ve tedarik alanlarının özelleştirilmesi ve serbest piyasaya açılmasıyla birlikte bu kârlı ve sürekli gelişen alan özel sektörün kontrolüne girdi. Dolar cinsinden alınan kredilerle yapılan yatırımlar, doların yıllar içindeki artışıyla çevrilemez noktaya ulaştı. Türk Lirası üzerinden kazanan, hatta yüksek kârlar elde eden şirketlerin gelirleri, dolar borçlarının kapatılmasına yetmiyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun yayınladığı verilere göre enerji sektörünün uzun vadeli borçları 2002'de 6,5 milyar dolar civarındayken 2019 yılında toplam 48 milyar doları buldu. Bu borca hem üretim yapan santraller hem de dağıtım şirketleri dâhil. Ancak borcun büyük çoğunluğu santral sahibi üretim şirketlerine ait. Türkiye'nin toplam dış borç stoku içinde enerji sektörünün payı yüzde 12’yi buldu. Peki bu tablo nasıl oluştu?
KURULU GÜÇ İHTİYACIN ÜZERİNDE
1999 yılında Türkiye'nin elektrik ürtiminde kurulu gücü, 26 bin 119 megavattı (mw). 2020 yılında ise kurulu güç 3,7 kat artarak 95 bin 890 mw oldu. Buna karşılık 1999 yılında 116 bin 440 gigavat saat (gwh) olan yıllık tüketim, 2020 yılına geldiğinde 2,63 kat aratarak 306 bin 703 gwh oldu. Elektrik, depolanamadığı için, tüketildiği kadar üretilmesi gereken bir enerji. Buna karşın, kurulu güçteki artış oranı (3,7 kat) tüketimdeki artış oranının (2,63) çok üzerinde. Yani ülke ihtiyacının üzerinde ve plansız santral yatırımı söz konusu. Örneğin 2017-2020 arasında elektrik tüketimi sadece yüzde 3 artmasına karşın, kurulu güç yüzde 13 arttı. Devletin adım adım devreden çıkması ve özel sektörün iştahı bu sonucu yarattı. 2010'da kurulu güçte devletin payı yüzde 50 iken bugün yüzde 22'ye gerilemiş durumda.
BANKACILIK SİSTEMİ TEHDİT ALTINDA
Peki, üretim şirketlerinin borçları, dağıtım ve tedarik şirketlerini nasıl etkiliyor? Enerji sektörünün bütünleşik bir yapısı var. Dağıtım ve tedarik şirketlerinin bir kısmı aynı zamanda üretici. İÇTAŞ, Limak, EnerjiSa, Aydem Enerji ve Aksa bunlardan bazıları. Ancak üretici olamayan diğer dağıtım ve tedarik şirketleri de üreticilerin borcundan etkileniyor. Çünkü birinci derecede alıcı konumundalar. Bu şirketlerin batması, dağıtım ve tedarik şirketlerini doğrudan etkiliyor.
Enerji sektörünün 48 milyar doları bulan borçları, bankacılık sistemini de doğrudan tehdit ediyor. Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın 2019'da yaptığı bir açıklamada enerji sektöründeki şirketlerin bankalarda 12-13 milyar dolar civarında ödenemeyen kredi borcu olduğunu açıklamıştı. Bu kısım sorunlu ya da batık kabul edilen miktar. Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin de bankaların enerji sektörü ile ilgili kaygılarını 21 Şubat 2019 tarihinde Anadolu Ajansı’na şöyle aktarmıştı: “Elektrik üretim sektörüne 2002'den bu yana 85 milyar dolarlık yatırım yapıldı, bu yatırımın 25 milyar doları öz sermayeden karşılandı. Yatırımın kalan 60 milyar dolarlık kısmı ise kredilerle gerçekleştirildi. Bu 60 milyar dolarlık kısmın 20 milyar doları ödendi, 40 milyar dolarlık mevcut risk söz konusu.”
AMAÇ ŞİRKETLERİ KURTARMAK
Devlet, enerji sektörünü ayakta tutmaya çalışıyor. Bankacılık sektörünün de olumsuz etkilenmemesi için enerji sektörüne gizli ya da açık teşvikler uygulanıyor. Bunun için hem EÜAŞ'ın şirketlere ucuz fiyattan toptan elektirk satması sağlanıyor hem de tedarik şirketlerinin yüksek fiyattan vatandaşa elektrik satmasına göz yumuluyor. Fatura vatandaşa çıkıyor.
'ENERJİDE ÖZELLEŞTİRME BİR GÜVENLİK SORUNU'
Elektrik Mühendisleri Odasi İstanbul Şubesi'nin eski yöneticilerinden Nusret Gerçek de enerji sektörünün özel şirketlerin denetiminde olmasının yarattığı risklere dikkat çekti. Özel şirketlerin tekelleşme riskine dikkat çeken Gerçek, bunun ülke için bir tehdit oluşturduğunu belirtti. Gerçek gazetemize şu açıklamalarda bulundu:
'KAPASİTENİN YARISI İHTİYAÇ DIŞI'
"EÜAŞ'ın özel üreticilerden yüksek fiyata alıp, dağıtım şirketlerine ucuza satması ve bunun tüketiciye yansımaması; devlet ve vatandaş aleyhine dağıtım şirketlerinin desteklenmesi anlamına gelmektedir. Şu anda Türkiye'de kurulu güç 100 bin Mw'a yakın. Halbuki maksimum ani puant, 50 bin Mw'ın altında. Yani kapasiteni yarısı atıl durumda.
'TEKELLEŞME RİSKİ VAR'
"Dağıtım şirketlerinin bir kısmının kendi üretim şirketleri de var. Dağıtıcılar öncelikle kendi üretim şirketlerinden alım yapacakları için, tekel oluşturma riskleri var. Kendi dışındaki ürticileri de, dağıtım şirketi sahibi oldukları için kendilerine bağımlı yapıyorlar. Bu da özellikle küçük ürticilerin zarar etmesine ya da santrallerini büyük dağıtım şirketlerinin üretim şirketlerine devretmelerine yol açıyor. Bu büyük bir tehlike.
'KAMULAŞTIRMA TEK ÇÖZÜM'
"Kamulaştırma dışında bir çözüm yok. Üretim, dağıtım ve tedarik hepsi kamulaştırılabilir. En azından öncelikle dağıtım ve tedarik kamulaştırılabilir. Bir devletin devlet olabilmesi için bazı alanların devlet denetiminde olması gerekir. Enerji, haberleşme, ulaşım..
Enerji bugün tamamıyla özel sektörün elinde. Özel şirketler devlete ve EPDK'ya baskı yapabiliyor. Bir dönem Marmara'da elektriği kestiler. Ne için? Fiyat dayatmak için.
Birkaç santral arıza gerekçesiyle aynı anda sitemden çıktı, sistem çöktü. Bu bir güvenlik sorunu. TEK zarar eden bir kuruluş değildi. Etseydi bile bu, kötü yönetim, israf gibi nedenlerden kaynaklanırdı. Üretim ve satıştan zarar etmesi mümkün değil.”