Özgür Özel'in siyasi çizgisi
Önceki gün Hilton Maslak Otel’de bir grup gazeteciyle birlikte CHP Genel Genel Başkan Adayı Özgür Özel’le buluştuk. İşte Özel'in sunumu, sorular ve yanıtları...
Özel konuşmasında adaylığını şu gerekçelere dayandırdı: “Yeni bir siyaset anlayışını yerleştirmek, toplumsal birlikteliği üst düzeye çıkarmak, krizleri değil çözümleri konuşmak istiyoruz. Bu yüzden Parti’nin lideri, kadroları, yönetim biçimi, örgüt yapısı, kadroları, siyaset yapma tarzı ve söylemi yenilenmelidir. Kayıt dışı siyaset yapılıyor. Partiyi danışmanlar yönetiyor.”
Peki bu ifadelerin somut siyasi karşılığı nedir? Özel’in yanıtı şöyle:
“Yüzde 25’lik görünmez cam tavana inanıp siyasetimizi sağ söylemlere sığınarak mı yapacağız, yoksa sosyal demokrasinin ve kurucu değerlerimizin ışığında özgüvenli bir siyasetle görünmez cam tavanı tuzla buz mu edeceğiz?”
'HERKES İÇİN CHP YOK'
Görüldüğü gibi Özel aslında ittifak siyasetini hedef alıyor. ‘Sağ söylemlere sığınan’ partinin büyümeyeceğini, sosyal demokrat çözümlerin öne çıkarılması gerektiğini belirtiyor. Cam tavanı kırmanın yolunu da ‘özgüvenli siyasi tutuma’ bağlıyor. Özel, ittifakın bir iç hukukunun olmamasını eleştiriyor ve gizli protokollerin ortaya çıkmasıyla bir güven bunalımının yaşandığını söylüyor. Hatta CHP’nin temel sloganını da kenara itiyor: “Herkes için CHP yok kimse kusura bakmasın!”
Sağ ve sol kavramının 18. yüzyıla ait olduğunu ve 21. yüzyıl sorunlarını çözemeyeceğini iddia eden yaklaşımı reddeden Özel, 21. yüzyılda sosyal demokrat kimlikte başarı kazanılacağını savunuyor.
Özel’in ‘sokaktan korkmayacaksın’ vurgusu da dikkatimizi çekti. Genel Merkez’in ürkek siyaset yaptığını iddia eden Özel ‘Cezaevine gitmekten korkmayacaksın, sokaktan korkmayacaksın, siyaseti sokakta yapan insanlarız, eylemden korkmayacaksın.’ diyor. Demek ki Özel, Kılıçdaroğlu’nun kamu kurumlarının kapısına dayanan ve Hükümet’i ‘gayrı meşru’ ilan eden agresif çizgisini de yeterli görmüyor.
Ak Parti’ye yönelik eleştirilerinin merkezine, ‘özgürlükleri kısıtlama, hukuku çiğneme ve insan haklarını ihlal etme’ söylemini koyan Özel ekonomi siyasetleri konusunda ise devletçiliği öne çıkaran vurgular yapıyor. ‘Kamucu bir anlayışla kalkınırız’ diyor ‘Türkiye’nin kapsamlı bir üretim dönüşümü ile nitelikli istihdam yaratarak hep birlikte zenginleşeceğimiz bir ekonomik yapı kuracağını’ belirtiyor. CHP’nin düzenlediği ekonomi çalıştaylarında Jeremy Rifkin gibi liberal isimlerin boy göstermesiyle ilgili ise sessizliği tercih ediyor.
Özel, PKK ve FETÖ’yle tavizsiz bir şekilde mücadele etmeliyiz dedikten hemen sonra ‘kayyum kararlarına karşı en sert ve net tavrı takınacağını belirtiyor. HDP’ye ait belediyelerin PKK’ya lojistik üs olmasıyla ilgili olguları ise göz ardı ediyor. FETÖ’nün sistemli bir şekilde her zeminde gündemde tutmaya çalıştığı KHK konusunda da Genel Merkez’e bir itiraz yok. Taraf Gazetesi’nin eski yazarı Yüksel Taşkın, Özel’in mesai arkadaşı.
Basın toplantısında dikkatimizi çeken bir noktanın altını çizmek isteriz: Ak Parti ve CHP basın toplantıları (sadece kendilerine yakın yayın organlarını çağırdıkları için) parti içi dertleşme sohbetine dönüşüyor. Özel’in basın toplantısında da Tele 1 temsilcisi ‘Yerel seçimleri kaybederseniz, dükkanı kapatıp gidelim artık!’ diye sitemde bulunuyor, bir başkası da falanca konuda yeterince tepki gösterilmediğini ifade ediyor. Mikrofonu bırakmadan eleştiri deklarasyonu okuyan bile çıkıyor. Benzer tutumu Ak Parti medyası da yapıyor. Çoğu aslında belirlenmiş yanıtlara ‘soru soruyor!’
ÖZEL'E DÖRT SORU
Basın toplantısına dönelim. Aydınlık olarak Özgür Özel’e dört soru yönelttik. Özel’in yanıtlarını kısaltmadan aynen yazıyorum. Çünkü yanıtlardaki soru dışı vurgular da bir ‘yanıt’ anlamına geliyor:
-
‘Kayıt dışı siyaset’ diyerek danışmanların karar alma süreçlerindeki etkinliğine itiraz ediyorsunuz. Cumhuriyet Savcıları, FETÖ’ye destek ve casusluktan 23 yıl hapis cezası alan Enver Altaylı’nın Sayın Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarından Rasim Bölücek’le kısa süre içinde bini aşkın telefon görüşmesi yaptığını saptamıştı. Bölücek içeriğiyle ilgili bir açıklama yapmıyor. Kılıçdaroğlu’nun başka bir danışmanından da Bylock çıkmıştı. Dolayısıyla partinizin bünyesine zarar vermesinin ötesinde ülkemizin güvenliğine ilişkin sakıncalı bir durum oluşmuş. Bu müdahaleler hangi siyasetlerin öne çıkarılmasını sağladı?
Sayın Özel bu sorumuza şu yanıtı verdi:
-
Biz seçilmişler yerine adanmışların karar alma mekanizmalarında bulunduğu her türlü siyaseti reddediyoruz, bunu açık bir dille yazdık. Milletvekilleri Parti Meclisi üyeleri, MYK üyeleri… Hem görev aldıkları kendilerini görevlendiren onları seçenlere karşı hem de birbirlerine karşı kayıt altında denge ve denetleme unsurudurlar ve bir partinin kendi siyasi hattını terk etmemesi ya da kendisi açısından yapısal sorunlar yaşamaması ya da üyesiyle arasında olan tırnak içinde söylüyorum, kontrata aykırı davranışların olmaması, kayıt dışına sapmamakla mümkündür. Atanmışların değil, seçilmişlerin söz sahibi olduğu bir partiyi önemsiyor. Aksi durumu eleştiriyoruz.
Özel’e ikinci sorumuz:
-
Sol siyaseti öne çıkaracağınızı vurguluyorsunuz ama emperyalizm kelimesini bugünkü konuşmanızda da önceki günkü 1,5 saatlik televizyon yayınında da duymadık. Solun emperyalizmle mücadele görevi yok mu? Sizin emperyalizmle mücadele gündeminiz var mı? Varsa hangi cephelerde, hangi somut başlıklarda…
Özel’in ikinci sorumuza yanıtı:
-
Emperyalizm meselesinde belki şuradan mı baksak? Mesela burada bulabileceğiniz ama bir başka yerde bulamayacağınız bir yaklaşım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurucu kadrolarının dünyanın en başarılı anti emperyalist mücadelesini verdiğini, hem işgalden kurtararak hem milli bir ekonomi kurarak hem de bugüne kadar ki son 20 yılda yaşattırılan her şeye rağmen halen daha çok sağlam temeller üzerinde oluşturulan bir devlet ve onunla birlikte o devlet aygıtının tüm kurum ve kurallarının bir şekilde ayakta olduğu bir yapı ortaya çıktı. Peki burada bulup başka yerde bulamayacağınız bir şeyden bahsedeyim size. Anti emperyalistiz hiç şüphe yok, gurur duyuyoruz. Mazlum milletlere örnek olan bu anti emperyalist duruşumuzda. Biz diyoruz ki Endüstri 4.0 konuşuluyor. Işıksız fabrikalarda robotlar çalışacak. Ya da uzaktan talimat veriliyor. Önce bankacılık sigortacılık ama şimdi avukat emeği bile uzaktan çalıştırmayla sömürülür hâlde. Ve biz diyoruz ki mesela endüstri 4.0 konuşulurken emek 4.0’ı konuşmak bize düşer. Örneğin yapay zeka sadece insan kaynaklarında %20 iş gücünden tasarruf sağlıyorken ve endüstri 4.0, %60’lara varan istihdam sorunu yaratacakken ortaya çıkan verimlilikten emeğin payını talep etmek, anti emperyalist duruşun ta kendisidir. Dört günlük çalışma süresi. Üçüncü tatil gününü emekçinin kendi talep edeceği hangi gün olduğunu, 4 günlük çalışma süresi günde 6 saatlik çalışma uzayan ve garanti altına alınmış yıllık tatil hakkı ve bunların hepsinin verimlilik, artan verimlilik üzerinden endüstri 4.0’la birlikte konuşulması gereken emek 4.0. Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığının serverı üzerinden geçmeyen hiçbir uzaktan çalışma iş emrinin yerine getirilememesi. Bu iş emirlerinin mesai dışıysa fazla mesaiyle bayram günüyse kanunda yazdığı şekliyle ve erişilmeme hakkı ve haftalık fazla çalışma, haftalık çalışma saydığı aşımına çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı serverın engel olabilmesi, anti emperyalizmin bu yüzyıldaki en temel antiemperyalist duruş emeği kıtalar ve sınırlar ötesinden sömüren bu global anlayışa itiraz etmektir. Bizim anti emperyalizmde bir de böyle bir perspektifimiz var. Türkiye'nin bölgesel bütün sorunlarını ve Türkiye ve benzer ülkelerin altında bulunduğu bütün küresel tehditleri görüyor. Buna partimizin anti emperyalist çizgisi ile sahipleniyoruz.
Özel’e üçüncü ve dördüncü sorumuz:
-
ABD ve AB, LGBT dayatmasını sistemli bir şekilde yapıyor. Elçiliklerden fonlar dağıtıyor, teşvik ediyor, Netfliks gibi platformlar üzerinden özendiriyor. Sizin LGBT dayatmasına karşı tutumunuz nedir? Anadilde eğitim konusunda da Kılıçdaroğlu’nun tutumundan farklı bir tutumunuz var mı?
Özel’in yanıtı:
-
Aslında Türkiye'de seçim sandığını üçe çıkarmak ve üçüncü sandığı rüzgarıyla birinci sandığın rüzgarını doldurmak bu konuda bu planlamanın ne şekilde yürüdüğünü ve bunun nasıl seçimle sandık odaklı ilerlediğini görüyoruz. Bu meselenin Orban’ın Macaristan'da icat ettiği son sandıktan farklı bir sandık olmadığının biz farkındayız.
Yanıtları bir kelime dahi çıkarmadan olduğu gibi aktardık. Görüldüğü gibi Özel emperyalist merkezlerin Türkiye’nin güvenliğine yönelik silahlı tehditlerine değinmiyor, FETÖ ve PKK/HDP’yi kollayan çizgiye itiraz etmiyor, LGBT gibi kültürel dayatmaları bir mücadele konusu yapmıyor. Asya’nın yükselişi, Afrika’da sömürgecilere karşı başlayan dalga ve Güney Amerika’daki bağımsızlıkçı tavırlar ve bu sürecin Türkiye’ye yarattığı olanaklar konusunda ise bir yorumuna rastlamıyoruz.