20 Eylül 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Paniği kim körüklüyor?

İki günlük sokağa çıkma yasağının duyulması ile birlikte sokağa fırlayanlar oldu. Görüntülerde fiziksel mesafenin, önlemin dirhemi yoktu. Peki, paniğe neden olan neydi? Belki açıklama şekli, saati etkilemiştir ama ana neden yaklaşık iki aylık süreçte aranmalı.

Paniği kim körüklüyor?
A+ A-
YUNUS ÖZGÜR YILDIRIM / VATAN PARTİSİ MKK ÜYESİ

İki günlük sokağa çıkma yasağının duyulması ile birlikte sokağa fırlayanlar oldu. Görüntülerde fiziksel mesafenin, önlemin dirhemi yoktu. Peki, paniğe neden olan neydi? Belki açıklama şekli, saati etkilemiştir ama ana neden yaklaşık iki aylık süreçte aranmalı.

İki ay boyunca yaratılmak istenen güvensizlik ve kafa karışıklığı ile kötümserlik saatten daha önemli. Özellikle muhalefet uğruna, sorumsuzca hareket eden kanal, haber sitesi, sosyal medya hesapları ve belli kişilerin yaydığı güvensizlik ve kafa karışıklığı insanları paniğe itti. Evet, toplumsal disiplindeki eksikler de önemli. Ama toplum reflekslerinin kötüye kullanılmasını es geçemeyiz. Üstelik bu, paniğin ortaya çıkmasında baş sebep. Konuyu açalım ve yaşananların bir kısmını hatırlayalım.

Vaka görülmeden önce başlayan kara propaganda, bugün de sürüyor. Vaka görülmediği dönemde “vakaları gizliyorlar” tarzında söylemleri hatırlıyoruz. Bunu, vaka görüldükten sonra açıklanan sayıları az bulan bir yaklaşım izledi. Sayıların gizlendiğine yönelik saçma açıklamalar güvensizlik propagandasının ilk adımlarıydı. Umrecilerle ilgili maksatlı tartışmalar da eleştirinin çok uzağında toplumu bölmeye yönelik kullanıldı. Yetmezmiş gibi devletin kimilerini kayırdığı gibi gerçek dışı bir algı yaratılmaya çalışıldı. Vaka sayılarının artmasıyla beraber, sayı güvensizliği yerini sürecin iyi yönetilmediğine bıraktı.

TEDBİRLERİ KÜÇÜMSEDİLER

Güvensizlik yaratmak isteyenlerin üzerinde tepindiği diğer konu tedbirlerdi. Alınan tedbirleri küçümsemekten tutun yetersizliğine kadar çok laf edildi. Tedbirlerin geciktiği iddiası başlıca bir propaganda haline dönüştürüldü. Kafasına göre tedbir önerenler, hatta kendi önerdiklerini yücelterek mevcut tedbirleri görmezden gelenler oldu. Ekranlar uzman olmayan ama salgını çok iyi bildiğini iddia edenlerle dolduruldu. Kafa karıştıranlar, ekrana abartılarla çıkarılarak uzman süsü verildi, etki alanları genişletildi. Sürekli sokağa çıkma yasağından dem vurmak da tedbirlerin işe yaramadığı algısını artırdı.

Yukarıda saydıklarımızın yanında önemli bir etken de kötümserlikti. Güvensizliğin ve kafa karışıklığının beslediği kötümserlik, “korkun, panik yapın” dercesine işlendi. İstatistikten veya istatistiği yorumlamaktan yoksun karşılaştırmalar yapıldı. Türkiye’nin, Avrupa ülkelerinden kötü olacağı söylemleri sosyal medyayı doldurdu. Neler söylenmedi ki; sağlık sisteminin berbatlığı, sağlıkçıların yetersizliği, malzemesizlik… Defalarca “yeterli” olduğu ifade edilen solunum aygıtı ve yoğun bakım yatağı bir türlü yeterli gelmedi bunlara. Tekil örneklerden hareketle sağlıkçıların koruyucu eksikliği olduğu, maskesizlik gibi iddialar sürekli yinelendi. Muhalifliğe leke sürdürülmemeliydi. Bu yüzden her şeyin kötü gitmesi, ülkenin mahvolması gerekiyordu. Üstelik yapılanların çok ulvi(!) amaçları vardı: Alkış ve tıklanma!

Alkış tutkunlarının bunlar dışında, bir gündemleri de ekonomiydi. Önermekten, yol göstermekten uzak olan anlayışlarla burada da öldük, bittik propagandasına başladılar. Alınan ekonomik tedbirleri toptan yok sayan bir anlayış çıktı karşımıza. Oysa eksiklerin üzerinde durulması ve ekonomimizi salgın sonrasında toparlayacak önerilere odaklanılması gerekmez miydi? Devletin kamucu anlayışa yaklaştığı ve kamuculuğun yükseldiğini görmek istemediler. Başta iş adamını, bürokratı, milletvekilini, belediye başkanını sorumluluğa davet eden kampanyayı “zırnık yok” söylemiyle karaladılar. Zorlukları milletçe paylaşmanın önemini kavramayı bırakın, bol keseden atıp tuttular. Devletin millete sahip çıkmadığı, çıkmayacağı algısı yarattılar. Milleti zorlukları paylaşmaya çağıranları halk dalkavukluğu yaparak karaladılar.

Konunun Bilim Kurulu’na yönelen kısmı da var. Koca koca bilim adamlarını beğenmemekten tutun bir kurul üyesinin verdiği örnekten yola çıkıp“bunlar mı bilim adamı” diyecek noktaya vardılar. Hükümetle kurul arasında, kurulun kendi içinde anlaşmazlık olduğunu dahi söylediler. Ekrana çıkardıkları halk yardakçıları daha çok dikkate alınsın istediler. İşi, “Bilim Kurulu istifa” demeye kadar götürdüler nitekim.

KÖTÜMSERLİK YAYIYORLAR

Bütün bu kara propaganda, herkeste olmasa da bir kısımda güvensizlik ve korku yarattı. Görüntülerdeki yurttaşların olumsuz havadan etkilendiği açık. Oysa çoğu, temel ihtiyaçlarına ulaşabileceğini, ekmeksiz kalmayacağını, en azından tedbirsiz dışarı çıkılmayacağını düşünebilirdi. Ama kara propaganda tedbirsiz koşturmacaya yol açtı. Israrla sokağa çıkma yasağı diyenlerin, “Böyle mi sokağa çıkma yasağı olur, yapılmasa daha iyiydi” şeklinde çelişkili söylemleri, alkış ve tıklanma arzusundan vazgeçmediklerini gösteriyor. Panikten panik doğması için güvensizlik ve kötümserlik yaymayı sürdürüyorlar. “Bakanlık açıklamayı erken yapmalıydı.” söylemeleri bunun kanıtı. Çünkü bakanlığın hatası olarak görebileceğimiz şey, geç kalmak değil yasak saatine daha yakın açıklamamaktır. İnsanların panikle dışarı fırlayabileceği bir boşluk bırakılmasa daha iyi olabilirdi. Ayrıca kara propagandacılar topluma sorumluluğunu hatırlatanlara saldırarak kendi sorumluluklarını bertaraf etme çabasındalar. Buna fırsat verircesine milleti aşağılayanlar da yok değil. Toplumu aşağılamakla halk dalkavukluğu burada birleşiyor.

Sonuç olarak, paniğin baş müsebbibi kara propagandacılardır. Devlet, kara propagandayı da göz önüne alarak hareket etmelidir. Toplumu etkilemesi önlenmeli, paniğin kullanacağı bir alan bırakılmamalıdır. Yaşanandan yöneticiler ders çıkaracaktır ve millet de çıkarmalıdır. Salgında salt devletin değil halkın da sorumlulukları var.

Koronavirüs Karantina maske market Pandemi Salgın Korona Yasak Sokağa çıkma yasağı izolasyon eldiven panik halk insanlar yağma