Yandex
15 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Para-virüs ve ‘Ulusal Yeterlilik’

Dünya ekonomisinin kilitlendiği bir ortamda merkez bankalarının tamamının para basmaya başlaması hangi sebeple ortaya çıkmıştır, amaçları nedir ve ne gibi sonuçları olacaktır? Devletler halklarını paraya boğarak salgının dayattığı ekonomik ve sosyal sorunları önleyebilir mi?

Para-virüs ve ‘Ulusal Yeterlilik’
A+ A-
NURETTİN ERGÜN - ESKİ GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI BAŞMÜFETTİŞİ

İnsanlar arasındaki her türlü eşitsizliğin son bulduğu, bütün eşitsizlik değerlerinin anlamını yitirdiği ölüm gerçeği, bir anda yeryüzündeki bütün insanların bilincine bir virüsle girmiş gözüküyor. Ölümün yaş, cinsiyet, dil, din, ırk, makam, mevki, zengin fakir gözetmeksizin yeryüzündeki bütün insanlara bir virüs mesafesinde yakın durduğu algısı dünyayı kuşatmış durumda.

ÜRETİM DE TEHDİT ALTINDA

Ancak, bu salgının tehdit ettiği sadece insan sağlığı değildir. Yerel ve küresel ölçekte mal ve hizmet üretimi ve akışkanlığı duraksamış, çalışma, alışveriş, seyahat şartları ortadan kalkmıştır. İnsanların gerek üretime gerekse tüketime dönük bütün ekonomik faaliyetleri ve normal yaşam alışkanlıkları nerede ise imkânsızlaşmıştır.

Sorunun insan sağlığı boyutu sağlık uzmanlarının konusudur. Bilim er geç bu virüse karşı bir ilaç geliştirecek veya hastalığın kitlesel salgına dönüşmesini önleyecektir. Ancak bu tarihi olayın bütün dünyada büyük ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçlar yaratacağı kesindir. Devletlerin şimdiden aldıkları önlem ve kararlar bunun kanıtıdır. Ülkeler sınırlarında sadece insan geçişlerini değil, eşya geçişlerini de kısıtlamışlardır. Peş peşe, kendi ihtiyaçları olan gıda ve tıbbi malzemenin yurt dışına ihracatını yasaklayan, kararlar almaktadırlar. Küreselcilik bitmiştir. Başta gıda, ilaç ve güvenlik olmak üzere her alanda “Ulusal Yeterlilik” kavramının önemini bütün ülkeler yaşayarak görmektedirler.

Virüs salgının sebep olduğu bu kitlesel korku ortamı ve çaresizlik duygusu, bütün insanlığın yeryüzünde aynı kaderi paylaştığı gerçeğini, bu güne kadar görmeyen kör gözlere sokabilecek mi? İnsanlık bu durumdan çıkış çareleri ararken hangi güçler belirleyici olacak?

İnsanlığın ve medeniyetin yeniden şekillenmesinin yönünü, yöntemini belirleyecek olan bu soruların cevaplarıdır.

Çaresizlik duygusu, insanın karşılaştığı sorunları alt edecek olanaklardan yoksun olduğuna inanmasının, ya da inandırılmasının-kandırılmasının bir sonucudur. Sorunları ortadan kaldıracak güç ve yeteneğe sahip olsa bile bunun farkında olmaması da çoğu zaman bu duyguya kapılmasına sebep olur. Çaresizlik duygusunu yenememenin sonucu ya soruna ya da çareyi sağlayacak olana teslim olmaktır. Sorunlardan kurtulmanın temel iki kuralı vardır: 1-Sorunun nedenlerinin, kaynaklarının doğru tespit ve teşhis edilmesi. 2-Bu nedenleri ortadan kaldıracak doğru yöntem ve araçların kullanılması. Bu kuralların işlemesi için ise ihtiyacımız olan akıl ve bilimdir. İnsanlık, kendinde olan çareyi hep dışarıda arayan bir “öğretilmiş çaresizlik” ortamına alıştırılmaya çalışıldı. İnsanların ve ülkelerin aradıkları her yaşamsal ihtiyacın çaresinin küresel güçlerde olduğuna inandırıldığı bir düzen kuruldu.

KÜRESELCİLİK YALANI MİLLİ DEVLET GERÇEĞİ

Finans kapitalin sahibi emperyalistler, dünya egemenliklerini ve sömürü düzenlerini, insanların refahının ve mutluluğunun “yerellikte” değil “küresellikte” olduğu söylemleri üzerinde yükselttiler. Ancak, bu küresel virüs salgını küreselciliğin bir yalan olduğunu turnusol kâğıdı gibi ortaya çıkardı. Kurulu düzenin egemenlerinin çaresizlikleri ve çaresiz kaldıklarında kirpi gibi nasıl içlerine kapandıkları, saklanamaz biçimde ortaya çıktı. İnsanlık tarih boyunca yol ayrımlarındaki tercihleri ile şekillenmiştir. Yaşadığımız bu süreçte insanlık yine bir yol ayrımına gelmiştir. İnsanlığın önünde iki yol durmaktadır:

1-) Paranoyak sembollerle kurgulanmış, yapay değerler üzerine kurulu, algı ve inançla oluşturulmuş, insan emeğinin, duygusunun ve doğanın sömürüsüne dayalı, azınlığın mutlu olduğu bir “yapay yaşam” yolu: 2-) Ya da somut gerçeklik ve nesnellik üzerine kurulu akıl, bilim ve ahlakla oluşturulmuş, çoğunluğun mutlu olduğu, paylaşım temelli “gerçek yaşam” yolu.

İnsanlığın “gerçek yaşam” yolunun önünü her fırsatta kesen ve onu kendi denetimindeki kurgulanmış bir yaşama mahkûm eden sömürgeci egemen güçlerin, yerel ve küresel düzeyde alışkanlıklarını sürdürmesi ve yaşanmakta olan bu ortamı kendileri için yeni bir fırsata çevirmeleri, kumanda edebilecekleri yeni küresel kurum ve kurallar ihdas etmeleri beklenen bir olasılıktır. 1. Dünya Savaşı sonrası kurulan Miletler Cemiyeti’nin, 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Gümrük İşbirliği Konseyi’nin, Bretton Woods Antlaşması’nın, Dünya Bankası’nın, IMF’nin GATT Antlaşması ve Dünya Ticaret Örgütü gibi yapılanmaların bugün insanlığın içinde bulunduğu durumdaki rolleri yeniden irdelenmelidir. Benzer yapılanmaların tekrarına direnmek insanlığın bir onur ve olgunluk sınavı olacaktır.

PARA MÜCADELENİN NERESİNDE

Bu noktada, şu soru da önem kazanmaktadır. Nerede ise bütün dünya ekonomisinin kilitlendiği, devletlerin kapalı ekonomiye geçtiği bir ortamda merkez bankalarının tamamının para basmaya başlaması hangi sebeple ortaya çıkmıştır, amaçları nedir ve ne gibi sonuçları olacaktır?

İronik bir şekilde insanlığın önüne gelen para-virüs ilişkisi; dünyadaki ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel yapılanmanın baştan sona sorgulanmasını, yenilenmesini zorunlu hale getiren sarmal bir tablo yaratmıştır.

Dünya devletleri halklarını paraya boğarak bu salgının dayattığı ekonomik ve sosyal sorunları, yıkımları önleyebilir mi? Üretimin, çalışmanın, mal ve hizmet akışının mümkün olmadığı bir yerde paranın soba tutuşturmak kadar bir işlevi olduğunu 2. Dünya Savaşının yıkımına uğrayan ülkelerde bir ekmek için bir el arabası para verildiğini biliyoruz. Herhalde fırıncılar da fırınlarını yakmakta kullanıyorlardı o boyalı kâğıtları. İnsanlık, parayı para yapanın emek ve üretim olduğunu bu sefer anlayabilecek mi?

Merkez bankaları ve para, ekonominin kesintisiz güç kaynağı değildir. Ekonominin kesintisiz güç kaynağı üretimdir. Mal ve hizmet üretimi olmadan paranın ekonomik bir işlevi olabilir mi? Asıl olan mal ve hizmet üretimidir.

DOLARA BAĞIMLILIĞIN SONUCU

Ancak bu genellemenin bir tek istisnası vardır. ABD ekonomisinin ve emperyalist-finans kapitalin kesintisiz güç kaynağı ABD Merkez Bankası ve onun bastığı Amerikan dolarıdır. 1946’da yürürlüğe giren Uluslararası Bretton Woods Antlaşması ile doların dünyanın her yerinde mal ve hizmete dönüşen sihirli bir güç olduğu kabul edilmiştir. Üzerine ”In God We Trust” “Tanrıya Güveniyoruz” sloganı kazınan 6 centlik boyalı kâğıt parçası dünyanın her yerinde 100 dolarlık mal ve hizmete dönüşen kutsanmış bir değer haline getirilmiştir. Dolara atfedilen bu güç, rezerv para statüsü, dünya ticaretini ve ekonomilerini dolara bağımlı hale getirmiştir. Dünya ticareti arttıkça dolara bağımlılık artacaktır. Bu sebeple,1944 sonrası bütün uluslararası yapılanmalarda dünya ticaret hacmini artırıcı “Ulusal Yeterlilik” yerine ithalat ve ihracatı artırıcı, gümrük duvarlarını kaldıran antlaşmalar ve kurumlar devreye sokulmuştur.

1949 GATT Antlaşması ve devamında Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi yapılarla dünyada mal ve hizmet dönüşümünü hızlandıran dolara bağlı bir sistem yaratıldı. Bu sayede dünyadaki emeğin, doğal kaynakların ve üretimin kutsanmış olan bir kağıt parçası ile emperyalist sistemin hizmetine girdiği “Küresel ekonomi” yaratıldı.

Bu konularla ilgilenen uzmanlar, ABD Merkez Bankası FED’in son yıllarda dünya piyasalarına sürdüğü dolarla ilgili bilgilere gizlilik getirdiğini söylüyor. Ancak 80 trilyon dolar büyüklüğündeki dünya ekonomisinde 20 trilyon dolarlık paya sahip olan ABD’nin ABD dışındaki bilinen parası, 35 trilyonu devletlerin merkez bankası kasalarında geri kalanı şahıs ve şirketlerin hesabında toplam 55 trilyon dolar civarında. Dışarıdaki dolarlar ile dünyadaki herkes ABD’den mal ve hizmet almaya kalksa Amerika kendisi yemeden içmeden 3 yıl ürettikleri ile ancak karşılayabilecek. Ülkelerin ve insanların ekonomik sistemde kayıtlı dünya genelindeki borç miktarı 280 trilyon dolar, dünyadaki “Türev İşlemler” olarak bilinen “Vadeli İşlem Piyasalarında” ve Uluslararası Fonlarda 700 trilyon dolar hacimlerden bahsediliyor. Bu dudak uçuklatan rakamlar dünyadaki soygun ve sömürünün boyutlarını görmemize yeterli.

DOLAR SALTANATININ SONU

ABD yönetimi bu kriz ortamında 1,5 trilyon dolar piyasaya süreceğini açıklamış durumda. Bunun anlamı, dünyanın bir o kadar daha soyulması demektir.

İnsanlığın karşılaştığı bu onur ve olgunluk sınavına katkı sunacak herkesin ortak bir çabaya yönelmesi gerekmektedir. Dünyada küresel soygun düzeninin yıkılması ve “Ulusal Yeterlilik” kavramının bütün milletler için gerekliliği daha mütevazı bir insan yaşamının temellerini atacaktır.

Dünya bu düzenden kurtulma şansını yakalamıştır. Doların dünya parası olmaktan çıkartılmasının yolları bulunmalıdır. Bunun için, bir araya gelebilecek ülkelerin aralarındaki uluslararası işlemlerde mevcut dolar kurunu sabitleyip bundan sonra aralarındaki işlemleri bu sabit kur üzerinden oluşmuş çapraz kurları esas alarak kendi paraları ile yapmaları dolara olan talebi zamanla ortadan kaldıracaktır. Bütün dünyada sanal ve atfedilmiş değerler üzerine kurulmuş olan mevcut ekonomik sistem yerine, arkasında gerçek üretimin olduğu bir ekonomik düzene geçmek için tek yol dolarizasyondan kurtulmaktır.

ULUSAL YETERLİLİK

Ülkemiz için de başta gıda, ilaç ve savunma sektörleri olmak üzere “Ulusal Yeterlilik” ilkesi hedeflenmeli ve bu alanlarda doğrudan doğruya üreticiyi teşvik edici sistemler kurulmalıdır.

İthalat ve ihracat odaklı hedefler yerine ülke ihtiyaçlarına dönük, ülke kaynaklarının değerlendirilmesini amaçlayan, akıl ve bilimin rehberliğinde, popülizmden uzak uygulamalara ihtiyaç vardır. Yeni Uluslararası yapılanma girişimleri dikkatle izlenmeli, “Ulusal Yeterlilik” ilkesine aykırı hiçbir angajmana taraf olunmamalıdır.

İNSANDAN KAÇARSAK

İnsanın -başta en yakınları olmak üzere- insandan kaçar hale geldiği, her tür nesneye temastan korktuğu bu ortamın, uzunca sürmesi halinde, tüm alışveriş ve para kullanımının dijital ortama kayması, dijital paranın hakim olduğu bir ekonomik yapının öne çıkması e insan yerine yapay zekalı robotların ürettiği, insan eli değmeyen hijyenik yiyeceklerin, giyeceklerin tek seçenek haline geldiği bir ortama dönüşmesi ve dünya ekonomisinin yeniden gizli ve gizemli ellerde kalması olasılığı da uzmanlarınca irdelenmelidir.

Son Dakika Haberleri