Pazırık halısı
Pazırık, Rusya Federasyonu’nun Yüksek Altay eyaletinin doğu bölümü’nde bulunan ve içerisinde, Türkçe “kurgan” ismiyle ifade edilen ve çoğunda toprak altında defin odası veya odaların bulunduğu mezarlardan 40 kadarının yer aldığı bir coğrafi alanın ismidir. Söz konusu bölgede bulunan ilk sekiz kurgan, S.I.Rudenko ve M.P. Gryaznov adlı Rus Arkeologları tarafından yapılan arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Pazırık halısı olarak anılan halı ise, bu mezarlardan kazısı 1949 yılında yapılmış olan 5 numaralı kurganın içerisinde ve suni yığma taş tepenin kuzey tarafındaki atların gömülü olduğu bölmede bulunmuştur.Bu halıya benzer teknikte dokunmuş bazı küçük halı parçaları da diğer kurganlar içinde elde edilmekle beraber (Başadar kurganında bulunan parça daha eski ve daha sık düğümlüdür) bunlar Pazırık halısı olarak adlandırılan 5. Kurgandaki halı gibi bütün veya bütüne yakın durumda ele geçmedikleri için pek önemli değildirler. Asya Hunlarına ait olan Noın Ula kurganlarından çıkan küçük halı parçaları da Pazırık halısı kadar önemli değildir.
Pazırık halısı birçok araştırmacının katıldığı görüşe göre düğümlü halıdır ve düğümlü halıların bütüne yakın şekilde ele geçen dünyadaki en eski örneğidir. Ayrıca sanat ve ikonografi açısından da hatırı sayılır bir değerdedir. Böylece bu değerli halı belki de bu yüzden çeşitli toplumlar tarafından sahiplenilmiş ve kendi kültürlerinin başlangıç çağlarının bir sanatsal üretimi olarak takdim edilmeye çalışılmıştır.
Bizim ve bir kısım araştırmacıların görüşüne göre bu halı bir Türk Halısıdır. Türklerin M.Ö. 5-3. Yüzyıllar arasında Altay bölgesinde yaşayan atalarına ait bir eserdir. Dolayısıyla bize göre Altay bölgesindeki Pazırık kurganları ve daha sonra Ukok bölgesinde Natalya Polosmak ve başka bazı arkeologların ortaya çıkardığı benzer özelliklere sahip kurganlar, söylediğimiz çağlarda ilgili bölgelerde yaşayan Türk toplululuklarına aittir. S. I. Rudenko, M.P. Gryaznov ve birçok batılı araştırmacı Pazırık kurganlarını İskit sanatı ve kültürü içerisine dahil olarak görmüşler ve İskitleri (Sakaları) bir Hind-Avrupa kavmi olarak takdim etmeye çalışmışlardır. Bizim ve başka birçok araştırmacının görüşü ise İskitlerin (en azından İç Asya ve Orta Asya Bölgesinde bulunduğu var sayılan İskitlerin) Türk oldukları yolundadır.
PAZIRIK KÜLTÜRÜ TÜRKLERİN ATALARININ
Natalya Polosmak ve ekibinin kazıları ile Ukok platosu kurganlarının ortaya çıkarılmasından sonra, bu platodaki mezarların Pazırık kurganları ile benzerliklerden dolayı özel bir kültürün söz konusu olduğu iddia edilerek “Pazırık Kültürü” şeklinde bir adlandırma ortaya çıkarılmıştır ki bu şekilde suni olarak adlandırılan ve varsayılan bu kültür de Türklerin atalarına ait olarak kabul edilmelidir.
Pazırık kurganlarında C 14 metodu ile yapılan tarihlendirmeler ve sanat üsluplarına göre yapılan değerlendirmeler daha çok M.Ö. Dördüncü ve üçüncü yüzyıllara işaret ediyor. Eski Çin Hanedan tarihleri bu bölge ve civarinda Türklerin atalarından Ting-Ling olarak adlandırılan topluluklar ve bizim Türk olarak nitelediğimiz başka boylar ile Hunların atalarının bulunduğunu söylüyor. Biz de hangi Türk topluluğu olduğunu net olarak belirleyememekle birlikte Pazırık kurganları ve dolayısıyla halının Türklere ait olduğunu ifade ediyoruz.
TEKNİK, KOMPOSİZYON, İKONOGRAFİK VE İKONOLOJİK ÖZELLİKLERİ TÜRK
Yabancı araştırmacılar kurganların daha çok İskitlere ait olduğunu kabul etmekle beraber, halının ithal olduğu yönünde de görüş bildiriyorlar. Bu bakımdan onu İran veya Ermeni sanatına ait olarak kabul edenler de var; ancak halı hem teknik hem kompozisyon ve üslup açısından ayrıca ikonografik ve ikonolojik açılardan da Türk Sanat ve kültürünün özelliklerini göstermektedir.
1.89 X 2.00 m boyutlarında olan halının düğüm tekniğinin “Türk” düğümü (veya Gördes düğümü, halının cm karesinde 36 düğüm vardır) denilen teknik olduğu genel kabul gören bir husustur. Kullanılan renkler arasında özellikle kırmızı rengi Türk sanatının belirleyici rengidir (halıdaki diğer renkler altın-güneş sarısı ve mavi). Türklerin bütün çağları boyunca hayvan yetiştirici bir topluluk olarak Sanat Tarihine en büyük katkılarından biri halı ve diğer türden dokumalar olmuştur.
SEYREDENE GÖRE TASARLAMAK TÜRK SANATI ÖZELLİĞİ
Kare şeklinde olan çok ince iyi yünden yapılmış halı muhtemelen eyer üstüne konulmak için üretilmiştir.Halının dört bir tarafından bakıldığında motifler veya insan ve hayvan figürleri seyredenin tam karşısına gelmektedir. Eseri veya tasviri seyredene göre tasarlamak Türk Sanatı’nın özelliklerindendir.
Bazı araştırmacılar merkezindeki 24 kareden dolayı bunun bir oyun halısı olabileceğini de iddia etmişlerdir.Halının göbek kısmını oluşturan 24 kare içinde bulunan motif ilginç ve önemlidir. Genel görünüşü ile Türk damgalarına benzeyen bu şekil zoomorfik özellikleriyle bir stilize yırtıcı kuşa, bitkisel özellikleriyle bir lotus çiçeğine de benzer. Şekil veya motif Türk Kozmolojik sisteminde ve evren/dünya tasavvurunda çok önemli yer tutan “Dört Ana Yön” ve “ara yönlere” göre tasvir edilmiştir.
Bahsedilen motifi “Hun gülü”, “Hun gölü” gibi isimlerle adlandıran ve hatta 24 kare içinde olmasını “24 Oğuz boyu” na bağlayan araştırmacılar olmuşsa da bu adlandırma ve varsayımın doğru olduğunu düşünmüyoruz. Söz konusu motiflerin benzerleri başka sanatlarda görülürse de Türk Sanatı’nın da İslâm dönemi dahil her evresinde ve her türden malzeme üzerinde çok yakın benzerlerinin yapıldığını kaydedelim.
Halının göbek kısmının etrafı, halıda “su” diye de ifade edilen bordürlerle (toplam 5 bordür) çevrilidir. Bu bordürlerin kimisi dar kimisi de daha geniştir. Bunlardan ikisinde (en içte ve en dışta) grifon denilen mitolojik varlığı ifade eden tasvirler Türk Sanatı’nda M.Ö. ‘ ki devirlerden Türk İslâm dönemine kadar (Türk Hayvan Üslubu’na uygun olarak) çeşitli sanat eserlerinde görülür. Geniş bordürlerden birinde yer alan geyik tasvirleri Nejat Diyarbekirli’ye göre İç Asya (Altay) bölgesine özgü bir geyiktir ve bu durumda halı ithal bir halı olamaz. Üzerinde en çok tartışılan tasvirler ise geniş bordürlerden birindeki (en dıştaki geniş bordür) süvari figürleridir. Yabancı araştırmacılar bunun İran’ın Persepolis sarayındaki insan figürlerine benzediğini ileri sürerlerse de söz konusu İran kabartmalarında gösterilen süvarilerin Pers kralı Dârâ (M.Ö.520-485)’ya gelen yabancı elçileri tasvir ettiği anlaşıldığından, bahsedilen benzerliğin normal olduğu sonucuna varılabilir. Zaten süvarinin atı üzerindeki eyer örtüsü, Türk ve Hun mezarlarından başka benzerleri de çıkan bölgede dokunmuş eyer örtülerindendir. Ayrıca süvari o dönem Türkleri gibi çizme ve pantolon giymektedir. Başlığının benzerleri ise bölge insanlarının kullandığı eşyalar olarak yine kazılardan bulunmuştur. Süvari atlarının başlarındaki başlık veya sorguçlar burada daha çok sembolik olmasına karşın, daha sonra Türklerde atların korunması maksadıyla geliştirilen başlık ve zırhlara dönüşecektir. Atın kuyruğunun düğümlü olması bazı eski kavimlerde de görülmekle birlikte, Türklerde de M.Ö. ki devirlerden günümüze kadar gelen bir yas ve yiğitlik işaretidir. Kurganlarda ölüye eşlik eden atların kuyrukları da düğümlenmiş, örülmüş veya kesilmiştir.
TÜRKİYE'DE İLK SÖZ EDEN SANAT TARİHÇİLERİ
Pazırırık halısından Türkiye’de ilk söz edenler sanat tarihçileri olmuştur. Bunlardan ikisi Emel Esin ve Nejat Diyarbekirli’dir. Prof. Nejat Diyarbekirli’nin eski öğrencisi olarak biz de ''Erken Devir Türk Sanatı'' adlı kitabımızda, Pazırık halısını bir Türk halısı olarak değerlendirdik. Ayrıca özellikle yine hocalarımızdan Oktay Aslanapa, Şerare Yetkin de çalışmalarında bu halının Türklere ait olduğunu ifade etmeye ve ispatlamaya çalışmışlardır. Türkiye’de halı üzerinde kitap boyutunda ilk çalışma ise Fuat Tekçe tarafından kaleme alınmış ve son zamanlarda Azerbaycan Türklerinden bir araştırmacı da bu konuda kapsamlı bir kitap yayınlamış ve halıyı Türk kültürü ve sanatı açısından değerlendirmişlerdir. Bütün bunlarla birlikte Pazırırk Halısı’nın üzerinde kitap veya makale boyutunda çalışmaların devam etmesi de gerekmektedir.
Sonuç olarak; Dünyanın bütüne yakın ele geçmiş, bilinen en eski halısı olan ve sanatsal değeri de bir hayli yüksek olan Pazırık halısı, M.Ö. 4-3. Yüzyıllarda Altay bölgesinde yaşayan (çağdaş Türklerin ataları) Türkler tarafından dokunmuş ve yine o dönem Türklerine ait bir kurgana ölüye eşlik etmek üzere yerleştirilen at kadavraları ile birlikte gömülmüş, üzerinde özenle durulması gereken önemli bir sanat eseridir.
*Sanat Tarihçisi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü (E.) Öğretim Üyesi