Planlanmış terör eylemleri ABD ulusal politikasının aracı
İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş'ın ortasında, Amerikan istihbarat ve güvenlik kurumları, güç dengesini kendi lehlerine çevirmek maksadıyla düşman ülkelerin önemli siyasi ve askeri isimlerine suikast düzenlediler. Bu tür eylemler hâlâ ABD hükümetinin gündeminde yer alıyor
Terör kelimesi, korkutma anlamına gelen Latince “Terrere” kelimesinden gelmektedir. Bu kelime ilk defa Dictionnarire de l’Academie Française’nin 1789 yılında yayınlanan ekinde rastlanmaktadır. Bu sözlükte terörizm "terör sistemi veya rejimi" olarak geçmektedir.
Fransız "Petit Robert" sözlüğü terörizmi şöyle tanımlıyor:
1-Siyasi bir amaç doğrultusunda sürekli şiddet eylemi kullanma.
2-Hoşgörüsüzlükten kaynaklanan davranışlar ile korku salma.
Siyasi terimler sözlüğü Dalloz'da terörizm, bireylerin veya örgütlü azınlıkların, bir hükümetten bağımsızlık kazanmak, iktidardaki rejimi devirmek ve belirli yönlere karşı mücadele etmek gibi amaçlara ulaşmak için kişilere, varlıklara ve kurumlara karşı uygulanan ve şiddet içeren siyasi eylemi olarak belirtiliyor.
SEÇİLMİŞ HEDEFLERE SUİKASTLAR
ABD Genelkurmay Başkanlığı ve Savunma Bakanlığı'nın askeri terimler sözlüğünde terörizm şu şekilde tanımlanır:
"Genellikle siyasal, dini veya ideolojik hedefler doğrultusunda hükümetleri veya toplulukları baskı altına almak veya korkutmak için yasa dışı şiddetin düzenli olarak kullanılması."
Günümüz dünyasında terör konusuna farklı yaklaşımlar ve hatta çifte standartlı yaklaşımlar, iç ve dış siyasi koşulların bir fonksiyonu haline gelse de, terörizmin yıkıcı ve olumsuz etkileri herkesçe bilinmektedir. Amerika Birleşik Devletleri dahil dünyadaki bazı ülkeler kendi maslahatları ve çıkarları ve durumlarına bağlı olarak terörün ya destekçisi, ya muhalifi ya da mağduru olmuşlardır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş'ın ortasında, Amerikan istihbarat ve güvenlik kurumları, güç dengesini kendi lehlerine çevirmek maksadıyla düşman ülkelerin önemli siyasi ve askeri isimlerine suikast düzenlediler. Bu tür eylemler hâlâ ABD hükümetinin gündeminde yer alıyor.
1960'lı ve 70'li yıllarda CIA tarafından işlenen suikastların artması, Kongre'nin bu teşkilatı dizginlemek için harekete geçmesine neden oldu. New York Times gazetesinde yayınlanan bir raporda, CIA'nın dünyadaki siyasi liderlere yönelik uyguladığı bombalama eylemi, darbe, işkence ve suikast planları ifşa edildi. Bu raporun yayınlanması, CIA'nın illegal eylemlerine karşı tepkiyi artırdı ve 1975'te Senato'da "Kilise Komitesi" olarak adlandırılan özel bir komite kurularak Amerikan istihbarat ve güvenlik teşkilatlarının faaliyetleri hakkında soruşturma başlatıldı. Yabancı liderlere yönelik suikastlar üzerine yapılan soruşturma sonunda Gerald Ford (dönemin ABD başkanı) suikastın ülkenin dış politikasında bir araç olarak kullanılmasını yasakladı. Eski başkan Gerald Ford'un talimatına göre ABD hükümetinde görev yapan herhangi bir kişi, yabancı bir ülke yöneticisinin yaşamına yönelik bir girişime katılmamalıydı. Bu yasağı daha da genişleten eski başkan Reagan'ın imzaladığı kararnamede her türlü suikast yasaklandı. Ancak bu yasak uzun sürmedi ve o yıldan itibaren ABD, hasım ülkelerdeki siyasi yöneticileri ve etkili kişileri ortadan kaldırmak için defalarca terör aracını kullandı.
SON ÖRNEK: SÜLEYMANİ
Bunun son örneği General Kasım Süleymani'nin 3 Ocak 2020'de planlı suikast sonucu katledilmesidir. Bu eylem Amerikan tek taraflılığının açık bir örneğidir. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın doğrudan emriyle ve önceden planlanarak terörle mücadele iddiasıyla gerçekleştirilen bu eylem farklı açılardan incelenebilir.
Yıllardır kendi terörizm yorumunu uluslararası topluma empoze eden ve ABD'yi terörle mücadelede lider ülke olarak göstermeye çalışan Washington yönetimi, uluslararası hukuk kurallarını tek taraflı ve çıkarlarını gözetecek şekilde yorumlamakta ve uygulamaktadır. Washington'a göre Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarları uluslararası toplumun çıkarlarından önce gelir.
Güç kullanma yasağı uluslararası hukuk sistemi tarafından kabul edilmiş ve vurgulanmıştır. Çağdaş uluslararası hukukta bu ilkenin temeli uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasıdır. Bu kavram, savaş, işgal, saldırı ve silahlı faaliyetler için geçerlidir ve herhangi bir devletin başka bir devletin egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve siyasi bağımsızlığını hedef alan her türlü güç kullanımı yasaklanmıştır.
DOĞRUDAN GÜÇ KULLANMAK
Hukuku uygulamak yerine doğrudan güç kullanma, isyan ve gövde gösterisinden başka bir sonuç vermeyecektir. Güç kullanımı hukukun yerine geçerse uluslararası toplumu geriye götürecek, uzun yıllar verilen çaba ve emeğinin meyvelerini yok edecektir.
ABD'nin bir yandan dünya düzeninden kendisini sorumlu tutması ve bir ülkedeki insan hakları ihlallerinden terör üslerinin varlığına veya demokrasiden yoksun olmasına kadar her şeyi kendi endişesi olarak görmesi, diğer yandan dünya düzenleyicisi olarak, dünyanın önde gelen politik ve askeri şahsiyetlerini suikast düzenleyerek öldürmesi, uluslararası hukukun bir kenara itilmesine ve gücün uluslararası ilişkilere hakim olmasına neden olmaktadır.
Uluslararası hukuka meydan okuyan bu soruna karşı mücadelede en önemli strateji, uluslararası hukukun evrensellik ilkesine vurgu yapmanın yanısıra bölgeselciliğin güçlendirilmesi ve küreselleşme sürecinde çok taraflılığa öncelik verilmesidir.
İran İslam Cumhuriyeti'nin önde gelen askeri komutanı General Kasım Süleymani, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın doğrudan emriyle Irak topraklarında düzenlenen suikast sonucu şehit düştü. Bu acı olay, Amerika Birleşik Devletleri'nin pervasızca uluslararası hukuk ve uluslararası topluma karşı hareket ettiğinin bir göstergesidir. General Süleymani'nin şehit edilişi ABD’nin devlet terörü olduğunun açık bir göstergesidir. Bu terör eylemi bir hükümetin sadece desteği ile değil, aynı zamanda işbirliği ile gerçekleşmiştir. Uzun yıllar Irak ve Suriye'de terörle mücadelenin ön saflarında yer alan General Kasım Süleymani'nin katledilmesine karşı etkili bir yanıt verilmemesi halinde gelecekte herhangi bir ülkenin askeri yetkilileri için tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilecektir. İran İslam Cumhuriyeti ve diğer ülkeler bu önemli noktaya dikkat etmelidir.