Polonez direnişinde 114 gün geride kaldı: Evleri de yürekleri kadar sıcak
Polonez iş yerinde çalışırken sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan çoğu kadın 146 işçinin evlerine konuk olduk, çaylar içildi, sohbetler edildi.
İstanbul Çatalca’da kurulu Ürdün sermayeli Polonez iş yerinde çalışırken sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan çoğu kadın 146 işçinin emek ve hak mücadelesinde 114 gün geride kaldı. Geçen pazar günü aylardır yorulmadan mücadele eden işçilerin evlerine konuk olduk, çaylar içildi, sohbetler edildi. Yürekleri kadar sıcak evlerde ısındık, adeta bayram ziyaretinde gibi hissettik.
‘SENDİKA GELİNCE DEĞİŞİM OLACAĞINI BİLİYORDUK’
Vatan Partisi İstanbul Öncü Kadın Başkanı, bir diğer ifadeyle Polonez işçilerinin “anası” Zeynep Ses, Vatan Partisi İstanbul İşçi Sendika Bürosu Başkan Yardımcısı Songül Çağlar ve Üsküdar İlçe Başkanı Nuray Kaya da ziyaretteydi. İlk durağımız, Sevilay Yıldırım’ın evi. Yıldırım, bizi öyle bir heyecanla karşıladı ki, mahcup olduk. Üç kız kardeşler, Sevilay da çok erken yaşlarda çalışmaya başlamış, neredeyse 15 senedir de Polonez’de çalışıyordu.
Bize kendi hikayesini anlattı. Ne fazla mesai, ne pazar izni, asgari ücret bile hayal! Sevilay’a sendikaya nasıl üye olduklarını sorduk: “Sendika içeri girdiğinde her şeyin değişeceğini biliyorduk. Bordromuz olacak, izinlerimiz belli olacak, angaryamız olmayacak, daha mutlu daha güzel çalışacağız. Bu yüzden sendikaya çok hızlı şekilde üye olduk hepimiz. Bir gecede üye olduk. Sonu ne olur diye düşünmedik bile.”
‘KAZANACAĞIZ’
İkinci durağımız engelli kadrosunda çalışırken işten çıkarılan Yusuf Batak’ın yanı oldu. Yusuf Batak, sendika yeleğiyle karşıladı bizi. Mağduriyetlerini anlattı, şeker hastası, 3 çocuk babası. İzinden dönünce 3 yıldır çalıştığı fabrikadan gece telefonuna gelen bir mesajla çıkarıldı. Polonez’de kar kış dinlememişler, üç kişi de olsa fabrikayı çalıştırmışlar. “Biz hakkımız neyse onu istiyoruz, sendikamızla yeniden fabrikamızda çalışmak istiyoruz. İçeri girip de kavga edecek halimiz yok.” diyor. Batak, çok umutlu, azimli, mücadele inancı çok yüksek. “Ya kazanacağız ya kazanacağız!” dedi başka bir şey demedi. Ayrılırken bizi sloganla uğurlamayı da unutmadı: “Polonez işçisi kazanacak!”
‘ÜRETMEK İSTİYORUZ İŞİMİZİ SEVİYORUZ’
Emre Yeni’nin evi de üçüncü uğrak noktamız oldu. Emre Yeni’nin hikayesi de farklı. İki kızı var, biri lisede diğeri üniversiteli; eşi de en büyük destekçisi. Yeni’nin büyük kızı, üniversite başlamadan önce masraflarını çıkarmak için Polonez’de çalışmaya başladı. Polonez işvereni ise iki gün sonra gencecik bir kız öğrenciyi Kod-46 ile çıkaracak kadar büyük bir acımasızlığa imza attı. Neyse ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetimlerinde işverenin sendikal nedenlerle işten çıkarma yaptığı tespit edildi ve tüm işçilerin işten çıkış kodu değiştirildi. Emre Yeni, mücadelenin ilk günlerinden beri en önde. Kendilerine yapılan haksızlığa karşı yüreği öyle köpürüyor ki gözlerinden anlıyorsunuz. Yeni’nin ciğerleri direniş alanının bazı olumsuz şartlarından, biber gazlarından etkilenmiş; doktor dinlen demiş, kendi evde yüreği arkadaşlarının yanında. Yeni, “Biz üretmek istiyoruz, fabrikamızı seviyoruz, işimizi seviyoruz, birbirimizi seviyoruz, aile gibiyiz biz.” dedi. Sendikalarına teşekkür etti, “Bizi hiç yalnız bırakmadılar.” diye ekledi. Biz ondan güç aldık, o da bizden; oradan ayrıldık.
TÜM AİLEDEN DESTEK
Son ziyaretimiz Nermin Yılmaz’ın evine oldu. Yılmaz’ın öyle geniş, sevgi dolu bir ailesi var ki! Evde yine Polonez’de işten çıkarılan genç işçilerden Sevcan Ülkü de vardı; hem iş arkadaşları hem komşular. Ülkü diyor ki “Bu yaşta böyle bir süreç yaşayacağımı hiç düşünmezdim.”
Nermin ablamızın oğlu kahvelerimizi pişirdi; muhabbet başladı. Eşi yıllar önce geçirdiği bir hastalık nedeniyle artık çalışamayacağı için Nermin ablamız kolları sıvamış, fabrikaya işe koşmuş. Önceden çiftçilik yapıyorlarmış. O işe girince yıllarca ailece bir gün pazar kahvaltısı edememişler, 13 yıl anneyi beklemekle geçmiş. Sendika fikri oluşunca Nermin Yılmaz “Ben bir eşimle konuşayım.” demiş. Sonra en büyük destek de ondan gelmiş: “Bir an bile düşünme.”