26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Portakal kabukları delisi

Sürekli Portakal Kabukları Lokman Kurucu’nun beşinci şiir kitabı…

Portakal kabukları delisi
A+ A-
HALİT PAYZA

 Kurucu ya deli ya şair! Kitabın prologu köleyken özgürlüğüne kavuşan bir adamın oğlu, kendisi özgür doğmuş olan Quintus Horatius Flaccus’un şenlikler için yazdığı mizah metninden: “Aut insanit homo aut versus facit / İnsan ya delirir ya da şiir yazar.” Orta çağda şairler deli olarak görülüyor. Hem bir yergi hem bir yüceltme. Bu öyle bir delilik ki tehlikeli değil tanrılar tarafından talihli, nesnelere nüfuz edebilen, gerçekliği daha fazla hissedebilen, sıradan olmayan…

Sürekli Portakal Kabukları bir iç hesaplaşma. Delilikle şairliğin hesaplaşması… Lokman Kurucu deliliğin karşısına şiiri koyuyor, şair olarak deliğin karşısında duruyor. Şair ya şiiri yeğleyecek ya deliliği. Ne var ki günümüz kavramları içinde delilik, Ortaçağın naif tanımından uzakta. Artık Yeniçağda delik için yüceltme yok, Tanrılar, delilere talih bahşetmiyor ve delilik gerçeklikten olabildiğince ayrışıyor. Kurucu bu çağda da deliliği Ortaçağdaki ontolojik yapısı içine oturtmaya çalışıyor. Kurucu’nun içindeki çocuk isyan ediyor, “ben bu odaları sevmiyorum” sıkışmışlık, özgürlükten yoksun bırakılmışlığın odalarına sığamıyor şair dışarı çıkmak istiyor. Ne var ki sokaklar da içine sığılmayan odalar kadar, çıkılmak istenilen sokaklar da yapaylığa, çürütülmüşlüğe bulanmış durumda şair için söylenebilecek tek şey yine sevgisizlik üzerine: “ben bu sokakları sevmiyorum.”

Portakal kabukları delisi - Resim : 1

SEVMEK, GÜLMEK, AĞLAMAK

Sokaktakiler de bu çürümüşlüğün, boş vermişliğin bilincinde değiller ve kıyasıya bir boş vermişlikle, bana necilikle kendilerine yabancılaşmışlar, kirli bir çağda aynı kire batmışlar. Artık çamurdan çıkmak, kirden arınmak istemiyor: ‘sevmiyorlar / gülmüyorlar / ağlamıyorlar’

Sevmek, gülmek, ağlamak bilinçle edinilmiş tepki biçimleri. Günümüz insanı derin düşüncelere dalmaktan, uzun süreli düşünmekten kaçınıyor. Verili olanı kabulle yetiniyor ve kendiliğinden verili olanla yetiniyor.

Kurucu, portakalı değil kabuklarını görenleri “fos” ve “fıs” olarak değerlendiriyor: ‘sürekli portakal kabukları süpürüyorlar / sürekli portakal kabukları / sürekli portakal / sürekli port / sürekli port / sürekli port port / port / püfff / fısssss”

Kurucu ‘Sürekli Portakal Kabukları’nda şairliği ya da deliliği, ya da deliliğe karşı şiiri, William Blake ile özdeşleştiriyor. Blake yaşamı boyunca şiirleri ve çizdiği resimlerle tanınmadı, yok sayıldı. Kişisel görüşleri yüzünden çağdaşları tarafından deli olarak nitelendirildi. İncil’e saygılı, İngiltere kilisesine karşıydı.Mezarı bile bilinmeyen Blake için William Rosetti, onu ‘şanlı bilgin’, ‘çağdaşlarıyla aynı kefeye konulmamış’ ardından gelenler için ‘yeri doldurulmamış’ olarak niteler. Blake, Dente üzerine yazdığı çalışmayı bir kenara bırakıp, eşine döner, Eşi Catherine’i melek gibi görür, portresini çizmeye koyulur, portreyi bitirir ve o akşam yaşamını yitirir.

Kurucu da Blake gibi şiirlerini oturttuğu düzlemi cehennem olarak görür. Sokak çocukları cennetten kovulmuştur ve paylarına cehennem düşmüştür. Onların cehennemi teolojik olan değil yeryüzündedir. Blake Cennetle Cehennemin Evliliği şiirinde Platon’un mağara alegorisine gönderme yapar: ‘Eğer algının kapıları temizlenseydi her şey insana olduğu gibi görünürdü, sonsuz. / Çünkü insan kendisini kapattı, ta ki tüm şeyleri mağarasındaki dar çatlaklardan görene dek.’ Kurucu da platonun mağarısını gölgeler dışında görür ve odaları, sokakları, kentleri, evreni sevimsiz kılar. Blake gibi insan algı kapılarını kapatmışsa gerçeği algılayamaz, olduğu gibi göremez. Sorun algı kapılarının açık tutulmasıdır. Kitaba adını veren şiirde Kurucu da benzer şeyler yazar: “sonra ben, hatırla / ben de blake okurum ne var / sonra benim ruhum beyazdır / ve sabah cinnet serin uçar / kediler gergin, kesilme saatleri / bir kar yağmış / merhamet donmuş /ben sigara içerim / ben blake okurum / delik deşik ve birden / bir çocuk duvara çarpar hatırla / ağzı kanar ve hiçbir şey olmamış gibi kalkar / kahraman / kan ve kahraman/ …/ Unuttun mu / beni siyah sokaklara / boyadığın günleri” Lokman Kurucu Sürekli Portakal Kabukları’nda şiirle delilik arasında sarkaçlı bir saatin sarkacı gibi salınıyor.

Son Dakika Haberleri