Posta memurluğundan devrim önderliğine: Talât Paşa
'Beni bir gün vuracaklar. Alnımdan kan akacak, yere serileceğim. Rahat yatağımda ölmek bana nasip olmayacak. Buna şimdiden kendini alıştır. Ama ziyanı yok. Varsın vursunlar. Vatan benim ölümümle bir şey kaybedecek değildir. Bir Talât gider, bin Talât yetişir'
Talât Paşa, 15 Mart 1921 günü, Ermeni bir katil Soğomon Tehliryan tarafından, Berlin’de evinin bulunduğu sokakta vurularak şehit ediliyor. Paşa, çoğu zaman yaptığı gibi tek başına korumasız yürüyor. Eşine böyle acı bir sonun olabileceğini çok önceden söylemiş:
“Beni bir gün vuracaklar. Alnımdan kan akacak, yere serileceğim. Rahat yatağımda ölmek bana nasip olmayacak. Buna şimdiden kendini alıştır. Ama ziyanı yok. Varsın vursunlar. Vatan benim ölümümle bir şey kaybedecek değildir. Bir Talat gider, bin Talat yetişir.”
Çevredekiler tarafından suçüstü yakalanan katil yargılanıyor. Alman yetkili makamlarının katilin cezasını mutlaka göreceğini söyleyen demeçlerine karşın, Türklerin gösterdiği savunma tanıkları dahi dinlenmeden –“Ermeni kurtuluş hareketinin” bir gösteri alanına dönüştürülen– mahkemede katil beraat ettiriliyor. Katilin İngilizler tarafından Berlin’e gönderildiği, onlardan talimat ve para aldığını polise itiraf ettiği, Ankara’da bir Amerikan ajansına atfen duyuruluyor.
Paşa’nın katli haberi, Ankara’ya ulaştığında, Atatürk gözyaşlarını tutamıyor: “Vatan büyük bir evlâdını, inkılâp büyük bir teşkilatçısını kaybetti” diyor. Talât Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından milli şehit ilan ediliyor.
Talât Paşa’nın arkasından Sait Halim Paşa 6 Aralık 1921’de Roma’da, Dr. Bahattin Şakir ve Cemal Azmi Bey 17 Nisan 1922’de Berlin’de, Cemal Paşa 22 Temmuz 1922’de Tiflis’te öldürülüyor. Cinayetlerin merkezi bir planlama sonucu yaptırıldığı ortadadır. Ayrıca Almanya, iki üç yıl öncesine kadar müttefiki olan Osmanlı’yı yalnız bırakıyor. Bu süreçte Almanya’da siyasi durum çok büyük altüst oluşlar içine giriyor. Yenilgi nedeniyle başta istihbarat olmak üzere birçok kurumda İngilizler etkin hale geliyor. Mahkemelere jüri sistemi getirilmiş. Böylece hukuk kolayca çiğnenebiliyor.
İki gün süren çok hızlı yargılama ve diğer gelişmeler Talât Paşanın katledilmesine göz yumulduğunu, sorumlu görülen diğer Osmanlı yöneticilerinin öldürtülmelerinin planlanmasından bilgi sahibi olunduğunu gösteriyor.
Talât Paşa Almanya’ya gittiğinde, çok güvendiği dostu Alman Bronzart Paşa, 18 Ocak 1919’da Paşa’ya: “Aldığım bilgilere göre seni ve arkadaşlarını öldürecekler, her zamanki düşmanlarımız bunu yapacak” diyor. Devlet adı vermiyor.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’YI YÜREKTEN DESTEKLİYOR
Öldürüleceği söylendiği halde gerek kendisi, gerek diğer arkadaşları vatanlarını savunmak için bürolar kuruyor, broşürler hazırlıyor, basın-yayın kuruluşlarına tekzipler gönderiyorlar. İtalya’dan, Antalya üzerinden Anadolu’daki milli mücadeleye silah gönderiyorlar. Çeşitli yöntemlerle Mustafa Kemal Paşa’yla mektuplaşıyorlar. Onu tüm güçleriyle destekliyorlar.
Özellikle Talât Paşa, çok net ve kararlı bir şekilde Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki mücadelenin başarıya ulaşması için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor. “Eğer kendilerine bir görev verilirse de, o görevi yapmaya hazır olduklarını her fırsatta Paşa’ya bildiriyor. O, gel demedikçe, Anadolu’ya gitmeyecek kadar da Kemal Paşa’nın otoritesine saygılı...
ERMENİLER SAVAŞA SÜRÜLDÜ
Berlin’de Talât Paşa davasında dinlenen Alman Mareşali Liman von Sanders: Ermenilerin “savaşa sürüldüklerini” ve bunun acı sonucu olarak “bütün yenilenler gibi, kırıldıklarını” söylüyor:
“Ermeniler, Türk hükümetinin silahları teslim etme emrine uymak istemedikleri ve ikinci olarak bir kısmı Ruslarla birlikte Türklere karşı çıktıkları için, Ermenistan’daki çatışmalar oldu.
“Yollarda o kadar sefalet vardı ki, sadece Ermeniler değil, çok sayıda Türk askeri de Türk İmparatorluğu’ndaki iaşe kıtlığından, hastalıktan ve örgütlenme eksikliğinden hayatlarını yitirmişlerdir. Binlerce Türk askeri orada ölmüştür.
“Her halükârda ifade etmekle yükümlüyüm ki, Türkiye’de bulunduğum beş yılı aşan süre içinde Ermenilere karşı Talât’ın verdiği herhangi bir talimat veya tedbir görmedim veya uygulandığına tanık olmadım.”
Prof.Dr. Hikmet Özdemir, “bu işin aslında Ermenilere taşeronluk olarak ihale edildiği kanaatinde” olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
“Nitekim dönemle ilgili olan anılarını yazan şahsiyetler de aynı şeyleri söylüyorlar. Benim yaptığım okumalar da bu işin taşeronluğunun Ermenilere verildiği şeklinde. Ama bu tür şeylerde ihtiyatlı olmak lazım, arka planda İngilizler var gözüküyor, İngiliz istihbaratı var gözüküyor. Fakat bütün bunların Almanların bilgisi olmaksızın da yapılması mümkün gözükmüyor. Fransızların da bilgisinin olması gerekiyor. Katilin dolaştığı ülkeleri, gittiği ülkeleri, vize aldığı ülkeleri incelediğimiz zaman, olayın arkasında Birinci Dünya Savaşında, savaştığımız güçler var, ama Almanya da o kadar habersiz değil.”
TALÂT PAŞA VE ERMENİ SORUNU
Talât Paşa, Ermeni sorununa en yapıcı yaklaşan yöneticidir. İlk başta İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya’sı yetkilileriyle toplantılar yapıyor. Ermeni toplumunun önde gelenleriyle görüşüyor. Gerekli reformların yapılarak bu sorunun çözülmesi için olağanüstü bir çaba harcıyor. Ne yazık ki konu, başta İngiltere ve Çarlık Rusya’sı olmak üzere büyük devletlerce milletler arası hale getiriliyor. Aslında büyük devletler, Ermeni ve diğer Gayri Müslümlere ilişkin sorunları Osmanlı İmparatorluğu’na müdahale etmek için bir araç olarak kullanıyorlar. Ermeni toplumu, devlet kurma vadiyle kışkırtılıyor. Silahlandırılıyor. Ermeni sorunu sonunda Osmanlıyı bölme amacının bir aracı haline getiriliyor. Talât Paşa, bu gerçeği şöyle ifade ediyor:
“Türkiye’ye bir taraftan ıslahat yapması teklif edilmekle beraber, diğer taraftan hükümdar idaresinde bulunan milletler isyana teşvik ve neticede müdahale ve himaye suretiyle siyasi bağımsızlığı ve kapitülasyonlarla da iktisadi bağımsızlığı ihlal ediliyordu.”
Yine Talât Paşa, tüm bu gelişmelerin temelinde yatan gerçeğin emperyalist devletlerin göz diktikleri topraklara egemen olma arzuları olduğunu belirtiyor ve ülkenin bu duruma düşmesinin nedeninin, devletin zayıflığı olduğunu açıklıyor:
“Doğu meselesi, gösterildiği gibi insani ve Hıristiyani değil sırf garaz ve menfaat meselesidir. Devleti liye’nin dâhili işlerine vuku bulan müdahaleler ise zaafı neticesidir.”
ERMENİ İSYANI VE TEHCİR
Ermenilerin, Osmanlı devletinin zor durumundan yararlanmak amacıyla isyan etmeleri, Türk ve Kürt köylülerini öldürmeleri, Rus ordusuyla birlik olup askere arkadan saldırmaları üzerine tehcir kararı (zorunlu göç ettirme) alınıyor. Karar Osmanlı Hükümeti tarafından alınıyor; uygulama sorumluluğu o dönem Dâhiliye Nazırı olan Talât Paşa’ya veriliyor. Bu kararın anlamı, yalnızca isyan bölgelerindeki Ermenilerin yine Osmanlı toprağı olan farklı bölgelere sürgün edilmeleridir.
Talât Paşa, bu kararda ülkemizin, insanlarımızın savunulmasının yanı sıra, “Çanakkale müdafaasının müşküle” sokulmaması amacının da etkili olduğunu belirtiyor. Bugün Çanakkale müdafaasının, vatan savunmasının en önemli mevzii olduğunu biliyoruz. Çanakkale’nin savunması, tehlikeye atılamazdı.
Talât Paşa, öldürülmesinden kısa bir süre önce, İngiliz Aubrey’le yaptığı görüşmede, bu konuda şu son ve net açıklamayı yapıyor: "Hiçbir millet savaşa girip arkadan hançerlendiğinde buna rıza gösteremez.”
TEHCİR ETKİLİ VE ZORUNLU BİR ÇÖZÜMDÜ
Ermeniler, Osmanlı devletinin kendilerine karşı uyguladığı tüm politikaları, kasıtlı bir soykırım olarak nitelendiriyorlar. Oysa Batılı birçok yazar ve hatta Ermeni asıllı bazı yazarlar bile devlete karşı ilk hareketin Ermeniler tarafından gerçekleştirildiğini, hükümetin de meşru savunma ve egemenlik hakkını kullandığını, tehcir kararını alarak uyguladığını kabul ediyorlar.
Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ohannes Kaçaznuni, açık yüreklilikle İngiltere'nin denizden denize büyük Ermenistan vaadine kandıklarını itiraf ediyor. Tehcirin etkili ve zorunlu bir çözüm olduğu gerçeğini çarpıcı bir anlatımla kabul ediyor:
“1915 yaz ve sonbaharı döneminde Türkiye Ermenileri tehcire (zorunlu göçe) tabi tutuldular, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu. (…) Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan da anlaşılacağı üzere bu yöntem Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından en kesin ve en uygun yöntemdi.”
ATATÜRK’ÜN DEĞERLENDİRMESİ
Mustafa Kemal Paşa, 26 Şubat 1921 tarihinde Amerikan Public Ledger muhabiri Clarence K. Streit ile yaptığı görüşmede kendisine yöneltilen tehcire ilişkin soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şundan ibarettir: Rus ordusu 1915'te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu. Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha barış zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ederek ve bu maksada yönelik olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı. İngiltere'nin barış zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda'ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya kamuoyu, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz. Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan çoğu, şayet İtilaf devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi, evlerine dönmüş olurlardı.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 11, Kaynak Yayınları, 2012, s.61-62)
Özetle: Ermeni terör örgütleri, 800 yıl aralarında hiçbir sorun olmadan barış içinde yaşadıkları Türkleri, emperyalistlerle işbirliği yapıp arkadan vurarak, kendi toplumlarının yaşadığı felaketin baş sorumluları oldular.
TALÂT PAŞA KİMDİ?
Talât Paşa, 1908 Hürriyet Devrimi’ni başaran İttihat ve Terakki örgütünün kurucusu, lideridir. Talât Paşa ve diğer İttihatçılar için, “Hayalleri bedenlerine sığmıyordu.” denir. Onlar bedenlerini de devrim mücadelesine adadılar. Onlar, birer vatan fedaisiydiler. Osmanlı İmparatorluğu’nun gözleri önünde devamlı olarak toprak ve onur kaybına isyan ettiler. Vatanlarının, milletlerinin kaderini değiştirmek istediler. Büyük düşündüler ve büyük işler başardılar. Önemli bir devrim yaptılar. Cumhuriyet devrimlerinin diğer bir deyişle Kemalist devrimlerin ilk tohumlarını onlar ektiler. İlk adımlarını onlar attılar. Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki hareketini, “Türk milletinin ruhundan kopmuş bir mefkûre hamlesi.” olarak niteliyor.
Talât Paşa halk ve teşkilat adamıdır. Bir örgüt ustasıdır. İttihat ve Terakki’nin beynidir. Simgesidir. 1913’ten savaşın bitimine kadar Talât Paşa, Osmanlı devlet siyasetinin de temel belirleyicisidir. Bütün kritik kararlarda Talât Paşa’nın imzası vardır.
Talât Paşa, neşeli ve rahat bir kişidir. Sadrazamken de posta memuruyken de aynı alçakgönüllü ve nazik Talât Bey’dir. Sadrazam köşküne taşınmıyor, kiralık evinde oturmaya devam ediyor. Nazırlığı sırasında seyahatler için aldığı harcırahların artanını iade edince, görevli memur ne yapacağını şaşırıyor. Belli ki ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyor. Memur uygulamanın böyle olmadığını anlatmaya çalışıyor. Ama aldığı yanıt kesindir: “Ben hakkım olmayan parayı almam!”
Talât Paşa, sadrazam ya da nazır olduğu dönemde de halktan biri olma niteliğini hiç kaybetmeyen devrimci bir halk önderidir. Onun en sevdiği insan, en çıplak olandır. Cemiyet’in irili ufaklı efradından hiçbiri yoktur ki Talât Paşa’yı sevmesin, takdir etmesin.
Talât Paşa, bağımsız, onurlu, kalkınmış bir vatan için kararlılıkla, cesaretle, umutla mücadele etti. Hiç vazgeçmedi. Onu saygı, şükran ve sevgiyle anıyorum.
KAYNAK
Feyziye Özberk, Talât Paşa İttihat Terakki Tarihi / Posta Memurluğundan Devrim Önderliğine, Kırmızı Kedi Yayınevi, Ekim 2021, İstanbul.