24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Posthümanist edebiyattan insan eti servisi

Yamyamlık toplumda sınıflaşmayı daha da derinleştirir. En altta leşçiler adı verilen sınıf yer alıyor. Hastalıklı kesimlik insanların etini vermek, onlara gösterilen en büyük merhamet.

Posthümanist edebiyattan insan eti servisi
A+ A-
KUNTAY GÜCÜM

Batıcılık, aslında Doğu'nun parçası olan coğrafyalarda da artık en fazla posthümanist distopyalarda yaratıcılığını gösterebiliyor. Posthümanist edebiyatın en sert eserlerinden Agustina Bazterrica’nın Leziz Kadavralar romanıyla 2017’de Arjantin’in en büyük ödülünü, Clarin Roman Ödülünü alması yaratıcılığın bu türünün teşvik edildiğini gösterir. Bu teşvik Teori dergisinin Mayıs sayısındaki posthümanizm dosyasına neden gerek duyulduğunu açıklıyor.

Leziz Kadavralarda hümanizm eleştirisi insan-hayvan ilişkisi üzerine kurulmuş. Hayvandan insana geçen virüs nedeniyle insanlar tüm hayvan soylarını telef edince, insan etiyle beslenme başlıyor. Toplum yamyamlığa geri dönüyor; insanı merkeze yerleştiren ve doğa güçlerini bilim yoluyla kontrol altına almayı amaçlamış hümanizm kurguda insanı yiyor; hata daha canlıyken başlıyor yeme eylemi. Kesimlik insan çiftlikleri, insan kesim mezbaaları ve insan eti işleme tesisleri kuruluyor. Kahramanımız da bu tesisin patrondan sonraki yöneticisi.

İnsan eti işleme tesisinde işe girmeye çalışanlar için tecrübeli personelin şu cümleleri, Bacon’dan itibaren doğanın insan tarafından fethedilmesini önüne hedef olarak koyan bilimsel hümanizme göndermeden başka ne olabilir: “Ah bu günümüz gençleri, dünyayı fethetmek istiyorlar ama daha yürümeyi bile bilmiyorlar.”

HÜMANİZMİN TEKNOLOJİYLE YIKICI İTTİFAKI!

“Kan, o yoğun koku, otomasyon, düşünmeme hali hepsi aynı zamanda.”

Kan hayvanları yok eden insanın kanı, et de insana yem olan insanın eti. Romanın bir yerinde besilik insanların organ nakli için de kullanıldığından söz edilmiş. Muhtemelen bu başka bir distopyanın, Ishiguro’nun Beni Asla Bırakma adlı romanın konusu olduğundan, yedek organ depolarına çok girmemiş yazar.

İnsanın insanı yemesi otomasyonla eşzamanlı ise, üretici güçlerde üretim için insan kol emeğine ihtiyacı ortadan kaldıran gelişme, yaşananların gerçek faili demektir. Romandan öğreniyoruz, virüs de insan icadı; yani biyoteknolojinin suçu. 

Batıcılık romanın hemen başında kendisini gösterir. Bütün bu distopya Çin’den başlıyor. Aşırı nüfus nedeniyle ilk olarak Çinliler birbirlerini öldürüp yiyorlar ve bu musibet oradan dünyaya yayılıyor!

Romanda fail, gerçekte liberalizme karşı toplumun kazanımları olan ve geleceğin toplumuna ve insan doğa dengesinin yeniden kurulmasına da dayanak oluşturacak standardizasyon uygulamaları; Gıda Standartları Kurumu ile kamu sağlığı kurumları. İnsanın insanı yemesini onlar düzenliyor. Oysa standardizasyon uygulamalarının kapitalist ülkelerde de gelişmiş olması, Marx’ın gerçek hümanizm dediği ve savunduğu toplumun kurucu yapısı içinde yer alacakları gerçeğini değiştirmez.

Daha çok Ne Yapmalı romanıyla tanınan Çernişevski ekonomi çalışmalarında laissez faire laissez passez liberalizme karşı üretime dayanan ekonominin yasalara ve düzenlemelere sahip olmasını savunur. Marx ve Engels’in çağının en büyük düşünürlerinden biri olarak gördükleri Çernişevski’nin teorisinde, yasalara ve düzenlemelere duyulan ihtiyaç, doğanın insan ihtiyaçlarını karşılamaktaki yetersizliğine, yani insanın doğayla çelişkisine dayanır. Leziz Kadavralarda fail olan standardizasyon uygulamaları, Çernişevski’nin söz ettiği yasa ve düzenlemelerin parçasıdır.

Posthümanist edebiyattan insan eti servisi - Resim : 1
Marx ve Engels’in çağının en büyük düşünürlerinden biri olarak gördükleri Çernişevski’nin teorisinde, yasalara ve düzenlemelere duyulan ihtiyaç, doğanın insan ihtiyaçlarını karşılamaktaki yetersizliğine, yani insanın doğayla çelişkisine dayanır.

MEDENİYET İLE KAPİTALİZM BİRBİRİNE KARIŞINCA…

Posthümanist edebiyat etkisini, medeniyetle kapitalizmi birbirine karıştırabilmesine, ilkini ikincinin içinde eritebilmesine borçlu. Romanın içine meta ekonomisinin eleştirisi serpiştirilmiş: “Mallar, diye geçiriyor aklından, dünyayı karartan bir sözcük daha işte.”

Yamyamlık toplumda sınıflaşmayı daha da derinleştirir. En altta leşçiler adı verilen sınıf yer alıyor. Hastalıklı kesimlik insanların etini vermek, onlara gösterilen en büyük merhamet. Aslında insan eti işleme tesisi hastalıklı kesimlik insanları çiftliğe iade edebilir ama yapmıyor, çünkü nakliye kesimlik insandan daha pahalı!

İnsanların gerçekte işkence olan kesim ve öncesindeki uygulamaları yapmak için işe girmelerinin nedeni de paraya duydukları ihtiyaçtır. Böylece hümanizm ve medeniyet eleştirisi kendisini antikapitalizm olarak sunabilir.

Baş kahramanımız da babasının yaşlı bakım evi faturası için orada çalışmak zorunda. Baba insan eti yenilmeye başlayınca ruh sağlığını yitirmiş, kitaplar arasında yaşamayı tercih etmiş bir karakter. Baba sayesinde iyi bir figür posthümanzimin safında kalıyor. Bu da bir tür başaşağı çevirmektir. Kahramanımızın babası hayvanları çok iyi tanıyor ve bu yönüyle okuyucuya sevdiriliyor. Gerçek hayatta hayvanlar hakkımızda bilgimizin derinleşmesini bilimsel-hümanist kurama borçluyuz; onun posthümanist eleştirisine değil.

Bazterrica romana kesim için yetiştirilen insanların av eğlenceleri için kullanıldığı sahnelerde yerleştirmiş. Gerçek hayatta insanın av malzemeleri olarak kullanıldığı örnekler, modern zamanlarda sömürgecilik ve emperyalizm uygulamalarında görülmüştü. Oysa romanda virüs Çin’den başladığına göre, yazar Batı'nın, Doğu'nun mağduru olduğunu düşünmemizi istemiş olmalı. Posthümanist kurguda her şey baş aşağı duruyor.

İNSANA SESLENİŞ: GEZEGENİ KURTAR, KENDİNİ KURBAN ET

Toplum hayvan etinin yerini insan etinin almasına Geçiş adını vermiş. Geçişten sonra besilik insanlar için artık sadece “et” sözcüğü kullanılıyor; kesim için beslenenlere insan demek yasak. Bu yolla hümanist toplum en sonunda insan eti ile hayvan etini eşitlemiş oluyor! Oysa insanın diğer türlerden farklı gelişme yolu insan etiyle hayvan etini birbirinden ayırmıştı. Şöyle de söyleyebiliriz: ancak insanın merkeze yerleştirilmesi ve doğa güçlerinin insan tarafından kontrol alma yönelimi olan hümanizm ikisi arasındaki farkı tam olarak ortaya çıkartabilir. Posthümanizmin distopyası ise ilişkiyi döndürerek, dengeyi başaşağı çevirir ve diğer canlılar üzerinde kontrol kuran insanın etini diğerleriyle eşitler.   

Yazar posthümanist sloganları Kurban Kilisesi’nin gönüllü ölüm ritüellerindeki söylemlerinde bize sunar:

“Bu dünyada tüm kötülüklerin sebebi insandır. Bizler kendi kendimizin virüsleriyiz. Biz haşeratın en kötüsüyüz, gezegenimizi mahvediyoruz, türdeşlerimizin açlıktan ölmesine sebep oluyoruz.”

Ritüele katılanlar söyleme şöyle cevap verir: “Gezegeni kurtar, kendini kurban et.”

Ritüel insan eti işleme tesislerinde yapılıyor. Bu işbirliğinin nedeni de yine Çernişevski’nin savunduğu müdahale, Gıda Standart Kurumu, yani Çernişevski’nin yasaların gerekliliği olarak savunduğu müdahaledir.

Bazterrica Leziz Kadavraları insan doğa ilişkisinin hümanist düzenlemesini eleştirmek için yazmış. Tam bir Owen hayranı olan Çernişevski ise hem romanını hem de iktisat teorilerini hümanizm üzerine inşa etmişti:

“Yasaların gerekliliğinin, insan gereksinmeleri ile tatmin olanakları arsındaki orantısızlıktan kaynaklandığını gördük. İnsanın doğaya giderek daha çok hükmetmeye başlaması, en yalın gerçeklerden biridir. Saydığımız bu iki unsurdan biri (doğa güçleri) sabit kalırken, öteki (insanın güçleri) sürekli artıyor, üstelik arttıkça daha da çok hızlanıyor… Bu egemenlik, insan için zorunlu hale geldikçe, yeryüzündeki her şeyi kendi gereksinmelerine göre işleyecek, doğa güçlerinin insana zarar veren tüm ortaya çıkış biçimlerine önlem alacak veya onları kontrol altında tutacak, ona yararlı olabilecek bütün doğa güçlerinden de sonuna kadar yararlanacaktır.”

Bazterrica roman boyunca, kahramanın Geçiş sonrası toplumdan kopacağını düşünmemizi istemiş. En sonunda kahramanımız, yasak olduğu halde kendisinden hamile kalıp çocuk doğuran kesilmek üzere yetiştirmiş dişiyi öldürür; nedenini de romanın son cümlesinde açıklar:

“Hani evcil hayvanlar insan gibi bakar ya, öyle bakıyordu.”

Böylece yazar, insanın, hayvanların insan gibi bakmasına, kendisinin hayvandan farklı olmadığının söylenmesine tahammül edemeyen, bu tahammülsüzlüğüyle büyük cinayetler işleyen karakterini bir kez daha hatırlatır!

Aktarılan cümlelerdeki ideolojiyi anlamak isteyenler, Teori dergisinin Mayıs sayısını okumalıdır. Çünkü posthümanizmin devrimci eleştirisi olmadan, Leziz Kadavraların ve bütün posthümanist edebiyatın kodlarını çözmek mümkün değil.

Son Dakika Haberleri posthümanizm yamyamlık leziz kadavralar