Prof. Dr. Kemal Arı: Hezimet diyenler bilmeden eleştiriyor
Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Arı ile Lozan'ın önemini, kazanımlarını ve bugün açısından çıkarılması gereken dersleri konuştuk. Arı, “Lozan hezimettir.” diyenlerin emperyalizme değil Cumhuriyet’e düşman olduklarının altını çizdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Arı, Türk milletinin Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizm ve kapitalizme yenilgiye uğrattığını, emperyalist devletlerin de Lozan Barış Antlaşması’nda bu yenilgiyi kabul ettiğini söyledi.
Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yılı dolayısıyla anlaşmanın önemini, kazanımlarını ve bugün açısından çıkarılması gereken dersleri tarihçi Kemal Arı ile konuştuk.
Arı, sorularımıza şu yanıtları verdi:
Kurtuluş Savaşı süreci, Lozan’la birlikte başarıya ulaştı denilebilir mi? Türkiye’nin bağımsızlığı açısından Lozan’ın nereye koyabiliriz?
Elbette ulaştı. Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşıp ulaşmadığını anlamak için, hedefleri neydi, bu hedeflere ne ölçüde varabildi; buna bakarak değerlendirmeniz gerekli. Birçok yönden bakabilirsiniz üstelik bunu değerlendirebilmek için. Türk Kurtuluş Savaşı, kime ya da kimlere karşı verildi? Hiç abartısız söyleyebiliriz ki emperyalizme…
‘SAVAŞ EMPERYALİZM VE KAPİTALİZME KARŞIYDI’
Hatta Mustafa Kemal Paşa, ulusal savaş günlerinde yalnız emperyalizm sözcüğünü söylemekle yetinmiyor; “Biz emperyalizme ve kapitalizme karşı savaşıyoruz” diyor. Yani emperyalizm sözcüğünün yanına hemen, kapitalizm sözcüğünü de ekliyor. Niçin? Çünkü emperyalizmin kapitalizmle zirve yaptığını görüyor; yani bir anlamda sömürmek duygusu ve eğilimi ulusları karşı karşıya getirip kırdırıyor. Büyük Savaşın temelinde de bu kaygı yok muydu? Bunu görüyor ve böyle düşünüyor. Ha, gerçekten de ulusal savaş, emperyalizme ve bu ideolojinin en işlevsel boyutunu oluşturan kapitalizme karşı verildi.
Yunanistan belki bu savaşta ordularını Anadolu’nun içlerine doğru sürerken, belki büyük hedefler güdüyordu; ama bana göre emperyalist blok içinde durumu en acınası olan bir ülkeydi. Boyundan büyük işlere karıştığını bir türlü anlayamadı; ta ki orduları yenilip denize dökülene kadar. Elbette onun ardında bütün maddi olanakları ve diplomasisiyle güçlü devletler vardı ve Türkler bu bloka karşı savaştılar. Sonuçta orduları yenildi; Türkler Misak-ı Milli hedeflerine yürümek için olanca güçleriyle savaştılar ve büyük ölçüde hedeflerine de ulaştılar.
Dolayısıyla Lozan’ın temelinde de Türkler açısından baktığımızda Misak-ı Milli vardır. Misak-ı Milli’deki hedefler bire bir var mı Lozan’da? Elbette buna olumlu yanıt veremeyiz ama büyük ölçüde Misak-ı Milli hedeflerine ulaşılmıştır ve ulusal yurdun sınırları ortaya çıkmıştır. Tam bağımsızlık yolunda özellikle kapitülasyonların kaldırılmasıyla büyük yol alınmıştır. Bu nedenle Lozan, ulusal savaşı taçlandıran bir belge olarak da yorumlanabilir.
‘SIRTINI ZAFERE DAYAYARAK LOZAN’A GİTTİ’
Sevr ve Mondros’un ardından İtilaf Devletlerine Lozan’ı imzalatmamız nasıl yorumlanmalı?
Emperyalizmin açıkça yenildiği; onca övünmelerine, böbürlenmelerine, tepeden bakmalarına ve elindeki maddi gücüne karşın, sırf yurt sevgisi temelinde ve üstelik uluslaşma süreci yaşanırken Türklerin birlik ve bütünlüğü karşısında emperyalizm yenilmiştir.
Lozan’ı imzalayarak, Sevr’i uygulatmayan, Sevr’in getirdiği acı sonuçları kabullenmeyen ve kaldırıp tarihin çöplüğüne attıran Türkler, dört yıla yakın bir savaşı örgütleyerek, emperyalizmi Anadolu bozkırlarında yenmişlerdir. Zaten İsmet Paşa Lozan’da der ya; ben buraya galip bir ülkenin, savaşı kazanmış bir ulusun temsilcisi olarak geldim, diye. Ona bu denli güven içinde konuşma cesareti veren şey, sırtını dayamış olduğu zaferdir. Zaferin, başarmış olmanın verdiği güven içinde o emperyalizme karşı bu denli gür bir ses tonuyla konuşuyordu.
‘EMPERYALİZM YENİLDİĞİNİ KABUL ETTİ’
Dolayısıyla Lozan’ı itilaf blokunun imzalamış olması; artık Sevr’i uygulatacak gücü kendilerinde göremediklerinin, bu nedenle Lozan’ı kabul etmek durumunda kaldıklarının ikrarıdır ve orada attıkları belge de bu savaştan yenilerek çıktıklarının kanıtıdır.
‘DELİ SAÇMALIKLARI’
Lozan hezimet mi zafer mi tartışmaları neden yapılıyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer alan temel ilkelerin, ideolojinin, düşünce dünyasının ve felsefesinin kabullenilmemiş oluşundan. Lozan’ın bir hezimet olduğu kuşkusunu ileri süren, hatta hezimet olduğunu söyleyenler; işte Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluş felsefesini kabul edemeyen, hala eski kodlarla hareket eden, dünya görüşü olarak da laik demokratik değerleri benimseyemeyen insanların hezeyanıdır bu yorum.
Biliyorsunuz bu tezi ortaya atan, cumhuriyete ve onun değerlerine açıkça karşı olduğunu ilan eden Kadir Mısıroğlu’dur ve bu adla bir de kitabı var. Lozan’ı bilmeden eleştirmek bir anlamda cumhuriyetin varlığına tahammül edemeyen çevrelerin, sırf psikolojilerini tatmin etmek için ortaya attıkları bir savdır. Ama gerçekte olan şeyler açısından bakıldığında hiçbir akıl, izan sahibinin kabul edeceği şeyler değildir bu deli saçmalıkları. Lozan’ın bir zafer mi hezimet mi olduğunu anlamak isterseniz; Sevr’in haritasını ve getirdiği öteki koşulları koyarsınız önünüze, sonra da Lozan’ın haritasını açarsınız ve orada kazanılan öteki hakları koyarsınız, karşılaştırırsınız, aradaki fark ortaya çıkar. Dolayısıyla Lozan zafer midir, hezimet midir gibi absürt bir tartışma, bilimsel olarak dikkate alınacak bir şey değildir.
‘KUŞKU YARATMAK İSTİYORLAR’
Lozan’ın gizli maddeleri var mı? Bu tartışmanın kaynağı nedir?
İşti tıpkı Lozan zafer midir, hezimet midir saçmalığı kadar, Lozan’ın gizli maddelerinin varlığını ileri sürmek de bir şizofrenik davranıştır. Lozan’ın gizli maddesi falan yok. Bunu o dönemler üzerine çalışan herkes biliyor ama sokaktaki yurttaşın kafasına bu efsane öylesine yerleştirilmiştir ki belli çevreler tarafından; bu söylem ondan ona sıçrayarak yayılıp gitmiştir. İnsanlar ciddi biçimde inanmaktadırlar da buna.
Benim çalışma alanımın da gereği sayısız kez Lozan’ın maddelerini okumakla ve araştırmakla geçti. Lozan’ın gizli maddesi falan yok. Nerden çıkıyor bu? Kuşku yaratmak; böylece insanların zihninde oluşan kuşku zemini üzerinde cumhuriyete ve onun kazanımlarına karşı bir güvensizlik yaratmak. O nedenle bu tür saçmalıkları ileri sürenlerin hiç iyi niyetli olduğunu düşünemiyorum.
‘YAŞAMSAL ÖNEMDE BELGE’
Lozan’ın kazanımlarını günümüz açısından değerlendirdiğimizde nasıl bir ders çıkarmalıyız? Lozan’ın kazanımlarını nasıl sürdürebiliriz?
Günümüz açısından baktığımızda da Lozan bizler için yaşamsal önemde bir kurucu belgedir. Onun ortadan kalktığını ya da kimi yönlerinin yıpratıldığını düşündüğünüzde bunun ne gibi karmaşalar getirdiğini derhal anlayabilirsiniz. Lozan’a sonuna kadar Türkiye sahip çıkmalıdır; ha bu dış politikada sadece bu sınırlar içinde kendini hapset ve onun belirlediği çerçeve içinde hareket et anlamına da gelmez. Yani eğer gücün varsa, Lozan’da kimi belirsizlikler taşıyan ya da olumsuz etkileri olduğunu düşündüğün konuları daha iyi duruma getirtmek için çaba harca. Örneğin, statüsü belirsiz Ege adaları konusunda kazanımlar elde et. Ya da Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümeniklik heveslerinin önünü al. Bu bir güç meselesidir. Türkiye güçlü olmak zorundadır. Ulusal birlik ve bütünlük ancak güçle desteklenirse daha milli hedeflere yönelebilirsiniz. Lozan’a sahip çıkmalıyız elbette ama diyelim ki Mavi Vatan olarak adlandırılan ulusal açılım. Bunu geliştirmelisiniz elbette. Lozan ancak, siz güçlü olduğunuz sürece ayakta kalır ve koşullarında olumsuzluklar varsa, bunları siz kendi lehinize çevirebilirsiniz. Türkiye’nin daha hızlı kalkınması, iç huzursuzluklarını çözmesi, demokrasini geliştirmesi; bütün bunlar sağlandığında emin olun Türkiye kendini daha güvende hissedecektir ve bu güçle Lozan’ın kazanımlarına daha da sıkı biçimde sahip çıkabilecektir. Uluslararası ilişkilerde ana argüman güçtür; gücünüz varsa, ayakta kalırsınız. Bu nedenle güçlü olmalıyız, her anlamda.
Şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti tarihi yolculuğuna yeni başarılarla devam edecektir; buna yürekten inanıyorum. Ama bu yolculukta Lozan’ın bizim için önemli bir kazanım olduğunu, onun ardında da bir büyük ulusal zaferin bulunduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Kendi çocuklarımıza güven içinde yaşayabilecekleri bir yurdu ancak o zaman miras olarak bırakabiliriz.