Ramazan ayı ve sosyal medya zebanileri
FURKAN KAPLAN
Ramazan geldi hoş geldi. Ekonomik sıkıntılar yaşayan milletimiz, ucu ucuna yetirdiği bütçesinden artırarak yöresindeki yoksula, öğrenciye, yaşlıya, yeni evliye yardım ediyor. Az veren candan, çok veren maldan...
Ramazan kolileri, belediye iftarları, akraba ve komşuların iftar davetleri, özlemini duyduğumuz ve uğruna mücadele ettiğimiz dünyayı çağrıştırıyor. Tenceredeki pirinç, kazandaki çorba çoğalmıyor ama paylaşmak her şeyi çoğaltıyor ve yetiriyor.
10 tencere yerine 1 kazanda pişirmek, sofraları büyütmek ve sıklaştırmak, gereksiz tüketimi azaltmak, gösterişten kaçınmak gibi erdemli tutumlar Ramazan ayında daha çok gündeme geliyor. Meta peşinde koşturulan insan yavaşlıyor, sağına soluna bakıyor. “Birey” rüzgârları kesiliyor; aile, arkadaş, komşu, vatandaş, kısacası “insan” hatırlanıyor.
(Ağzına kaşık sığmayan sıcak paracı siyasetçilerimiz de insanı “hatırlıyor”. Eğreti yer sofrası pozları için sıraya giriyorlar.)
'RAMAZAN İYİ, GÜZEL, AMA!'
Ülkemizde milletine alerji duyan kibirli bir güruh var. Milletin sevinciyle üzülen, üzüntüsüyle sevinen, dayanışmasına ortak olmayan, hevesimizi ve heyecanımızı baltalamaya çalışan bozguncu bir güruh… Ramazan Ayı ve Kurban Bayramı’nda özel mesai yapan bu kişiler adeta bir zebani gibi insanların tepesine çöküyor. Tüm günahlardan ve zaaflardan arınmış olan (!) bu zebaniler, Kaf Dağı’nın tepesinden kırbacını şaklatıyor, günahkarlara sesleniyor:
“Oruç hayırlı olsun. Ben tutmuyorum. Oruç tutacaklara bir hatırlatma:
Yalan söylemek, kötülük yapmak, rüşvet almak vermek, torpil yapmak, şiddet, küfür, gaddarlık, trafik terörü, arkadan iş çevirmek, kandırmak, iftira atmak, hak yemek, gammazlamak, hepsi orucu bozar.”
Öğretmenler dersi dinlemeyen öğrencileri şöyle azarlardı: “Ben bunları zaten biliyorum, sizin için anlatıyorum.” Sosyal medya zebanileri de topluma “ders” veriyorlar. Öğretmen deseniz değil, fıkıhçı deseniz değil, ilahiyat profesörü deseniz değil, oruç deseniz oruç da değil (kimseyi ilgilendirmez, pekâlâ tutmayabilir) ama oruç tutanlara fetva veriyor.
Diğer zebani görüyor ve artırıyor:
“11 ay her haltı yiyip 1 ay oruç tutarak kurtulamazsınız.”
Oruç tutanlar; kaçarım sandınız ama zebaniler peşinizde.
Öteki zebani damardan giriyor:
“Kadına şiddette, yolsuzlukta, tecavüzde dünya birincisiyiz ama neyse ki oruç tutan Müslüman bir ülkeyiz. (Anlayana…)”
Beriki zebani endoskopi yapıyor:
“Oruç ne garip şey, bir lokma yiyorsun bozuluyor, milyonların hakkını yiyorsun bozulmuyor!!!”
Ey oruç tutanlar, artık doktora gitmenize gerek yok. Facebook’u, Twitter’ı açın, midenizde ne var ne yok söylüyorlar. Milyonların hakkı midenizde, haberiniz olsun. (!)
'BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASI ORUÇ'
Medeniyet beşiği ülkemizde Ayia Efimia Rum Ortodoks Kilisesi, Ramazan’ı tebrik ediyor, Müslüman komşusunu selamlıyor ama bu zebaniler “Hayırlı Ramazanlar” deyip geçemiyorlar. “Günahsızlığın” onlara verdiği yetkiye dayanarak milleti “günahkâr” ilan ediyorlar.
Onlara göre, yeryüzündeki bütün kötülüklerin anası oruç ve oruç tutanlar. Pide kuyruğunda bekleyen çocuk, güneşin alnında akşamı zor eden Mehmet, evinde yaşlı anasına bakan Nuran, Ramazan vesilesiyle bir araya gelen hısım akraba, onlar olmasa ne tecavüz kalacak, ne rüşvet, ne trafik, ne kul hakkı… (!) “Siz şu sorunları halledin, ondan sonra oruç tutarsınız.”
Bu yaklaşım, milletini tanımamanın ve halka yabancılaşmanın sonucu. Nasıl ki Batı’da “İslamofobi” var, üçüncü dünya düşmanlığı var, Batıcı ve Yeni Tanzimatçı çevrelerde de bu “fobi”lerin benzeri var. Millet oruç tutsa suç, yılda bir kez Kurban’da et yese yine suç. Bu yaklaşımın milleti kutuplaştırmaktan ve kışkırtmaktan başka bir “faydası” yok. Üstelik oruçluyu yargılarken sorunların kaynağı olan sistemi aklıyor.
ORUCA VE ORUÇLUYA SAYGI
Ramazan ve oruç, Türk milletinin önemli bir değeri. Dr. Doğu Perinçek, “Oruçluya saygı ve Cengiz Han ve Marx” yazısında oruçluya saygıyı çok güzel işler:
“Yalnız oruçlunun değil, aç olan bir insanın önünde yemek yemek de yanlıştır, bizim töremize göre ayıptır. (…) Hem geçmişimizdeki büyük imparatorluk kültürü, hem de Atatürk Devriminin laikliği, inanca ve ibadete saygıyı içerir. Burada saygı gösterilen, insanın kendisidir. İster demokratik devrimlerin felsefesini benimseyelim, ister emek devrimlerinin, ikisinin de temelinde Hümanizm vardır, Türkçesi İnsancıllık!(…)”
Oruç tutanların üzerine yıkılan toplumsal sorunlar hepimizin sorunu. Dostoyevski’nin dediği gibi: “Her birimiz, her şey için ve herkese karşı sorumluyuz.” Rüşvet, torpil, köşe dönmecilik, rantçılık, vurgunculuk, paradan para kazanmak, gelir dağılımındaki adaletsizlik, bencillik… Bu yollarla hayatını sürdüren küçük bir azınlık, günah keçisi ilan edilen ise bu sorunlardan en çok muzdarip olan büyük milletimiz.
12 AY RAMAZAN MÜMKÜN
Ülkemizin ekonomik zorluklardan çıkış felsefesini Ramazan ayında az da olsa yaşıyoruz. Tasarruf, israftan kaçınmak, ortak üretim ve adil paylaşım ekonomi politikamız olduğunda ülkemizde her şey herkese yeter de artar. Herkesin işi olur, aşı olur, yoksulluk biter, gelir dağılımındaki uçurum azalır. Kaynaklar bollaşınca, dağılım adil olunca, herkesin işi olunca şiddet ve cinayet azalır. Üretmek, emek, alın teri… Bunlar her insanı terbiye eder ve güzelleştirir.
Böyle bir dünya müm- kün ve bunu hep birlikte kuracağız.