Recep Kaymak Aydınlık'a konuştu-5: Meclis'in kapısına dayandılar TRT kadrosunu aldılar
'Okul bitti, staj bitti, kadro verilecek. Ankara'ya yerleştik. Bir hükümet değişikliği oldu. Bizi yasadan çıkarmışlar, kadro vermiyorlardı. 1967 yıllarıydı. Ben de Diyarbakır’a geri döndüm. Geride kalan arkadaşlarım yürüyüş yapmışlar, nümayiş yapmışlar, Meclis'e yürümüşler. Kadroyu almışlar'
TRT'nin en değerli seslerinden Recep Kaymak söyleşimizin bu haftaki bölümünde Radyo'daki stajının ilk gününde neler yaşadığını, tam vazgeçmek üzereyken nasıl cesaretlendiğini ve staj sonunda kadroya nasıl alındığını anlatıyor. Tabi durumu babasına açıklamak da ayrı bir hikaye…
- Staj döneminde neler oldu?
Üç, beş gün geçti. Dediler ki falan tarihte başlanıyor. Geldim Diyarbakır’a. Topladım eşyalarımı, öğrenciliğe başlamak üzere. Geri döndüm. Şarkı türkü söylemeye başladık. Stüdyolara giriyoruz oralar hep dershane. Başladık derslere. İlk dersimizde karşıma Muammer Sun çıkmasın mı? Askerden arkadaşız tabi. Dedi ki "Bugün ilk tanışma herkes kendini çıkıp tek tek tanıtsın."
Soruyorlar "Nota biliyor musun?" "Biliyorum efendim" deyince "Geç" diyorlar.
Sıra bana geldi.
-Bilmiyorum.
-Hiç mi bilmiyorsun?
-Hiç bilmiyorum.
Yanımda bir kız daha var, o da Adanalı. O da "Hiç bilmiyorum" dedi. Seçil Heper…
Bu arada sınıf arkadaşlarım Muazzez Abacı, Seçil Heper, Hülya Sözer, Samime Sanay. Hepsi popüler oldu. Atakan Çelik, Şakir Gündoğan, Ali Rıza Gündoğdu, Serbülent Yasun. Aklıma gelenler.
İçimden kendi kendime düşündüm. Dedim ya bu benim için macera olacak. Benim bir güvencem var. Devlet Su İşleri Makine İşletme şefiyim. İyi de maaş alıyorum. Müziğe Musiki Cemiyeti'ne gidiyorum. Çıkarken hocaya söylerim "Ben ayrılıyorum, gideceğim" diye. Ders arasında bir mola verildi. Hocayı tek başına yakalayınca "Hocam merhaba" dedim. "Merhaba" dedi. "Ne güzel şans bizim için, siz hocamızsınız" dedim. "Hocam" dedim "Ben herhalde döneceğim, Diyarbakır’a." "Niye" dedi? "Müzik hoşuma giden bir şey ama notayı bilmiyorum ve korkuyorum" dedim.
'TORPİL YAPACAĞIMI SANMA'
Bana, “Boş ver sen biliyorum diyenleri, kendilerini aldatıyorlar. Bir şey bildikleri yok. Benim için önemli olan sen ve Adanalı bir kız var odur” dedi. Seksen kişilik sınıfta bir tek ikimiz bilmiyorduk. Dedim "Niye? “Siz alfabeden başlayacaksınız." "Bak" dedi, "Askerden tanıyorum seni, arkadaşız diye torpil yapacağımı zannetme."
O zaman bile devrimciydi biliyor musunuz? "Benim verdiğim dersleri çalış, sorduğumda bana anlat gerisine karışma" dedi. "Hani sana torpil yaparım diye de bekleme. Sen benim için daha önemlisin" dedi. İkinci derste başladı "Bir elmayı ikiye bölersen bir bölü iki olur" diye.
Diğerleri dalga geçmeye başladı, matematik dersinde miyiz diye.
Üçüncü derste bona ile başladık notaya. bir 4'lük bir 8'lik 16'lık ses çıkarma. Ben bunları ezberliyorum. Çok kolay geliyor bana. "Kim okuyacak?" "Ben okuyacağım" diyorum. Bilmediğim için çok çalışıyorum çünkü. Benden başka kimse ciddiye bile almıyor.
Öyle bir müzisyendi ki Muammer Sun. Akıl almaz derecede, yüksek bir müzisyenliği vardı. Notalarıyla solfejiyle olaydı. Üç ay sonra sınıfın tek nota okuyanı bendim. "Kim okuyacak bu notayı" diyor arkasından "Tabi ki Kaymak" diyor. Öbürleri çünkü ciddiye almıyorlar.
'YORGANIMI ALDIM GELDİM'
Derken her girdiğim sınavlardan yüksek puanlar alarak geçtim. Okul bitti, staj bitti, kadro verilecek. Ankara'ya yerleştik. Bir hükümet değişikliği oldu. Bizi yasadan çıkarmışlar, kadro vermiyorlardı. 1967 yıllarıydı. Yine de göreve başlarız diye bekledim. Bir hafta geçti, iki hafta geçti başlayamadık. Ben de Diyarbakır’a geri döndüm.
Geride kalan arkadaşlarım yürüyüş yapmışlar, nümayiş yapmışlar, Meclis'e yürümüşler. Kadroyu almışlar. Bir mektup geldi, TRT’den kadrolu oldunuz, şu evraklarla gelin diye. Evraklarla birlikte yine yorganımı aldım geldim ve Ankaralı oldum.
- 68 işçi hareketi dönemi miydi?
Evet… Ama bizimkisi özel radyo hareketiydi. 60-70 kişi Meclisin kapısına dayandılar ve haklarını orada aradılar. Ve aldılar da.
'BABAMA İLK TÜRKÜMÜ BERBER DÜKKANINDA DİNLETTİM'
- Aileniz bir şey demedi mi?
Rahmetli babam… Sanatçı olacağım desem ters geliyor o zaman. Küçümseniyor Şark’ta. Ya pavyonlarda söyleyecek ya da çalgıcılarla düğünlerde.
Ben de rahmetli İl Müdürü Osman Özdenkçi hocama, "Bizde sanatçı olacağım desen evlatlıktan reddederler" dedim. Annem babam beni buraya üniversitede okuyacağım diye gönderdiler. Babam üniversite deyince "Yatağımı satarım seni okuturum oğul" demişti. Radyoya girdim desem anlamazlar. Onlara ne diyeceğim dedim. "Bir şey deme" dedi, "Baban geldiği zaman bana getir."
Babam geldiğinde aldım getirdim müdürün makamına. Babamla çok güzel ilgilendi. Dedi ki "Sefer amca, dersimiz başlıyor, seni de bizim derse sokalım." Girdik sınıfa, kendi sandalyesinin yanına bir sandalye daha koydu. Yurttan sesler türkü çalışması için solfej dersimiz vardı. Notaları dağıtıyoruz, üniversite gibi. Ders programı bitti. Koridorda giderken hocamız babama "Nasıl buldunuz" diye sordu. "Çok güzeldi hocam" dedi. "Bu çalışmalar bittikten sonra, radyodan bütün dünyaya, bu sesler duyurulacak" dedi. Radyo dinlemesini ben babamdan biliyordum.
Babamla beraber dolaşıyordum, bir berber dükkanına girdik. "Ankara Radyosu'nu açın" dedim, açtı. Radyodan “Yurttan Sesler programımızı dinleyeceksiniz. Osman Özdenkçi yönetiminde. Programın solistleri Recep Kaymak Saniye Can, Aliye Akkılıç."
Nasıl onurlandım, uçacağım. Babam da o kadar utangaç ki güldüğü zaman sıkılmasından gözleri yaşarırdı. O kadar terbiyeli bir adamdı. İlk türküyü orada beraber dinledik. Ondan sonra artık konserlerime götürmeye başladım.
'TÜRKÜLER BÜTÜN MİLLETİ BİRLEŞTİRİYOR'
Recep Kaymak-İnci Çayırlı ve Ayla Can
İ. Can: Aynı radyolarda aynı nefesleri sizden sonra biz de aldık. Ama Diyarbakır, Trabzon, Antalya, Sivas’da Yurttan Sesler Korosu'nun kurulmaması içimde ukde kaldı. Diyarbakır'ı düşünebiliyor musun etrafında Gaziantep, Kilis, Urfa... Hatay, Osmaniye, Mersin, Çukurova, Adana bile olabilirdi. Adana bile her taraf kapsardı. O büyük bir eksikliktir. Şimdi Yurttan Sesler olunca da insanlarda enteresan bir duygudaşlık oluşuyor değil mi?
Tabii canım, o kadar güzeldi ki baha biçilemez.
Edirne’den Trabzon'a konserlerimiz olurdu. Derler ki, "Doğu havalarından Karadenizli ne anlar?" Türkiye'nin her yöresinden mektuplar geliyordu. Bir de Doğu türkülerini, Güneydoğu türkülerini her yöre seviyordu. Ben bire bir gördüğüm, yaşadığım için bunları söylüyorum. Vallahi bazı yerlere korkarak gidiyordum. Kültürlerine ters gelirim diye.
Karadeniz’e gidiyorum, benden “Çay elinden öteye”, “Dam üstünde çul serer” isteyecekler zannediyordum, Celal Güzelses’in “Ağlama yer ağlama” türküsünü istiyorlardı. Nasıl bir kültür? Bu toplum, nasıl bir toplum? İşte bu müziğin ortak dili. Bütün milleti birleştiriyor.
İ. Can: O dönemlerde Sanat Müziğinde Ahmet Özhan, Türk Halk Müziğinde Ümit Tokcan, Recep Kaymak, Şakir Öner Günhan başta olmak üzere diğer sanatçılarda türkülerin yayılmasında çok önemli rol oynadılar.
Sizler de bizden farklı değildiniz aslında… Siz biraz zamansız geldiniz.
İ. Can: Halk müziğine köyde çoban müziği falan diyorlardı ya. Görüntü olarak da vizyonu değiştirdiniz.
Biz ilk aktaranlardanız. Halk müziğini sevdirdik. Bizden evvel yoktu bu kadar yaygın tanıtım. Tamam, şöhretleri vardı, üç dört kişinin etrafında dönüyordu. Televizyonda görsellik de çok önemli tabii. Benim devre arkadaşlarım 66 kuşağından hepsi çok başarılıydı. Ümit Tokcan, Ali Gürlü, Güven Yapar, Soner Özbilen, Necla Akben, Zekai Tunca…
"Celal Güzelses'in kaynak kişisi olduğu türkü"
BİNER PAYTONA GİDER SEYRANA
Biner paytona gider seyrana
Gözleri benzer ahu ceylana
Bir mektup yazdım zalım o yare
Bağlantı:
Dağlar daldadır
Gözüm yoldadır
Senin o kaşın
Alem aldadır
Karşıdaki dağlar duman değil meşedir
Yarin yoluna gül menekşeler döşenir
Yarimin kalbi pırlanta elmas şişedir
Bağlantı
Seyran: Gezip görme
Yöresi: Diyarbakır
Kaynak Kişi: Celal Güzelses
Derleyen: Plaktan yazıldı
Notaya alan: Mehmet Özbek
Makamsal Dizi: Uşşak
Konusu-Türü : Aşk-Sevda
Ses Genişliği: 6 Ses