Reşat Fuat Baraner'in 54. ölüm yıl dönümü: Cesaret ve özveriyle yoğrulmuş bir yaşam
‘Sonuna dek, gözünü budaktan sakınmaksızın inanç yolunda şaşırmamış, kimseyi şaşırtmamış ve küçülmemiş insanlara, bir ülkünün temel direği denir. Reşat kardeş fakir fukara, emekçi yığınlarımızın o temel direklerindendi.’
Türkiye devrimci hareketinin temel direklerinden birisi olan Reşat Fuat Baraner, 1902 yılında Selanik'te doğmuştur. Annesi Zeynep, Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın küçük kız kardeşinin kızıdır. Reşat Fuat’ın iki de erkek kardeşi vardır. Ailesiyle birlikte, Balkan Savaşı’nın ardından 1912 yılında Anadolu’ya geçmiştir.
Reşat Fuat, Konya Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi'ne kaydını yaptırarak matematik okur. Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli Türk Talebe Cemiyeti Başkanı olarak Millî Mücadeleyi destekler. Bu dönemle ilgili şunları söyler: “Öğrencilik yıllarımda sosyal çalışmalarla ilgilenmiş, lisede bir öğrenci birliği kurmuş, okul bitinceye kadar iki yıl boyunca başkan olarak bu birliği yönetmiştim. 1921 yılında küçük Arabson [?] kasabasında bir miting örgütledim ve millî kurtuluş görüşünü savundum.” (1)
TKP'YE GİRİŞİ
Reşat Fuat, özgeçmişini anlatırken 1925 yılında TKP'ye üye olduğunu, İstanbul Üniversitesi'ndeki öğrenci mücadelelerine aktif olarak katıldığını ve üniversitenin öğrenci birliğinin yönetim kurulunda da görev aldığını belirtir. (2)
Reşat Fuat, 1925 yılında girdiği sınavı kazanarak burslu olarak Almanya'da teknik yüksek okulunda eğitimine devam ederken “Spartakist” harekete katılır. 1928 yılına kadar burada eğitim gördükten sonra 1928 yılında Sovyetler Birliği'ne gider.
İki yabancı dil bilen ve kendini iyi yetiştirmiş bir aydın olan Reşat Fuat, üniversiteliyken toplumdaki en güvenilir devrimci gücün emekçiler olduğunu anlamış, sistemin kendisine sunduğu kariyer olanaklarını elinin tersiyle iterek örgütlü bir mücadele içine girmiş, emek ve sosyalizm davasında üzerine düşen görevleri yerine getirmek için canla başla çalışmıştır.
Reşat Fuat, 1932 yılında TKP Merkez Komitesi'ne seçilir ve Moskova’da Doğu Halkları Komünist Üniversitesi'nde Türk Sektörü Başkan Yardımcısı olarak ülke sorunları hakkında konferanslar verir. 1934 yılı sonuna kadar Moskova’da kalan Reşat Fuat, 1935 yılı başında MK Sekreteri olarak görev yapar. Komintern raporunda kendisinden “parti tabanında herkesin sevgi ve saygısını kazanmış bir lider” olarak bahsedilir.
NAZİZME VE IRKÇILIĞA KARŞI MÜCADELESİ
Reşat Fuat, 1940'larda Nazizmin ilerleyişiyle birlikte gelişen antiemperyalist dalganın yükselmesi ve antifaşist cephenin kurulması için yoğun bir çaba içine girmiştir. Şükrü Saracoğlu'nun Dışişleri Bakanı (1938-1942) ve daha sonra Başbakan (1942-1946) olduğu hükümetleri, SSCB'den dostluktan ayrılmamaları yönünde uyarmış, hükümetin Nazi Almanya’sı ile ilişkilerini eleştirmiş ve mücadele etmiştir.
Reşat Fuat, 1940'larda Nazi ilerlemesine paralel olarak güçlenen ve hükümeti etki altına almaya çalışan ırkçı hareketlere karşı amansız bir mücadele yürütmüş, ilerici devrimci aydınları da uyarmış, mücadeleye çağırmıştır. Antifaşist aydınlardan rahatsız olan Saracoğlu Hükümeti, bunların bir kısmını sürgün etmiş, bazılarını da askere alarak baskı altında tutmuştur.
Reşat Fuat da askere alınanlar arsındadır. Bir süre sonra askerden kaçar ve partiyi antifaşist mücadele için toparlamaya karar verir. Emin Sekun (Tornacı Emin) bu konuda şunları söyler: “Hitler, Avrupa ülkelerine saldırdı ve Doğu'ya doğru ilerlemeye başladı. Türkiye, Nazi istilası tehlikesi altındaydı. Reşat Fuat ve diğer arkadaşlarla konuştuk. Silahlanmak ve düşman istilasına karşı çete savaşıyla karşı koymak için hazırlanma ve partiyi toparlama kararı aldık.” (5)
Reşat Fuat bu dönemde iki kitapçık yayımlar. Bunlardan "En Büyük Tehlike" 1943 yılında F. Erkmen, “Neden Sovyetler Birliği'ne Hayranım” ise, eşi Suat Derviş'in adıyla 1944 yılında basılır. İki kitapçıkta başta Saracoğlu hükümeti olmak üzere ırkçı-Turancı çevreleri rahatsız etmiş ve harekete geçirmiştir.
ÜST ÜSTE GELEN MAHKÛMİYETLER
Reşat Fuat ve eşi Suat Derviş 1944 yılında tutuklanır. Yargılama sonunda Reşat Fuat’a, 9 yıl 6 hapis cezası verilir, Suat Derviş ise önce 8 ay hapis cezasına çarptırılır, ardından da serbest bırakılır.
Reşat Fuat, yargılamada, Nazi yanlısı Saracoğlu hükümetini sanık sandalyesine oturtur ve hükümetin Alman işbirlikçisi karakterini ortaya serer. (3)
Reşat Fuat, Demokrat Parti döneminde çıkartılan af kanunuyla 1950 yılında tahliye edilir. Kısa bir özgürlük döneminin ardından Ekim 1951'de başlatılan komünist tutuklamalarıyla yeniden tutuklanır ve yargılanır. Üst üste gelen mahkûmiyetler nedeniyle 15 yılını cezaevlerinde geçirir ve 1959 yılında tahliye olur. Yargılanma safhasında ve tutukluluk dönemindeki direnci ve devrimci tutumu örgüt kadroları arasında destanlaşır.
AYAĞI TÜRKİYE TOPRAĞINA BASAN DEVRİMCİ
Tahliyeden sonra eşi Suat Derviş, Reşat Fuat'ı yurtdışına çıkartmak için çaba sarf eder ancak ikna edemez. Suat Derviş bu konuda şunları söyler:
“Onun son mahbusiyeti ve sürgün cezası bittiği zaman açlıktan kaçıp sığındığım Avrupa'dan -o zaman İsviçre'de idim- ona yanıma gelmesi için ısrar ettim. Elli üç yılından elli yedi yılına kadar ettiğim mücadelelerden sonra ismimi Avrupa'da tanıtmıştım. Eserlerim çıkıyor, para kazanıyordum. Reşat da bu para ile yaşardı elbette... Reşat, ona bu konuda yazdığım ilk mektuptan son mektuba kadar bana aynı cevabı verdi: ‘Ben ne yaptımsa yurdumu daha mutlu görmek için yaptım. Kabahatli değilim ki, utancımdan kaçar gibi memleketimden kaçayım.’ dedi, sonra da benim dönmem için ısrar etti.” (4)
MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİMİ SAVUNDU
Reşat Fuat, milli kurtuluşun yolunu şöyle tarif eder: “Emperyalizme ve destekçileri kompradorlara ve derebeylerine mücadele geniş yığınları içine alan gerçek bir milli kurtuluş hareketi olarak ilerici demokratik milli bir cephe teşkil edilecektir. Bu itibarla bu hareket isteyerek veya istemeyerek başarıya uğratılmamak için hiçbir sınıftan, hiçbir siyasi örgütün tekeli altına alınacak dar sahalı bir hareket haline getirilmemelidir ve getirilemez. Bir sol sağ hareketi değil bir millet hareketi olmalıdır, millet ve yurt çapında bir birleşik cephe halinde yürütülmelidir.” (5)
Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat Baraner'in yakın çalışma arkadaşlarından Emin Sekun, “Biz, başından beri Türkiye'nin Milli Demokratik Devrim aşamasında olduğunu söyledik.” demektedir. (6)
Mihri Belli mezarı başında yaptığı konuşmada şunları söyler: “Reşat Fuat devrimci görevinin tam bilincindeydi. En çetin sınavlarda başını dik tutabilmesi bundan ötürüdür. (...) toplumdaki çeşitli eğilimleri değerlendirme ve bunlar karşısında doğru davranışı saptama konusunda güçlüydü. İçinde yaşadığımız aşamada; bugünün Millî Kurtuluş mücadelesi şartlarındaki Türkiye’sinde tek doğru devrimci çizgi olarak Millî Demokratik Devrimi savunması bundan ötürüdür.” (7)
REVİZYONİZME KARŞI TAVRI
Reşat Fuat ve Emin Sekun, Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile Çin Komünist Partisi arasındaki tartışmaları ve Stalin’in ölümünden sonra SSCB’deki gelişmeleri yakından takip eder ve konuyu araştırmaya karar verirler. Emin Sekun o günleri şöyle anlatır: “Reşat'la beraber meseleyi araştırmaya karar verdik. Reşat İngiltere'ye yazdı, kitap ve belge istedi. Hatta radyolardan da bazı şeyleri dinlemeye çalıştık. 1965'lerde meseleyi kavramaya başladık. Stalin'e cephe alınmasını tasvip etmedik. Bu yüzden Reşat'la beraber SBKP'yi tutmadık.” (8)
Reşat Fuat, ölümünden birkaç ay önce "Bizim Radyo"nun kendisinin "TKP'den atıldığı" şeklinde yayın yaptığını öğrenince çok öfkelenmiş ve üzülmüştü. Doğu Almaya'daki kanadın hiçbir zaman TKP'yi temsil edemeyeceğini düşünen Reşat Fuat, Kerim Soyka ve Emin Sekun, gerçek TKP'yi canlandırma meselesini konuşurlar. Bu konuşmayı takip eden iki yıl içinde Reşat Fuat ve Kerim Soyka hayatını kaybederler.
Cesaret, özveri ve sadakatle yoğrulmuş bir devrim fedaisi olan, Reşat Fuat Baraner'i hatırlamak ve anmak amacıyla yazılmış olan bu yazıyı Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın sözleriyle sonlandıralım:
"Sonuna dek, gözünü budaktan sakınmaksızın inanç yolunda ŞAŞIRMAMIŞ, kimseyi ŞAŞIRTMAMIŞ ve KÜÇÜLMEMİŞ insanlara, bir ülkünün temel direği denir. Reşat kardeş fakir fukara emekçi yığınlarımızın o temel direklerindendi.”
Saygıyla anıyorum.
‘ER MEYDANININ ERLERİDİR’
Baraner'i mücadele arkadaşı Dr. Hikmet Kıvılcımlı bir örnekle şöyle anlatır:
Kimdi o kara gün ülkücüsü iki insan?.. Ayrıntılarına girmeyelim.
Arap "El insan halitat'ül hata ven nisyan!" demiş. Derviş Yunus, "Ben aşık-ı bîçareyim, baştan ayağa yareyim!" demiş. İnsan olarak Şefik ve Reşat ülkücülerimiz de elbet: 'Yanlışların ve unutkanlıkların karışımı', 'Baştan aşağı yare' idiler. Ne var ki, ömürlerinin sonuna dek inançta şaşırmadılar, şaşırtmadılar, inançta küçülmediler.
Onları bir tek sözcük özetleyebilir: ARKADAŞLIK. Her yolda olduğu gibi, emekçi fukara ülküsü yoluna düşmüş SOM savaşçılar için de iki türlü arkadaş vardır.
Birisi, her gün, adım başında tümen tümen rastladığımız arkadaş kalabalığı. Bunlara Almanlar 'Mitlaufer' derler. Lenin de yerinde kullanır bu deyimi. Anlamı, 'Yol seğirticileri' demektir. Sizinle bir koşu yolda seğirtir, gösterişçi, yol arkadaşları... Bunlara halkımız 'KURUSIKI ARKADAŞLAR' der.
Kurusıkı arkadaşların çoğu, yol, tepsi gibi düz, üstüne bal dök yala oldukça, en önde seyirtmeye bayılırlar. Kısa mesafe koşuculuklarında hep 'İLK BAŞTA' gelirler. İçlerinde Dünya Şampiyonu atletler bile bulunur.
(…)
İnançlı Arap Emir'i Tarık Bin Zeyyat, Septe Boğazı'nı geçer geçmez, bütün gemilerini yaktı. Çok ihtiyatlı kurnaz tilkilerden olsaydı, kıyı kayalıkları arasında gemicikler, kaçamak kayıklar saklardı, Avrupa'ya, Asya'ya kaçardı. Kaçardı ama, geçtiği 'dar boğaza' adını bırakamazdı. Septe Boğazı'na 'Cebel'i Tarık Boğazı' denemezdi. 'BURJUVA SOSYALİZMİ' küçülmüşlerin kolay rütbesidir.
Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat inanç boğazını geçince, kaçacak bir tek sal bırakmayan arkadaşlık er meydanının erleridirler. PROLETARYA SOSYALİSTİ'dirler. Onların arkadaşlıklarına başka bir ad gerekir.
Tarihimizde ömür boyu yalnız savaşın emrinde yaşamış insan geleneği eskidir. Yeniçeriler, çocuk yaşlarında ana kucağından, baba ocağından alındılar. Bir yol Hacıbektaş Ocağına ayak bastılar mı, artık savaştan ölüm var dönüm yoktu. Ölen şehit olur, kalan gazi olurdu. Yoldan ayrılan olmazdı. Bahtsız Yeniçeri atalarımız bu ölüm dirim arkadaşlığına 'YOLDAŞLIK' demişler. Ne yazık ki bu derin anlamlı gelenekcil sözcük, hak ettiği saygıyı ve ilgiyi görmüyor.
Reşat Fuat ve Şefik Hüsnü, gelgeç varlıkları zamanında olduğu gibi, ebedi varlıklarında da yanyana ve başbaşa, devrimci insancıl yolun iki ölmez jalonu, yol gösterici şaakulü olarak hayırla anılacaklardır. Devrimci için bundan büyük rütbe var mıdır?
(Türk Solu, 20 Ağustos 1968. Sayı 40.)
KAYNAKLAR
1. Reşat Fuat Baraner, Yaşamı, Çalışmaları, Anılar, Sosyal Tarih Yayınları, Derleyen: Ersin Tosun, s. 11.
2. age, s.12.
3. Halkın Sesi, sayı:2, s.8, 22 Nisan 1975.
4. Suat Derviş, “Kocam Reşat Fuat” Aydınlık Sosyalist Dergi, Sayı:10, 1969.
5. Türk Solu, 27 Şubat 1968.
6. Emin Sekun'la yapılan konuşma, Aydınlık, sayı:65,1976.
7. Mihri Belli, Türk Solu, sayı:40, 20 Ağustos 1968 / Reşat Fuat Baraner, Yaşamı, Çalışmaları, Anılar, Sosyal Tarih Yayınları, Derleyen: Ersin Tosun, s. 199.
8. Emin Sekun'la görüşme, Aydınlık, sayı:65, 1976.
Saçak, sayı: 56, Eylül 1988, Şaban Ormanlar'ın Reşat Fuat Baraner'in 20. ölüm yıldönümünde mezarı başında yaptığı konuşma.