22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ru dizisi tartışma yarattı: Sansür çözüm değil hegemonyayı parçalayalım

Başrollerini Meryem Uzerli ve Burak Berkay Akgül’ün paylaştığı Ru dizisi tartışmalara yol açtı. Dizide 38 yaşında evli bir kadın ve 18 yaşında bir erkeğin aşkını anlatan dizi sosyal medyada tepki topladı. Peki sansür çözüm mü? Muhataplarına sorduk

Ru dizisi tartışma yarattı: Sansür çözüm değil hegemonyayı parçalayalım

GAİN adlı platformda yayınlanan Ru dizisinin çarpık bir ilişki türünü ele alması tepkilere yol açtı. Sosyal medyada 10 binden fazla tweet atılırken dizinin yayından kaldırılması talep edildi. Ru dizisiyle birlikte film, dizi ve dijital içerikler için izlenmesi gereken yayın politikası konusunda tartışmalar yeniden alevlendi. Dizinin yayından kaldırılması isteyenlere karşın, yayından kaldırmanın veya sansürün özgürlükleri engelleyeceğini düşünenler de var. Bununla birlikte kurgu içeriklerin bilinci, eylem ve davranışları değiştirmediği öne sürülüyor. Peki sinema, dizi ve dijital içerikler bilinci etkiliyor mu nasıl etkiliyor? Sansür bir çözüm mü? Prof.Dr. İrfan Erdoğan, Senarist, Yapımcı, Yönetmen Setenay Acı Uruç, Boğaziçi ADK Başkanı Gökalp Erbaş ve Işık Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Öğrencisi Bora Kutay Demiralp yanıtladı.

BİLİNÇ KENDİLİĞİNDEN BİÇİMLENMİYOR

Ru dizisi tartışma yarattı: Sansür çözüm değil hegemonyayı parçalayalım - Resim : 1

Prof. Dr. İrfan Erdoğan, insanın doğumdan ölüme kadar biçimlendirildiğini ifade etti. Sosyalleştirme kavramını açıklayan Erdoğan, insan bilincinin, duygu ve davranışlarının, tercihlerinin kendiliğinden olmadığının altını çizdi:

Bir şeylerin bir şeyleri nasıl etkilediği sorusu etkilemenin varsayıldığına veya etkilemenin olduğu gerçeğine dayalıdır. Bilincin nasıl etkilendiği konusu, bilgiyi, bilmeyi, düşünceyi, ilgiyi inancı tercihi ve davranışı belli amaçlar doğrultusunda biçimlendirmeyi anlatır. Nasıl etki yaratıldığı, tutulduğu, sürdürüldüğü ve geliştirildiği ise bilgi ve bilme denilen şeyin kontrol edilmesinden geçerek düşüncenin, inancın, duygunun, duyarlılığın, ilginin, tercihin ve davranış kalıplarının ekilmesi yetiştirilmesiyle ilgili süreçleri içerir.

SOSYALLEŞME DEĞİL SOSYALLEŞTİRME

Bu süreç de doğuşumuzdan başlayarak her şeyi doğrudan ve dolaylı olarak içerir. Bu süreçlerin biçimlendirildiği annemizin, bu biçimlendirilmeleri bebeğine yani bize aktarmasıyla başlar. Ardından önceden biçimlendirilmiş örgütlü yapılar buna eklenir ve çoğalarak karmaşıklaşır. Biz bu yaşam boyu süren süreçlere sosyalleştirme diyoruz. Sosyolojide hep sosyalleşme kavramını kullanırlar ama sosyalleşme değildir çünkü sosyalleşme kendiliğinden oluyor fikrini aşılar bize.

Egemenlerin kurduğu ve sürdürdüğü egemen toplum yapılarını, toplum ilişkilerini, ilişki biçimleri, egemen doğru ve yanlışları kısaca kendimizi ilişkilerimizi yanlış anlamamızı sağlar. Dolayısıyla burada sosyalleştirme süreçlerinden geçerek oluyor. Doğumdan ölüme kadar devam ediyor. Sosyalleştirme büyük olasılıkla egemen yapıların çıkarlarına yatkın bireyler olarak yetiştirilmeyi içerir. Birileri bizi sosyalleştiriyor.

Her şeyimize müdahale ediyor. Bu işi ilk yapan kişi annemiz oluyor. Egemen sosyalleştirmenin yanında azınlıkta olan egemen yapılara alternatif olan sosyalleştirmede. Bizi sosyalleştiren korkunç bir ağ var. Çok küçük bir azınlık bu koşullara teslim olmuyor.

24 SAAT BOMBARDIMAN ALTINDAYIZ

Küçüklükten beri seyrediyoruz. Annemiz zaten seyretmiş, öğrenmiş bize aktarıyor. Küçükken bize bir cep telefonu veriyorlar. 24 saat bombardıman altındayız. Sokağa çıkıyorsun, nereye dönersen dön, duyguların, duyarlılıkların, bilincin bir şekilde yönlendiriliyor. Sürekli bir şekilde olduğu için, yaşam boyu olduğu için bunun etkisinin olmama ihtimali yok. Eğer bu yaptıkları etkili olmasaydı, başarılı olmasalardı, bir şekilde beynimize girmeselerdi, duygularımızı, inançlarımızı, davranış kalıplarımızı biçimlendiremeselerdi trilyonlar tutan bir endsütri kurabilirler miydi? Her alanda her şekilde yönlendirme oluyor. O faaliyetler ağı içerisinde özgür değiliz. Eğer şanslıysak, çevremiz buna imkân veriyorsa alternatif geliştiriyoruz.

SORUN SANSÜR DEĞİL HEGEMONYA

Sansür bir çözümdür. Ama nasıl bir çözümdür bu? Egemenin karşılaştığı sorunları çözmeyle ilgili bir çözümdür. Bu çözüm eski imparatorluklardan beri çeşitli biçimlerde kullanılmaktadır ve kullanılmaya devam etmektedir. Bunun nedeni eskiden de günümüzde de şiddete ve baskıya dayanmak zorunda olan sömürü sistemi varsa yasaklama politikaları kaçınılmaz olur.

Yasaklama meşrulaştırılmış gayrimeşruluğun egemenlerin işine gelmeyeni susturma yoludur. Düşünceden başlıyor, düşünceyi cezalandırıyor. Söz söylüyorsun, yayma ve dağıtma, sözü ve söyleneni dinleme, izleme ve okumayı cezalandırıyor. Karşımıza basit bir sansür olarak çıkmıyor. Konu basit bir anlamda dizinin yasaklanması, dizideki aile yapısına aykırı unsuru engellemek değil.

TOPLUMSAL YAŞAM KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KONTROLÜNDE

Bizi engelliyor. Sansüre karşıtlık, sansüre karşı mücadelenin bir parçasıdır. Bu mücadele asla sansürü kaldırma gibi yasal saçmalığa indirgenmemelidir. Sorun Sansür değil çünkü sansür egemen ilişkilerin engelleme yollarından birisidir. Bu bir sonuçtur. Asıl çözüm, egemenlik koşullarının ve ilişki yapılarının değiştirilmesidir. Tüm kültür, medya ve reklam endüstrilerinin ve onların kontrolündeki yapıların egemenliğindeki bir toplumsal yaşam var. Bu normalleştirilmiş bir anormalliğin yansımasıdır.

AMACIMIZ ETKİ BIRAKMAK

Ru dizisi tartışma yarattı: Sansür çözüm değil hegemonyayı parçalayalım - Resim : 2

Senarist, yapımcı ve yönetmen Setenay Acı Uruç ise, kolektif bilince dikkat çekti. Dizi, film ve dijital içeriklerinin amacının etki bırakmak olduğunu kaydeden Uruç, seyircinin sorumluluğuna dikkat çekti:

“Kolektif bilinç birbirine dokunmanın yolunu illaki bulur. Yönetmen ve yapımcı gözünden elbette etkilenmiyor diyemem amacımız zaten etki bırakmak. Topluma yön vermek amacıyla yapılan her projede içerik etkisi gözetilir. Bunun en etkili ve büyük bir kesime hitap etmenin yolu tutkusu çok yüksek olan dizi&film dünyasıdır. “Etkilenmek mi veyahut etkilenmeyi talep etmek mi?” izleyicinin öncelikli sorusu bu olmalıdır.”

'SANSÜR KUVVETİNİ YİTİRİYOR'

Sansürün bir çözüm olup olmadığıyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Uruç, toplum normlarına uymayan konuların yayından kaldırmanın çözüm olmadığını kaydetti. Uruç, “Yayın politikalarında sıklıkla görülen toplum normlarına uymayan konuları sansürlemek/yayından kaldırmak artık kuvvetini yitiriyor. Sansürlenen işler farklı yöntemlerle seslerini eskisinden daha güçlü duyuruyorlar. Bu konuda özgürlüğün sanatla birleştiği yerde; konunun içeriğinin samimiyeti aynı özgürlük doğrultusunda kabul edilebilir.” dedi.

SİNEMA SORULAR VE CEVAPLAR YARATIYOR

Ru dizisi tartışma yarattı: Sansür çözüm değil hegemonyayı parçalayalım - Resim : 3

Aynı zamanda bir sinemasever olan Boğaziçi Atatürkçü Düşünce Kulübü Başkanı Gökalp Erbaş dizi, film ve içeriklerin bilinci nasıl etkilediği sorusunu yanıtladı. Sinemanın sorular ve cevaplar yaratabildiğini belirten Erbaş şunları söyledi:

“Tarihe bakarsak sinemanın bilinci etkilemediğini öne sürmek büyük bir hata olur. Şimdi de sinema gelişmiş teknolojiyle beraber en açık en kitlesel alternatif gerçekliği sunuyor. Bu nedenle bir sinema yapıtından etkilenip etkilenmemek bireyin elinde değil. Bir uyuşturucu baronunu izleyip uyuşturucuya başlamadığınız için etkilenmemiş olmuyorsunuz. Belki ağzınızda esrar olmasa da kafanızda bir hayatın neye adanması gerektiğine dair, rekabet toplumuna dair, yasallığın sorgulanmasına dair sorular ve cevaplar yeşeriyor.”

SEYİRCİNİN NEDEN RAĞBET ETTİĞİNİ DÜŞÜNMELİYİZ

Sansürle ilgili de iki görüşün olduğunu gerçeğin bu iki ayrı görüşten beslendiğini dile getiren Erbaş, insanların neden bu içeriklere rağbet ettiğini düşünmek gerektiğini kaydetti;

“Film şirketleri ve televizyon kanallarının yanı sıra özellikle dijital platformlar kitle ihtiyaçlarını çok iyi gözlemleyerek projeler ortaya koyuyor. Yani aslında yapımlarda “yanlış” olarak değerlendirdiğimiz çoğu şey toplumsal gerçekliğin bir yansıması. Sinema çoğu zaman bir aynayı boyamak gibidir. Kıyısından köşesinden de olsa eni sonu bir yansımayı şekillendirirsiniz. En fantastik yapımlarda bile bu böyledir. Bu nedenle burada tartışmaya açılması gereken kitlenin neden bunları izlemeye ihtiyaç duyduğu, neden rağbet ettiğidir.”

FİKİR SAHİBİ OLURKEN ETKİLİYOR

Ru dizisi tartışma yarattı: Sansür çözüm değil hegemonyayı parçalayalım - Resim : 4

Işık Üniversitesi Radyo Sinema ve Televizyon Bölümü Öğrencisi Bora Kutay Demiralp ise bütün yapımların gerçek hayatın içinden bir şeyler taşıdığını ve bundan dolayı bilince etki ettiğini kaydetti;

“Her içerik aslında bir çelişki üzerine kurulduğu için tüketen kişinin gündeminde o çelişkiye dair bir fikir olmasa bile izleyenin kafasında bir fikir yaratıyor ve nerden izlediği de ele aldığı açıdan onun baktığı çerçeveden sunuyor izleyen kişi bilinç olarak genelde sorgulamadan izliyorsa genel izleyici budur önüne gelen fikri olduğu gibi benimser ama bütün içerikler gerçek hayatın içinden bir nebzede olsa bir şeyler taşır yani bir gerçeklik payı vardır içerikteki yaklaşım biçimi olumlu veya negatif fikir sahibi olmamız konusunu etkiler.”

ÖZGÜN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ YARATALIM

Sansür ve yayından kaldırmanın günü kurtarmaya çalışmak olduğunu kaydeden Demiralp, bu sürecin otosansüre kadar gidebileceğini ve yaratıcı içerikleri engelleyeceğini belirtti. Demiralp, özgün bir kültür endüstrisi yaratmanın kalıcı çözüm sağlayabileceğini kaydetti;

“Sansür ve yayından kaldırmak bana biraz basit çözüm arayarak günü kurtarmaya çalışmaya geliyor. İçerik yaratan kişiye dair kendi kendine oto sansür uygulamasına kadar gider o zamanda üretilecek otantik veya özgün içerikler çıkmasının da önüne bir duvar yapmış oluruz şahsi fikrim daha uzun erimli izleyiciyi özgün otantik içerikler arayan isteyen bir fikri olan yapımlar tercih etmeye uğraşan yapan bir kültür endüstrisi yaratmayı daha uygun buluyorum”

GAİN Dizi Meryem Uzerli Sinema