28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rus siyasetçi Aydınlık’a konuştu: ABD hepimizi hedef alıyor, Avrasya İttifakı güçlenmeli

Gazeteci Avukat Ali Göçmen, Rus siyasetçi, yazar Leonid Savin* ile gazetemiz için özel bir röportaj yaptı. Savin, Afganistan meselesi ve Atlantik'in çöken hegemonyası, çok kutuplu düzen, Avrasyacılık ve Türk-Rus ilişkileri ile ilgili dikkat çekici açıklamalarda bulundu.

Rus siyasetçi Aydınlık’a konuştu: ABD hepimizi hedef alıyor, Avrasya İttifakı güçlenmeli
Ali Göçmen

Ali Göçmen: Merhaba Sayın Savin, öncelikle Afganistan'daki gelişmeler hakkında bir soru ile başlamak istiyorum. 7 Kasım 2007'de ABD Kongresi'nde konuşan Fransa’nın taze Cumhurbaşbakanı Nicolas Sarkozy şunları söylemişti: "Fransa gerektiği kadar Afganistan'da kalacak, çünkü o ülkede tehlikede olan bizim değerlerimiz ve Atlantik İttifakı’nın değerleridir. Bunu sizden önce ciddi olarak söylüyorum: Başarısızlık bir seçenek değil." Bu konuşma çerçevesinde Afganistan'da kaybedenin sadece Amerika değil Atlantik değerleri olduğunu söyleyebilir miyiz?

Leonard Savin: Kesinlikle. Bu, ABD'den birkaç politikacının konuşmalarına da yansıdı. Değerler önemli. Ve bu Batı liberalizminin sadece Afganistan'da değil, küresel sahnedeki başarısızlığıdır. Ama aynı zamanda Batı'ya duyulan güvenin de başarısızlığıdır. ABD'nin ortakları bile, Afganistan'daki davranışı nedeniyle gelecekte Washington ile ilişkileri nasıl değiştireceklerini tartışmaya başladılar. AUKUS'un yaratılması ve Fransa'nın Avustralya'nın denizaltı sözleşmesini iptal etme kararı konusundaki hayal kırıklığı, transatlantik topluluk içindeki güven sorununun bir başka işaretidir.

‘TÜRKİYE BÖLGESEL LİDER VE KARAR VERİCİ’

Uzun zamandır tek kutuplu dünya düzeninin sona erdiğini söylüyorsunuz. Pek çok analist, Amerika'nın Afganistan'dan çekilmesinin çok kutuplu bir dünyanın sembolik bir ilanı olduğunu söylüyor. Şimdi monolog bitti ve konuşmacıların sayısı artıyor. Türkiye yeni dönemde özellikle İslam dünyasında önemli bir kutup olarak ne tür roller oynayabilir?

Türkiye şimdiden kendisini bölgesel lider ve karar verici olarak ilan etti. Ancak yine de Arap ülkeleriyle bazı gerginlikler ve bazı güçlerin Suriye ve Irak'taki Türk varlığına olumsuz tepkileri var. ABD, Türkiye'nin Kürt meselesi gibi kırılganlıklarını iyi anlıyor ve muhtemelen bu faktörü bölgedeki kendi çıkarları bağlamında manipüle edecektir. İran da belirli bir gündemi olan yükselen bir güçtür ve Ankara'nın (özellikle Azerbaycan nedeniyle) Tahran ile kendi faaliyetlerini koordine etmesi gerekecektir. Bizim açımızdan Türkiye, yeni çok merkezli dünya düzeninin merkezlerinden biri ve geleneksel değerlerin destekleyicisi olabilir. Türkiye'nin Türk toplumu için saatli bomba olan bazı Batı yanlısı anlaşmaları durdurması çok iyi. Ancak Avrasya'daki Rusya, Çin vb. gibi diğer güç merkezleriyle iyi pragmatik ilişkileri olmalıdır.

Eylül başında Rus filozof Aleksandr Dugin 'Tarihin sonu yerine tek kutuplu dünyanın sonu' başlıklı bir makale yazdı. Dugin bu makalesinde "Biden yönetiminin aşırı İslamcıları Çin ve Rusya'ya karşı kullanmayı planladığına ve bu nedenle (Rusya'da yasaklanmış bir terör örgütü olarak kabul edilen) Taliban'ın ellerinin serbest bırakıldığına dair söylentiler var." dedi. Bunun mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

Rusya'ya karşı her seferinde provokasyonlar, saldırılar yapıyorlar ve gelecekte de yapacaklardır. Batı'nın Moskova'ya baskısı hakkında dezenformasyon, özel operasyonlar, vekalet savaşı (terörizmin yararlı olduğu yerlerde), kanunlar, yaptırımlar, önleyici diplomasi gibi başka yollarla savaş... Ve sadece Moskova da değil. Unutmayalım ki ABD ve müttefikleri tarafından Türkiye'ye de bazı yaptırımlar uygulandı! Ancak Afganistan'ın bazı Orta Asya ülkeleri üzerinde Rusya'nın çıkarları alanında etkisi var. Dolayısıyla Moskova'nın orada da tepki vermesi gerekiyor. Ve Rusya hazır.

SURİYE’DE

ATILACAK ADIMLAR

Tarihte bazı anlaşmazlıklarımız olsa da, Rusya ve Türkiye temelde iki yakın dosttur. Son zamanlarda, bu dostane ilişkiler daha da güçlendi. Son olarak, Ağustos ayında çıkan büyük orman yangınlarında Rus pilotlarının özverili çabaları Türk milleti tarafından minnetle karşılandı. Türkiye ile Rusya arasındaki mevcut gerilim Suriye'ye odaklanıyor. Çok kutuplu dünyanın iki önemli aktörü Türkiye ve Rusya, Suriye'deki krizi nasıl aşabilir?

Mesele şu ki, Rusya yasal hükümet tarafından Suriye'ye davet edildi. Ve on yıllık çatışmadan sonra Suriye hükümeti hala iktidarda. Oradaki Rus varlığı da anlaşmalarla sabitlendi. Rasyonel açıdan bakıldığında, Türkiye'nin militan gruplara desteğini sürdürmesi ters etki yapacaktır. Şimdi gerginlikler Suriye'nin İdlib ili çevresinde. Kürtler de var. Durum karmaşık. Ama Türkiye Arap ülkeleriyle normalleşme sürecini başlattı ve bunun meyvelerini görüyoruz. Örneğin Mısır medyasının muhalefet faaliyeti artık Türkiye'de yasak. Suriye için de aynı süreç gerekiyor. Ve Rusya bu tür adımları her zaman memnuniyetle karşılayacaktır.

YOZLAŞAN BATI KÜLTÜRÜ

Şimdi Avrasya siyasetinden bahsetmek istiyorum. Avrasyacılık ideali sadece bir uluslararası ilişkiler meselesi değildir, güçlü bir felsefesi vardır. Bunu biliyoruz. Liberal hegemonyanın yozlaştırdığı toplumsal kurumların rehabilitasyonu için ailenin ve geleneksel değerlerin korunması bunlardan biridir. Çok kutuplu bir dünyada geleneğin yeniden canlandırılması sürecinde neler yapılabilir? Örneğin, eşcinsel evlilik, radikal feminizm, ötenaziye karşı mücadele hakkında ne düşünüyorsunuz?

Geleneksel toplumlarımızın aşınmasıyla ilgili sorunların çoğunun Batı'dan geldiğini görüyorsunuz. Sapmalar her toplumda vardır. Soru, bununla nasıl başa çıkılacağıdır. Amerika'daki yerli Kızılderili kabilelerinde eşcinsellik, ruh ve beden arasındaki koordinasyonun hatası olarak tanımlandı. Beden yanılırsa ruhta (karşı cinsle) sapık davranışlar başlar. Yani maneviyatla ilgilidir. Dinlerde bu tür soruların cevaplarını bulabilirsiniz çünkü bu Tanrı, sonsuzluk, kaderimiz ve aynı zamanda iblisler gibi manevi düşmanlar hakkındadır. Maddi Batı kültüründe bu tür soruların cevabı yoktur, sadece psikanaliz kendi başına yıkıcıdır. Batı'da bu tür faaliyetlerin siyaseten yüceltilmesinin nedeni budur. Manevi temel yok edilir, sorunlar büyür. Bu yüzden çok kültürlülüğe, transhümanizme, LGBT'ye vb. dönüştürmeye karar verdiler. Manevi temele geri dönmemiz gerekiyor çünkü sadece bu konumdan toplumlarımızın dirilişi mümkün.

SOL’A SIZAN VİRÜS

Hafızamda kalan bir anekdotu paylaşmak istiyorum: Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Mitterrand'ın seçim posterlerinde arka planda bir köy kilisesinin çan kulesi yer alıyordu...

Bunun anlamı şudur: Ben bir Fransızım, Amerikalı değil. Burası Fransa, Disneyland değil! Çelik kuleler değil, klasik taş işçiliği çağındayım.

Mitterrand bir sosyalistti. Ama bugün sol, sosyalist partiler arkalarına LGBT flamaları koyuyor. Çok kutuplu bir dünyada ulusal ve geleneksel bir sol yönelimin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

Sol örgütler ve partiler içindeki en güçlü fikir adaletti. Ancak adalet solun tekelinde değildir. Dünyadaki iki ana din olan Hristiyanlık ve İslam'ın özüdür. Bazı sosyalist partilerin Hıristiyanlığı siyasi amaçlarla kullanması ilginçtir (Hugo Chavez yönetimindeki Venezüella'da veya genel olarak Latin Amerika'da, Katolik kurtuluş Teolojisi doktrininin doğduğu yerde olduğu gibi). Ancak aynı cinsiyetten ve diğer türden sapkınlıkların sol siyasete uygulanması, onlar için de yıkıcı görünüyor. Ayrıca CIA desteğiyle geliştirilen Frankfurt neo-Marksist okulunun Sovyetler Birliği'ne karşı ideolojik saldırı gibi güçlü bir etkisi var. Eski zehir, birkaç on yıl önce hedef ortadan kaldırıldıktan sonra bile hala etkili.

Bu arada Karl Marx, Adam Smith'in fikirlerini "Kapital"inde kullandı, yani solcu fikirlerin kökleri orada.

Elbette ekonomik vizyona yaklaşımımızı benimsememiz, teorilerimizi yeniden düzenlememiz gerekiyor. Ekonomi kendi kendine amaç olamaz, kültürlerimizde bir tür çevre, ev inşa etme sürecidir. Aslında bu konuya, farklı dinler ve ekonomik modeller arasındaki bağlantının tartışıldığı "Ordo Pluriversalis: Revival of the Multipolar world order" adlı kitabımda dikkat çekmiştim.

Umarım yakın zamanda kitabınız Türkçeye çevrilir ve Türk okurlarıyla buluşur. Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler Bay Savin.

Dr. Leonid Savin Uluslararası Avrasya Hareketi’nin liderlerinden biridir. Geopolitika.ru ve Katehon sitelerinin editörü, telekanaltsargrat televizyon kanalının redaktörüdür. Eski Yunanca, İspanyolca ve İngilizce bilmektedir. Farklı dillerde yayınlanmış çok sayıda makalesi bulunan Savin’in yine farklı dillere çevrilmiş “Ordo Pluriversalis: Pax Americana'nın Sonu ve Çok Kutupluluğun Yükselişi’’ isimli bir de kitabı bulunmaktadır.

Rusya savin