Rusya Büyükelçisi Aleksey Yerhov: Referandum Uluslararası Adalet Divanı kararına uygun
Rusya Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, Sakarya Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Teoride ve Pratikte Çatışma Çözümü: Rusya-Ukrayna Savaşı ve Türkiye’nin Barışı Sağlamadaki Rolü’ temalı programı çerçevesinde video-konferans yoluyla konuşma yaptı.
Üniversite öğrencileri, profesörleri ve akademisyenlerine hitap eden Büyükelçi Yerhov, Rusya’nın bölgesel krizlere ilişkin yaklaşımlarını paylaştı. Yerhov, özetle şunları söyledi:
HER ŞEY 24 ŞUBAT’LA BAŞLAMADI
Ukrayna ve çevresinde, diğer bir deyişle Türkiye’ye yakın bölgede neler oluyor? Tüm bunlar ne zaman başladı? Neticede her şeyin 24 Şubat’ta başlamadığı aşikar, zira gördüğümüz her şey, asırlardır süregelen süreçlerin zincirinin sadece bir halkasıdır. Tüm bunların ne zaman başladığını söylemenin zor olduğunu biliyorsunuz. Belki de 1654’te, günümüzde Ukrayna dediğimiz topraklarda bulunan, kanlı savaşlardan ve Kırımlı köle tüccarlarının baskınlarından bıkmış nüfus Rusya’ya katılmak istediğinde? Ya da 1774’te, Rus birlikleri, Yeniçerilerin ve sipahilerin direnişini ortadan kaldırarak Kırım’ı ele geçirdiğinde ve Rusya’ya yönelik yüzlerce yıllık baskın geleneğine ve günümüzdeki Ukrayna, Rusya ve Polonya topraklarında yaşayan milyonlarca insanın köleleştirilmesine son verdiğinde? Ya da 1918’de, Kiev’de ilk bağımsız Ukrayna hükümeti kurulduğunda ve kendisinin devlet olma yolundaki bu ilk denemesi başarısız olduğunda? Veyahut II. Dünya Savaşı sırasında, Hitler’in Nazi birliklerine katılan çok sayıda Ukraynalı aşırı milliyetçi tümen, Yahudilerin, Rusların, Belarusluların ve Polonyalıların toplu infazlarında aktif rol aldığında? Veya 1954’te, Nikita Khrushchev, sadece sağduyuya değil, aynı zamanda kendi ülkesinin anayasasına ve yasalarına da tükürerek Kırım’ı umarsızca Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne “hediye ettiğinde”?
SOĞUK SAVAŞIN BİTTİĞİ GÜNLER
Yine de, çok uzaklara gitmeyelim. Soğuk Savaş’ın bittiği günlere dönelim. Bilmelisiniz ki, 30 yıl önce meydana gelen bu olaylar ülkemdeki çoğunluk tarafından hala daha Sovyetler Birliği’nin yenilgisi olarak değil, SSCB ve Rusya Federasyonu liderlerinin ulusal ihanet eylemi olarak görülüyor. Bizim bu duygumuz, muhtemelen Türklerin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalistlerin Sevr Antlaşması’nı utanmadan dayatıp daha önce kendisine ait olan geniş toprakları Türkiye’nin ellerinden aldıklarında hissettiklerine benziyor.
1991 SONRASI
Ama şimdi bazı farklı konulara odaklanmak istiyorum. Yani 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Ukrayna’da başlayan süreçlere. Demek istediğim, Ukrayna’yı bir “anti-Rusya” haline getirmeyi amaçlayan geniş ölçekli çalışma, Batı’nın en aktif finansal ve organizasyonel desteğiyle ve Türkiye’de çok iyi bilinen George Soros’un yapıları gibi Batı’nın “yumuşak güç” mekanizmalarıyla yürütülen çalışmadır.
Anti-Rusya terimiyle ne demek istediğimizin anlaşılması önemlidir. Anlamı, Rusya’ya taban tabana karşı bir şey olmasıdır. Ancak terim çok katmanlıdır. Birincisi, bunun jeopolitik bir bileşeni var. Hatırlayacağınız gibi, bir keresinde Zbigniew Brzezinski, Ukrayna’nın “Avrasya satranç tahtası”nda önemli “jeopolitik merkezlerden” biri olduğunu ve Ukrayna’ya sahip olanın “Heartland”ı kontrol edeceğini yazmıştı. İkincisi, bu terim reel politika ve ekonomi ile ilgilidir. Aynı Zbigniew Brzezinski’nin bir zamanlar söylediğine inanıldığı gibi, “Yeni Dünya Düzeni Rusya’ya karşı, Rusya’nın yıkıntıları üzerine ve Rusya’nın pahasına kurulacak.” Üçüncüsü, kültürel bileşen. Rus kültürü ve dili olmadan Rusya olmaz. Bu nedenle Rus olan her şeyi Ukrayna toplumundan kasıtlı olarak temizlemeye başladılar.
Adım adım Rus edebiyatı ve Rus dili yasaklandı. Ülkemize karşı nefreti körüklemek amacıyla tarihi yeniden yazmaya, çocuklara yeni kalıplara göre eğitim vermeye başladılar. Hitler’in işbirlikçileri olan Nazici Bandera ve Shukhevych’i ulusal kahramanlar mertebesine yükselten aşırı milliyetçi gruplar, daha özgür ve engelsiz bir şekilde hareket etmeye başladılar, Nazi Almanyası’nda olduğu gibi ülkede fener alayları düzenlenmeye başlandı. Böylece nüfusun, daha çok gençlerin ve çocukların beyninin yıkanmasına yönelik faaliyetler başladı.
1914’DE OLANLAR
Ve 2014’te Rusça, Türkçe, Ukraynaca gibi tüm dillerde oldukça açık anlam taşıyan bir kelime olan ‘Maidan’ yaşandı ve bu, bizim Moskova’da kesinlikle inandığımız üzere, yasal olarak seçilmiş Devlet Başkanı Viktor Yanukovich’in devrilmesine ve ülkede yeni bir gücün kurulmasına yol açtı. Ve Maidan’ın ve diğer sözde “renkli devrimlerin” teknolojileri, daha önce başka ülkelerde uygulandı, bazılarında başarılı, bazılarında başarısız oldu.
Darbeden sonra yeni yaşam tarzına karşı çıkanlara yönelik zulüm yoğunlaştı ve bu kişiler her yerde zulme uğramaya başladılar. Oles Buzina, Pavel Sheremet ve kamuya mal olmuş diğer kişilere ve gazetecilere yönelik siyasi suikastlar hiçbir zaman soruşturulmadı. 2 Mayıs 2014’te Odessa’da yaşanan korkunç trajedinin failleri bulunup cezalandırılmadı. Bu trajedi sırasında, Odessa’daki Sendikalar Evi’nde yaklaşık 50 kişi diri diri yakılarak öldürüldü. Sekiz yıldan fazla bir süredir Ukrayna ordusu ve aşırı milliyetçi grupların militanları, sırf Kiev’deki canice, kanlı, anayasaya aykırı darbenin sonucunu tanımayı reddettikleri ve kendi ana dilleri Rusçayı özgürce kullanma hakkı da dahil olmak üzere Ukrayna anayasası tarafından güvence altına alınan haklarını korumaya karar verdikleri gerekçesiyle Donbass sakinlerini öldürüyorlar ve cezadan muaf kalıyorlar.
Yetkililer, Ruslara karşı nefreti körükleyerek bu süreçleri açıkça teşvik ettiler. Dönemin Ukrayna Başbakanı Arseny Yatsenyuk, 2015 yılında Hitler’in “Untermensch” kavramına doğrudan paralel olarak, Donbass’ta “alt-insanların” yaşadığını söyledi. Ve mevcut Devlet Başkanı Vladimir Zelensky, 2021’deki röportajında Donbass sakinleri hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, bu insanlardan “yaratıklar” veya “hayvan türleri” olarak bahsetti.
NATO’NUN FAALİYETLERİ
Dahası da var: Ukrayna, NATO’nun Sovyet sonrası coğrafyanın kontrolünü ele geçirmesi sürecinde en önemli halka haline geldi. NATO, uzun bir süredir sınırlarımıza giderek daha fazla yaklaşıyor. Bu da haklı olarak Rusya’yı endişelendiriyor. Bizim bakış açımıza göre NATO, Soğuk Savaş’ın bir kalıntısıdır ve ona duyulan ihtiyaç artık ortadan kalkmıştır. Ancak NATO varlığını sürdürüyor ve gördüğümüz üzere, bu ittifak yalnızca ABD dış politikasının aracı olarak kullanılıyor.
Rusya, sürekli olarak eşit ve bölünmez bir güvenlik sistemi inşa edilmesini savundu. Geçen aralık ayında, Rusya’nın batı sınırlarında öngörülebilirliğin ve istikrarın yeniden tesisini garanti edecek hukuki açıdan bağlayıcı anlaşmalar yapmak için büyük ve samimi bir girişim başlattık. Ancak ittifak, NATO’nun Doğu’ya daha fazla genişlememesini ve bizi tehdit eden saldırı silahlarının konuşlandırılmamasını garanti etmeyi reddederek, Rusya’nın önerilerinin kilit hususlarına olumsuz yanıt verdi. Aslında, temel çıkarlarımızı savunma hakkımız reddedildi.
Batı yalnızca bir “anti-Rusya” senaryosunu uygulamaya çalışmakla kalmadı, aynı zamanda Ukrayna topraklarının en aktif askeri gelişim sürecini gerçekleştirerek Ukrayna’yı silah ve askeri danışmanlarla doldurdu. Ve şimdi de bunu yapmaya devam ediyor. Açıkçası, orada yaşayan insanların ekonomisine veya refahına kimse dikkat etmiyor, tüm bunları hiç umursamıyorlar fakat doğuda NATO için Rusya karşıtı bir köprübaşı oluşturmak ve saldırganlığı, nefreti ve Rusfobiyi pekiştirmek için hiçbir zaman paradan kısmadılar.
LABORATUVARLAR
Bunun yanında, Ukrayna’ya kendi biyolaboratuvarlarını konuşlandırdılar, onların faaliyetleri tehlikeli ve ekonomik açıdan önemli enfeksiyon morbiditesinde yönetilemez bir artışa yol açtı. Fiiliyatta, Ukraynalıları laboratuvar fareleri yaptılar ve onlar üzerinde bölge nüfusunun belirli biyolojik ajanlara duyarlılığını değerlendirmeye yönelik büyük ölçekli bağışıklık taramaları gibi çeşitli deneyler gerçekleştirdiler, hassas genetik bilgiler toplanarak yurt dışına aktarıldı. Aynı zamanda, ABD’de, Amerikan askeri personeline yönelik risk oluşturmadan düşman birliklerini yok etmek için tasarlanmış, dronlara dayalı biyolojik silahların teslimi ve kullanımı için teknik araçlar geliştirildi ve patentlendi.
UKRAYNA’NIN NATO’YA GİRMESİNE KARŞIYIZ
Ukrayna’nın NATO’ya katılmasına neden karşıyız? Çok basit. Zira bugünkü biçimiyle, bir Nazi devleti biçimindeki Ukrayna, ittifak tarafından Rusya’ya doğrudan ve ani tehditler oluşturmak için kullanılacaktır. Bir füzenin Ukrayna topraklarından Rusya’nın kalbine uçuş süresi sadece birkaç dakikadır. Rica ettik, uyardık, teklif ettik. Aslında Batı bizi duymak istemedi. Dolayısıyla bu, bir özel askeri harekat başlatma kararının faktörlerinden biri haline geldi. Pekala, başladık. Genel olarak, silahlı kuvvetlerin devlet sınırları dışında kullanılması çok nadir görülen bir uygulama değildir. Örneğin, Türkiye’nin Kuzey Irak veya Suriye’deki operasyonlarını ele alalım. Ya da Kıbrıs. Orada da bir devlet kardeşlerini korumak için müdahale etmeye karar verdi.
KİEV YASAKLANMIŞ SİLAH KULLANIYOR
Şu anda, uluslararası beşeri hukukun akla gelebilecek tüm standartlarının ihlali ve insanların öldürülmesi ile ilgili histerik bağırışlar duyuyoruz. Bu doğru, insanlar ölüyor, ancak gerçeklerle yüzleşmek ve insanların öncelikle Donbass ve Ukrayna’nın diğer bölgelerindeki sivil bölgelerin Ukrayna silahlı kuvvetleri ve aşırı milliyetçi taburlar tarafından kesinlikle anlamsız bombardımanı sonucu öldürüldüğünü gösteren bulguları bir kenara atmaya son vermek gerekiyor. Kiev, utanmadan misket bombaları, anti-personel kara mayınları gibi yasaklanmış silahları kullanıyor, yerleşim bölgelerine saldırıyor. Bu düpedüz terördür. Bu dün başlamadı.
SİVİLLER KALKAN YAPILIYOR
Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, teröristlerin sıklıkla başvurduğu gibi çeşitli silah sistemlerini yerleşim yerlerine ve sosyal tesislere yerleştirip, onları ateş hasarı vermek için hedef haline getirmekten çekinmemektedir. Buna, özellikle, uluslararası insan hakları örgütü “Uluslararası Af Örgütü”nün 4 Ağustos tarihli raporunda dikkat çekilmiştir. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin verileriyle kanıtlandığı gibi, yerel halkı korkutmak için, Kiev rejimine sadık olmayan vatandaşları kaçırma ve öldürme eylemleri yaygın olarak uygulanmaktadır. Kiev, savaş esirlerine karşı kesinlikle barbarca davranıyor, ilgili uluslararası sözleşmeleri ihlal ederek silahsız kişilere kafirce ateş ediyor. Ve böylesine insanlık dışı bir tutum, sadece Rus savaş esirleri için değil, aynı zamanda Rusya ile savaşmak istemeyen ve zamanında silahlarını bırakan Ukraynalılar için de uygulanıyor.
UKRAYNA BİNLERCE SİVİL ÖLDÜRDÜ
Ve size sormak istiyorum, Rusya’yı suçlamaya çalışanlar, Ukrayna topçuları tarafından düzenlenen bombardımanlar nedeniyle binlerce sivilin katledildiği tüm bu sekiz yıl boyunca neredeydi? Hiçbirimiz Ukrayna ordusunun yaptıklarına dair herhangi bir kınama duymadık. Herkes, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri tarafından Donetsk’te sivillerin toplu olarak öldürüldüğü yakın geçmişteki vakayı görmezden geldiği gibi, utançla ve hatta bazen açık açık buna da göz yumdu. Rus askerleri Bucha ve İzyum’dan ayrıldıktan sonra, Ukraynalılar Batılı ortaklarıyla birlikte yüksek sesle bağırdılar ve Rusya’yı sivilleri öldürdüğü iddiasıyla suçladılar. Fakat kanıtlar hiçbir zaman sunulmadı. Bu arada, ciddi uzmanlar bunun düpedüz bir provokasyon ve yalan haber olduğunu son derece açıkça anlıyorlar.
UKRAYNA SİYASİ ÇÖZÜME KARŞI
Bugün yaşananlar, Batı’nın Ukrayna’da herhangi bir siyasi çözüme karşı olduğunu kanıtlıyor. Özel askeri harekatın başlamasından sonra, özellikle İstanbul görüşmelerinde, Kievli temsilciler tekliflerimize bir hayli olumlu yanıt verdiler. Bu teklifler, her şeyden önce Rusya’nın güvenliğini ve çıkarlarını güvence altına almakla ilgiliydi. Fakat barışçıl bir çözüm Batı’ya açıkça uymadı, bu nedenle, birtakım uzlaşmalar koordine edildikten sonra, Kiev’e fiilen tüm bu anlaşmaları bozması emredildi.
BATI RUSYA’YA DÜŞMANLIK YAPIYOR
Şimdi Batı, ülkemize ve halkımıza sonsuz tehditler savurarak saldırgan, Rusya karşıtı politikasında çok ileri gidiyor. Bazı sorumsuz Batılı politikacılar, Kırım ve diğer Rus bölgelerine saldırılar düzenlemek için kullanılabilecek uzun menzilli saldırı silahlarının Ukrayna’ya tedarik edilmesiyle ilgili planlarından bahsetmekten daha fazlasını yapıyorlar. Batı’nın silahları kullanılarak da gerçekleştirilen bu tür terör saldırıları, Belgorod ve Kursk bölgelerindeki sınır noktalarında giderek daha sık meydana geliyor. NATO, Rusya’nın güney bölgelerinde gerçek zamanlı olarak ve modern sistemler, uçaklar, gemiler, uydular ve stratejik insansız hava araçları kullanarak keşif yapıyor. Washington, Londra ve Brüksel, Kiev’i düşmanlıkları “anakara” Rusya’ya taşıması için açıkça teşvik ediyor. Açıkça, Rusya’nın savaş alanında her ne şekilde olursa olsun yenilmesi ve ardından siyasi, ekonomik, kültürel ve diğer her türlü egemenlikten mahrum bırakılması ve alt üst edilmesi gerektiğini söylüyorlar.
YAPTIRIMLARDAN SONUÇ ALAMADILAR
Rusya’yı ekonomik olarak tamamen zayıflatmak amacıyla bize karşı yaptırımlar uygulandı. Ancak yaşanan gelişmeler, ülkemizi izole etmekte başarılı olamayacaklarını gösterdi. Dünyadaki ülkelerin büyük çoğunluğu tarafından destekleniyoruz. Bunu anlamanız için haritaya bakmanız yeterli. ABD ve müttefikleri tarafından Rusya’ya karşı başlatılan yaptırım ve diğer baskı kampanyalarına katılmayarak bizi destekliyorlar. Arap-Müslüman dünyası, Afrika ve Latin Amerika medeniyetleri, ASEAN topluluğu da dahil olmak üzere Doğu ve Güney’in tüm medeniyet topluluklarının temsilcileri, birkaç istisna dışında, Batılı azınlığın Rusya karşıtı yaptırım kampanyasını neo-kolonici düşüncenin aleni bir tekerrürü olarak algılıyor. Çoğu ülke, bizimle işbirliği yapmaya, halihazırda geliştirdiğimiz ekonomik, kültürel ve diğer bağları sürdürmeye hazır olduklarını kelimelerle değil, fiilen gösteriyor ve şimdi bunları daha da genişleteceğiz.
AB ZARAR GÖRÜYOR
AB ülkeleri, Rusya’ya yaptırım uygularken, ülkemizle ticari ve ekonomik bağların kopmasından zarar görmektedir. Bugün, bizzat Avrupa’da üretim tesislerinin birbiri ardına kapandığını görüyoruz. Avrupa şirketlerinin rekabet kabiliyeti düşüşte, çünkü bizzat AB yetkilileri onların uygun fiyatlı mal ve enerjinin yanı sıra ticaret piyasalarıyla olan bağlantılarını fiilen kesiyor. Hem kıtada hem de genel olarak küresel pazarda şu anda Avrupalı işletmeler tarafından elde tutulan nişlerin, günün sonunda, çıkarlarını gözetmeye ve hedeflerine ulaşmaya geldiğinde sınır tanımayan ve tereddüt etmeyen Amerikalı patronları tarafından devralınması hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
KOSOVA ÖRNEĞİ
Konuşmamın sonunda, günümüz gündeminin oldukça keskin bir konusu olan, bugünlerde Donetsk, Lugansk, Herson ve Zaporozhye bölgelerinde gerçekleştirilen referandumlara değinmek istiyorum. BM Şartı’nda, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı ile ilgili bir hüküm mevcut. Burada da bir emsal var. Kosova krizi sırasında Uluslararası Adalet Divanı, bir bölgenin bir kısmı, bir ülkenin bir kısmı bağımsızlık ilan etmeyi seçerse, o ülkenin merkezi hükümetinden izin istemek zorunda olmadığına hükmetti. Bu, Kosova davasıydı. Donetsk Cumhuriyeti, Lugansk Cumhuriyeti ve diğerlerinde durum aynı değil mi? Aynı. Bu hakka sahip oldukları için – ve bir kez daha vurgulamak isterim ki, bu hakka BM Şartı ve kendi kaderini tayin etme hakkı uyarınca sahipler – bunu kullanıyorlar.
Bunu söylerken, geçen yıl kendisini Rus olarak gören, Rusça konuşmak isteyen, çocuklarının ve torunlarının bir geleceği olmasını isteyen sakinlere Rusya’ya gitmelerini tavsiye eden Vladimir Zelensky’nin sözlerini de hatırlatmak istiyorum. Dolayısıyla, Ukrayna’daki etnik Rusların hayatını çekilmez hale getiren Ukraynalı yetkililerdi. Nihayetinde bu bölgelerin Rusya Federasyonu’na katılımı konusundaki referandumlara sebebiyet veren bu süreci başlatan Ukraynalı yetkililerdi.