22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un makalesi

BM Anlaşmasının kurallarına ve ilkelerine saygı duyma ihtiyacını sözde inkâr etmeyen Batı, sadece konjonktürel anda kendi jeopolitik ihtiyaçlarına ve işine gelenlerini cımbızla çekiyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un makalesi
BM Genel Kurulu'nun 78’inci oturumundaki genel politik tartışmanın sonucu dünyanın dramatik, deprem etkisi yapan değişiklikler yaşadığını açıkça göstermiştir.
A+ A-

BM Genel Kurulu'nun 78’inci oturumundaki genel politik tartışmanın sonucu dünyanın dramatik, deprem etkisi yapan değişiklikler yaşadığını açıkça göstermiştir. Gözümüzün önünde, Dünyanın kültürel ve medeniyetsel çeşitliliğini yansıtan yeni, daha adil, çok kutuplu bir dünya düzeni kurulmaktadır. Geleceğin şekli mücadelede doğmaktadır. Dünya nüfusunun % 85'ini temsil eden çoğunluk, küresel refahın daha adil bir şekilde dağıtılmasını ve medeni çeşitliliğine saygı duymayı, uluslararası yaşamın tutarlı bir şekilde demokratikleşmesini savunmaktadır. Öte yandan, ABD liderliğindeki Batı devletlerinin dar bir grubu, neo-sömürgeci yöntemlerle doğal düzenin seyrini yavaşlatmak ve yitirdikleri hakimiyetlerini korumak için çabalıyor.

Eşitlik ilkesinin reddedilmesi ve buna bağlı müzakere kabiliyetinin yitirilmesi uzun zamandan bu yana “Kolektif Batı”’nın kartviziti halini almıştır. Dünyanın geri kalanına tepeden bakmaya “öncü” ve “peşinden sürüklenen” mantığına alışkın olan Amerikalılar ve Avrupalılar sıklıkla vaatlerde bulunuyor, yazılı ve yasal olarak bağlayıcı olanlar da dahil, yükümlülükler üstleniyor, ama daha sonra bunları yerine getirmiyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in söylediği gibi, Batı gerçek bir “yalan imparatorluğudur”. Birçok diğer ülke gibi, biz de bunu ilk elden biliyoruz. Nazi Almanya’sının teslimiyetinden önce, İkinci Dünya Savaşı'ndaki müttefiklerimiz olan Washington ve Londra'nın, SSCB'ye karşı “Akılalmaz” adında bir askeri harekât için planlar hazırladıklarını ve 1949'da ise ABD'nin SSCB'ye karşı nükleer saldırı hazırlıkları geliştirdiğini hatırlatmak yeterlidir; bu “harekât” ancak Moskova'nın misilleme silahlarını üretmesiyle engellenmiştir.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un makalesi - Resim : 1

NATO'NUN GENİŞLEMEME SÖZÜNÜ YERİNE GETİRMEDİLER

“Soğuk Savaş”'ın sona ermesinden sonra, SSCB'nin Almanya'nın birleşmesinde belirleyici bir rol oynadığı ve yeni Avrupa güvenliği mimarisinin parametrelerini koordine ettiği zaman, Sovyet ve daha sonra Rus yönetimine, NATO'nun Doğuya doğru genişlemeyeceğine dair somut güvenceler verilmişti. Bununla ilgili görüşmelerin kayıtları hem bizde hem de Batı arşivlerinde bulunmaktadır. Fakat Batılı liderlerin bu güvencelerinin bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmıştır. Onlar bu vaatlerini zaten yerine getirmeyeceklerdi. Ayrıca NATO'yu Rusya'nın sınırlarına yaklaştırırken, hiçbir şey olmamış gibi 1999-2010 yılları arasında en üst düzeyde AGİT çizgisinde olduğu gibi, kendi güvenliğini, başkalarının güvenliğini tehlikeye atmadan güçlendirme esasını ve herhangi bir ülkenin, ülke gruplarının veya örgütlerin Avrupa'da askeri-politik egemenliğine izin vermeme yükümlüklerini kabaca ihlal ediyorlardı; NATO yapmama garantisini verdiği şeyleri ısrarla yapmaya devam etmişti ve etmektedir.

2021'in sonlarında, 2022'nin başlarında, Ukrayna'nın blok dışı statüsünü değiştirmeden, Avrupa'da karşılıklı güvenlik garantileri konusunda ABD ve NATO ile anlaşma yapma teklifimiz kibirli bir şekilde reddedilmiştir. Batı, kanlı bir darbe sonucu iktidara getirilen Kiev rejimini silahlandırmaya sistematik olarak devam etmiş ve ülkemizi doğrudan askeri olarak tehdit etmek ve meşru Rus çıkarları topraklarındaki tarihi mirasını yok etmek için bir sıçrama tahtası olarak kullanmıştır.

“Soğuk Savaş”'ın sona ermesinden bu yana, Rusya Federasyonu topraklarında nükleer silah kullanımı senaryolarının geliştirilmesi de dahil olmak üzere, ABD’nin ve NATO müttefiklerinin benzeri görülmemiş bir dizi ortak askeri tatbikatı gerçekleştirilmiştir. Rusya'yı “stratejik yenilgiye uğratma” hedefinin ilanı, nihayetinde cezasız kalmalarının bir sonucu olarak ve korunma duygusunu tamamen yitiren sorumsuz politikacıların gözlerini kör etmişti.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un makalesi - Resim : 2
Dünya nüfusunun % 85'ini temsil eden çoğunluk, küresel refahın daha adil bir şekilde dağıtılmasını ve medeni çeşitliliğine saygı duymayı, uluslararası yaşamın tutarlı bir şekilde demokratikleş- mesini savunmaktadır.

BRICS'İN GENİŞLEMESİ TEHLİKELİYMİŞ!

NATO yayılmacılığının yeni tehlikeli tezahürü, bloğun “Avrupa-Atlantik ve Hint-Pasifik bölgesinin güvenliğinin bölünmezliği” sloganı altında sorumluluk alanını tüm Doğu Yarımküreye yayma girişimleriydi. Bu hedef doğrultusunda Washington, AUKUS, ABD-Japonya-Kore Cumhuriyeti “üçlüsü”, Tokyo-Seul-Canberra-Wellington dörtlüsü gibi kendi kontrolünde olacak askeri ve politik mini ittifaklar kurmaktadır. Üyelerini, altyapısını Pasifik Sahnesine entegre eden NATO ile pratik iş birliğine çekiyor. Rusya ve Çin'e karşı ASEAN çevresinde kurulmuş olan kapsayıcı, uzlaşmaya dayalı bölgesel mimariyi yıkmaya yönelik bu tür gizlenmeyen çabalar, halihazırda son derece ısınmış olan Avrupa’dakine ek olarak, jeopolitik gerilimin patlamaya hazır olan yeni bir odağını yaratma risklerini doğurmaktadır. ABD'nin ve onlara tamamıyla bağlı olan Kolektif Batı’nın Monroe Doktrinine küresel bir yansıma vermeye çalıştığı net bir şekilde göze çarpmaktadır. Bu düşünceler hayalperest olmakla birlikte bir o kadar da tehlikelidir, ancak bu durum Pax Americana'nın yeni ideologlarını durdurmamaktadır.

İşler öyle bir noktaya gelmiştir ki, artık Batı ülkelerinin yönetici çevreleri, BM Antlaşmasına aykırı olarak diğer ülkelere kiminle işbirliği yapıp yapmayacaklarını söylemektedir. Esasen, ulusal çıkarlara, bağımsız bir dış politikaya sahip olma haklarını ellerinden almaktadırlar. Kuzey Atlantik İttifakı'nın Vilnius Deklarasyonunda "Rusya ile Çin arasındaki güçlenen ortaklık”, “NATO'ya tehdit" olarak nitelendirilmektedir. Yakın zamanda Fransadaki büyükelçilerin önünde konuşan E. Macron, BRICS'in genişlemesi konusunda samimi endişelerini dile getirerek, bu olayı “uluslararası sahnedeki durumun karmaşıklığının kanıtı olarak gördüğünü, Batı'nın ve özellikle de Avrupa'nın zayıflaması riskini taşıdığını söyledi. Batı'nın hakimiyeti altında olan dünya düzeni ilkeleri, örgütlenmesinin farklı biçimleri, gözden geçirilmektedir. “Eğer birisi biz olmadan bir yere gidiyorsa, iznimiz olmadan arkadaşlık kuruyorsa, bu bizim egemenliğimiz için bir tehdit oluşturmaktadır”. İşte böylesine vahiyler... NATO'nun Asya Pasifik Bölgesi'ne ilerlemesi olumluymuş, ama BRICS'in genişlemesi tehlikeliymiş.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un makalesi - Resim : 3
AB diplomasisi Başkanı J. Borrell'in “Avrupa'nın bir cennet bahçesi olduğu ve dünyanın geri kalanının vahşi bir orman olduğu” şeklindeki kamuoyuna açıklaması Batı'nın "münhasırlık kompleksi"nin püf noktası oldu.

MÜNHASIRLIK KOMPLEKSİ SÖMÜRGE İFADESİDİR

Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki "Kolektif Batı", tüm insanlığın kaderinin efendisi rütbesini kendi kendine sahiplenmiş ve biricik olduğu sanrısına kapılıp, BM'nin kurucu babalarının mirasını giderek daha da fazla görmezden gelmeye başlamış ve BM merkezli dünya düzeni mimarisini de kurallara dayalı düzenle değiştirmek istemiştir. Bu kuralları hiç kimse görmedi (daha doğrusu kimseye göstermediler), ancak Anglo-Sakson ve diğer jeopolitik uzmanların ikiyüzlü eylemlerini gözlemleyerek, bu maceranın pratikte nasıl somutlaştığına dair net bir anlayışa varmak mümkündür. BM Anlaşmasının kurallarına ve ilkelerine saygı duyma ihtiyacını sözde inkâr etmeyen Batı her zaman onlara seçici biçimde yaklaşmakta olup, sadece konjonktürel anda kendi jeopolitik ihtiyaçlarına ve işine gelenlerini cımbızla çekiyor. Bu arada, tüm yasal ilkeleri seçici olarak değil de uluslararası ilişkilerin adil bir şekilde düzenlenmesi ve birbirine bağlı olarak uyulması gerekmektedir: Devletlerin egemen eşitliği, iç işlerine karışmama, toprak bütünlüğüne saygı, halkların eşitliği ve kendi kaderini tayin etme hakkı, herkesin temel özgürlüklerine saygı, BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarını uygulama ve BM'yi eylemlerin mutabakat merkezi olarak güçlendirme görevi.

BM, devletlerin egemen eşitliği temelinde kurulmuştur. Bu temel ilkeyi hem Washington hem de Londra ve müteffikleri hiç bir zaman ve herhangi koşullarda bırakın kullanmayı, sözünü bile etmiyorlar.

Bu ilke, büyüklüğü, hükümet biçimi, politik veya sosyoekonomik yapısı ne olursa olsun, tüm ülkelere dünyada layık bir yer sağlamayı amaçlamaktadır. Batı ise, dünyayı her şeye izin verilen “demokrasilere” ve “altın milyar”ın çıkarlarına hizmet etmek zorunda kalanlara ayırmaya çalışıyor. AB diplomasisi Başkanı J. Borrell'in “Avrupa'nın bir cennet bahçesi olduğu ve dünyanın geri kalanının vahşi bir orman olduğu” şeklindeki kamuoyuna açıklaması Batı'nın "münhasırlık kompleksi"nin püf noktası oldu. Bu artık “egemen bir eşitlik” değil, açık bir sömürge ifadesidir.

"Kolektif Batı" sürekli olarak diğer ülkelerin iç işlerine karışmama konusundaki temel ilkeyi çiğnemektedir. Bunun Orta Amerika’dan, Yugoslavya'ya, Irak'a ve Libya'ya kadar pek çok örneği bulunmaktadır. Şimdilerde ise post Sovyet bölgesinde yayılmaya özel önem veriliyor.

KIRIM VE DONBASS REFERANDUMLARI BM'YE UYGUNDU

SSCB'nin dağılmasından bu yana ABD'nin Ukrayna'yı kontrolü altına almaya açıkça kararlı olduğu alenen bilinen bir konudur. 2013’ün sonunda dönemin ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı V. Nuland Washington’un Kiev’deki itaatkâr politikacılarını beslemek üzere 5 milyar dolar harcadıklarını gururla itiraf etmişti. 2004-2005 yıllarında, Batı-Amerikan yanlısı bir adayı iktidara getirmek amacıyla- Kiev'deki ilk darbeyi onaylamış ve Ukrayna Anayasa Mahkemesi'ni ülkenin temel yasalarının öngörmediği üçüncü tur seçimlerini yapmak için haksız bir karar vermeye zorlamıştı. 2013-2014'teki ikinci Maidan döneminde daha da arsızca bir müdahalede bulunmuşlardı. O günlerde bir dizi Batılı özel amaçla gelen gezgin, katılımcıları hükümet karşıtı gösterilere, şiddet eylemlerine doğrudan teşvik еtmekteydi. Aynı V. Nuland, ABD'nin Kiev büyükelçisi ile gelecek hükümeti oluşturacak darbeciler kadrosunu tartışıyordu. Aynı zamanda Avrupa Birliği'ne de dünya politikasındaki gerçek yerini gösterdi. Bunun anlamı: “İşiniz olmadığı konulara karışmayın” demekti. Şubat 2014'te, Amerikalılar tarafından seçilen şahıslar, düzenlenen kanlı darbenin kilit katılımcıları haline gelmişti - hatırlatırım ki – bu, Almanya, Polonya ve Fransa'nın arabuluculuğunda Ukrayna'nın meşru olarak seçilmiş Cumhurbaşkanı V. Yanukoviç ile muhalefet liderleri arasında elde edildiği anlaşmadan bir gün sonra oluyor. BM Antlaşmasının içişlerine karışmama ilkesi birçok kez çiğnenmişti. Darbeden hemen sonra darbeciler, koşulsuz önceliklerinin Ukrayna'nın Rusça konuşan vatandaşları haklarının kısıtlanması olduğunu beyan ettiler. Anayasaya aykırı bir şekilde iktidarın ele geçirilmesinin sonuçlarına katlanmayı reddeden Kırım ve ülkenin güneydoğusunda yaşayanlara karşı cezalandırıcı bir operasyon başlatılarak onları terörist ilan ettiler. Buna karşılık, Kırım ve Donbass, BM Antlaşmasının 1. Maddesinin, 2. Paragrafında kaydedilen halkların eşitliği ve kendi kaderini tayin etme ilkesine tam uyumluluk içinde referandumlar gerçekleştirdi.

İKİNCİ BÖLÜM YARIN...

ABD Rusya BM Sergey Lavrov BRICS NATO AB