Melih Altınok yazdı: Narin'in bulunmasını kim istemiyor?
Melih Altınok, 'Herkes Narin'i bulmak için dişini tırnağına takmışken, kamuoyu 'Kürt diye aramıyorlar', 'Kuran kursuna giderken kayboldu diye olayın üstünü kapatıyorlar' türünden iğrençliklerle zehirleniyor. Narin'in bulunmasını istemeyen yaratıklar varsa, bunlardan başkası değildir' dedi.
Diyarbakır'ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Mahallesi'nde 21 Ağustos'ta 15.00 sıralarında Narin Güran'dan haber alamayan ailesinin yetkililere bildirmesi üzerine bölgede, İl Jandarma Komutanlığı, AFAD, İl Emniyet Müdürlüğü, İl Sağlık Müdürlüğü, Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerden itfaiye ekiplerince başlatılan arama çalışmaları 11. günde de sürüyor.
Sabah Gazetesi'nden Melih Altınok, yetkililerin kaybolan Narin'i arama çalışmaları devam ederken çıkan haberlere tepki gösterdi. Altınok, "Asker, polis, itfaiyeci, vatandaş herkes Narin'i bulmak için dişini tırnağına takmışken, mesailer kaldırılmışken, kamuoyu "Kürt diye aramıyorlar", "Kuran kursuna giderken kayboldu diye olayın üstünü kapatıyorlar", "Sapık katili koruyorlar", "Bu bölge hep böyle" türünden iğrençliklerle zehirleniyor. Eğer ima edildiği gibi Narin'in bulunmasını istemeyen yaratıklar varsa emin olun bunlardan başkası değildir." ifadelerini kullandı.
Melih Altınok'un yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Sosyal medyanın da geleneksel basının da gündemi Diyarbakır'da kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran.
Soruşturmayla ilgili polisin ulaştığı her detay anında sosyal medyaya düşüyor.
Son olarak küçük kızın ağabeyinin kolunda ısırık izi tespit edildiği iddiası ortaya atıldı. Bu tartışma üzerine "Mesele aile içinde" yorumları bile yapıldı.
Ne var ki dün gazetelerde yer alan haberlerde, yargısız infaz edilen ağabeyin Diyarbakır'dan İstanbul'a getirildiği, işlemlerinin ardından tekrar Diyarbakır'a götürülen E.G.'nin gözaltı süresinin uzatıldığı ve Adli Tıp Kurumu'nun raporuna göre ısırık izinin Narin'e ait çıkmadığı anlatılıyordu.
Ailenin bir akrabası, E.G.'nin kolundaki ısırıklar için, "Amcasına hiçbir şey söyleyemediği için artık kendini ısırıyor, kendine zarar veriyor" diyor. Nefretle beslenen trollerin, medyanın etini çiğnediği ailenin içinde bulunduğu hâli siz düşünün.
Bir hukuk devletinde, biraz reyting, iki üç de like alacağız diye insanların onurlarıyla, namuslarıyla oynamanın, hayatlarını kaydırmanın bedeli olması gerekmez mi?
Kayıp çocuklarla ilgili istatistiklere baktım. Sorun büyük, öyle ki 25 Mayıs "Uluslararası Kayıp Çocuklar Günü" ilan edilmiş.
Verilere göre Avrupa Birliği ülkelerinde her yıl kaybolan çocuk sayısı 250 bin. Bu sayı dünya genelinde 3 milyona çıkıyor. Her iki dakikada bir çocuk kayboluyor diyebiliriz.
Türkiye'de ise yılda ortalama 10 bin, günde ise 32 çocuk kayboluyor. Kayıp çocukların kaçının bir daha bulunamadığıyla ilgili sağlıklı verilere ulaşamadığım için paylaşmıyorum. Peki, ne oldu da Narin kamuoyunun dikkatini çekmeyi başardı?
Aslında dikkat çeken küçük kızın kendisi değil, kullanışlı profili. Diyarbakırlı, muhtemelen Kürt olması mesela. Ya da emekli gazetesinin ilk günden itibaren haberlerinde kullandığı gibi "Kuran kursuna giderken kaybolan bir kız" olması.
Asker, polis, itfaiyeci, vatandaş herkes Narin'i bulmak için dişini tırnağına takmışken, mesailer kaldırılmışken, kamuoyu "Kürt diye aramıyorlar", "Kuran kursuna giderken kayboldu diye olayın üstünü kapatıyorlar", "Sapık katili koruyorlar", "Bu bölge hep böyle" türünden iğrençliklerle zehirleniyor.
Eğer ima edildiği gibi Narin'in bulunmasını istemeyen yaratıklar varsa emin olun bunlardan başkası değildir."