Sağlıkta devrimin ayak sesleri
Türkiye, tüm dünyayı kasıp kavuran yeni tip koronavirüs (Kovid-19) krizini büyük bir fırsata çevirebilir. Tam da insanlık bilime sarılmışken, içimizdeki 'gizli gücü' ortaya çıkarmak, dünyaya öncülük hedefimizde yeni kapılar açabilir.
Türkiye'nin, bugüne kadar çok da konuşulmayan bilimsel bir birikimi var. Bugünlerde hayat, bu birikimi öne çıkarmayı zorluyor. Üniversitelerde, laboratuvarlarda yıllarca sessiz sedasız dirsek çürüten bu insanlar, artık daha fazla desteklenmeyi hak ediyor. Çünkü insanlığın önünü bilim açacak.
Marx'ın dediği gibi, insanlık önündeki sorunları çözerek ilerliyor. Türkiye, geçen yıllarda üzerinde hissettiği terör tehdidine karşı dünyada eşi benzeri görülmemiş bir mücadele verdi. Hızla bu soruna odaklanarak savunma sanayinde alternatif pek çok çözüm üretti. Yerlilik ve millilik, adeta yarışa dönüştü ve bu iklim, mücadelede başarıyı getirdi. Şimdi aynı iklimi sağlık sektöründe de yaratmak zorundayız. Daha fazla labarotuvar, araştırma merkezi açmalı, projelere destek vermeli, altyapımızı güçlendirmeli, gençlerimizi kanalize etmeli, sanayici ve yatırımcımızı yönlendirmeliyiz. Yıllarca kenara ittiğimiz temel bilimcilerimizi sahaya çıkarmalıyız. Kendi bilgi havuzlarımızı oluşturmalı, literatüre katkı sunmalıyız. Yeni dünyaya öncülüğün en hümanist yolu bu.
YÜZLERCE BİLİM İNSANI MESAİ BAŞINDALAR
"Türkiye'nin bilimsel birikimi var" derken slogan atmıyoruz. Onlarca üniversitede, koronavirüs pandemisinden çok daha önce başlayan yüzlerce çalışma bulunuyor. Geçen gün Bilim ve Sanayi Bakanlığı uhdesinde, TÜBİTAK öncülüğünde gerçekleşen Aşı ve İlaç Geliştirme Konferansı da bunu gösteriyor.
Türkiye'nin çeşitli üniversitelerindeki araştırma gruplarının liderleri; aşı, ilaç ve alternatif tedavi yöntemleri noktasındaki çalışmalarını sundular. Bakın Türkiye'de neler oluyor:
1) Moleküler modelleme ve bilgisayar destekli ilaç tasarımı üzerine çalışan Prof. Dr. Serdar Durdağı, ilaç geliştirilmesi noktasında; SARS-CoV-2'nin ACE2'yle etkileştiği kısımlar (spike) ile replikasyonu sağlayan enzimler (main protease) üzerine yoğunlaştıklarını söylüyor. Bu kapsamda 7922 molekül üzerinde yaptıkları incelemelerde, 6 bileşiğin Kovid-19 main proteaz inhibitörleri olarak kabul edilebileceğini keşfetmişler. Durdağı, bu bileşiklerin literatürde olmadığını söylüyor.
2) Prof. Dr. Ercüment Ovalı ve ekibi, plazma aktarımı üzerine çalışıyor. Bakanlıktan onayı da aldılar. Konvelsan plazma dediğimiz, bağışık insanların kanının diğer insanların tedavisi için kullanılması. Prof. Ovalı, "Elimizdeki en etkili tedavi yöntemi bu" diyor. İsteği ise hızla plazma konusunun bir standarda bağlanması, donör çağrısı yapılması ve yaygın testle asemptomatik vakalardan plazma üretilmesi.
3) Prof. Dr. İhsan Gürsel ve ekibi ise, immün koruyucu ajan olarak sağlıklı bireylerde CpG ODN'lerin kullanımı ile hastalardaki sitokin fırtınasını engellemek için immünbaskılayıcı A151 ODN tedavisine odaklanmış. Bu, dünyada az kullanılan yeni bir yöntem. İhsan Hoca'nın anlattıklarına göre, vücudu, patojen vermeden bir patojen varmış gibi kandırabiliriz. Vücut, CpG verdikten 3 gün sonra neredeyse yüzde 100 korumaya ulaşılabiliyor. 14 güne kadar etkisi sürüyor. Böylelikle sağlık çalışanlarımızı da koruyabiliriz.
4) Prof. Dr. Şaban Tekin ve ekibi, Kovid-19'a karşı nötralizan antikor geliştirilmesi üzerine çalışıyor. ScFv denilen bu tedavi ajanı ile virüsün ACE2'ye bağlanması engellenmeye çalışılıyor. Kapsamlı bir çalışma yürütüyorlar. Proje yılsonuna kadar tamamlanacak.
5) Prof. Dr. Ahmet Gül ve ekibi, anti-sitokin tedaviler üzerine yoğunlaşmış durumdalar. Vuhan'daki deneylerden yola çıkarak Tosilizumab ve CAR-T hücre tedavisinin sitokin fırtınasına olumlu etkilerini incelemişler. Rekombinan IL-1Ra üretmeye çalışıyorlar.
6) Prof. Dr. Aykut Özkul ve ekibi ise Griffithsin temelli antiviral yaklaşım geliştirilmesi ve terapötik etkinliğinin sorgulanması konulu çalışmayı yürütüyor. Bunun temel kaynağı kırmızı algler ve bunlar, karşıdaki proteine yüksek bir bağlanma özelliği gösteriyor. Ekip, virüsün spike proteinlerini primer dönemde bağlayabileceklerini düşünüyor.
7) Aşı oturumunda ise 6 değerli sunum yapıldı. Geleneksel aşıda, etkinliği azaltılmış yada ölü virüsler kullanılıyor. Prof. Dr. Mehmet Öztürk ve ekibi ise virüsün tamamını değil spike proteinini hedefliyor. 9 ayda sonuç almak için var güçleriyle çalışıyorlar.
8) Dr. Hakan Bulut ve ekibi de DNA ve peptid aşıları üzerine çalışıyor. Koronavirüsün çok sayıda mutasyona uğradığını belirtiyorlar. Bu yüzden ülke içinden örnekler alınmasının önemine dikkat çekiyorlar. CD8 lenfositleri ile enfekte hücrelerin öldürülebileceğini belirtiyorlar.
9) Prof. Dr. Nesrin Özören ve ekibi, ASC zerreciklerinden yeni nesil bir aşı geliştirmeye çalıştırıyor. Bir makrofaj bu zerreciği yuttuğu anda lizozom da bir degrelasyon başlıyor. 37 gün kalıyor ve bu, bozulmayan aşı teknolojisi olarak değerlendiriyor.
10) Prof. Dr. Mayda Gürsel ve ekibi ise aşının FAZ-1 klinik deneylere hazırlanması ve sağlıklı bireylerin enfeksiyondan korunması üzerine çalışıyor. Eğitilmiş bağışıklık üzerine BCG aşısının önemli etkileri olduğunu kaydediyor.
11) Doç. Dr. Mert Döşkaya ve ekibi, antijen keşfi ve DNA aşısı üzerine çalışıyor. Virüsün genom dizilimini çözüp antijen belirleyecekler. Buna göre aşıyı oluşturup klinik testlerini görecekler.
12) Prof. Dr. Osman Erganiş ise en hızlı çözümün inaktif aşılar olduğunu kaydediyor. Nötralizasyon testlerinde başarılı olan antikorların korunmada da etkili olduğunu belirtiyor.
KONFERANSTAN ÇIKANLAR
Konferansı izlediğinizde, ilk oluşan intiba, Türkiye'de kendi alanlarında yetkin onlarca bilim grubu olduğu yönünde. Hepsi o kadar heyecanlı ki, anlatırken sesleri titriyor. Bu grupların bir araya gelmesi belki de en büyük kazanç. Eksikliklerin ortaya çıkması çok önemli bir adım. Devletin tüm prosedürleri ortadan kaldırıp işleri hızlandırması muazzam. Gençlerin konferansa ilgisi ise her şeyden değerli. Şimdi onların heyecanlarını somut katkılarla desteklememiz gerekiyor. BSL-3'se BSL-3, BSL-4'se BSL-4. Melek yatırımcılar iş başına.
BAKAN'A BÜYÜK BİR ALKIŞ
Bu birliktelikteki en büyük alkışı ise Sanayi ve Ticaret Bakanı Mustafa Varank hak ediyor. Konferansa bizzat katılması, iş odaklı aksiyoner tavrı, açık çek dağıtması, birleştirici davranması, küresel zorluklara karşı da pozisyon alması takdire şayan. Bürokrasiyi ortadan kaldırıyor, çalışmak isteyen yetkin kişilerin neredeyse hepsine ön açıyor. Bilim insanlarımızın desteğe duyduğu 'açlık' da gerçekten bir şeyler üretebileceklerini gösteriyor.
Tabii ki bir teşekkür de TÜBİTAK'a.
Türkiye hepinize güveniyor.
'KOVİD-19 İLE MÜCADELE' ÇAĞRISINA BÜYÜK İLGİ
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) Türkiye'yi etkisi altına almış durumda. Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen bu salgına karşı TÜBİTAK bir 'mücadele çağrısı yaptı. Bu acil durum karşısında TÜBİTAK, desteklerini, yeni tip koronavirüsün teşhis ve tedavisinde kullanılabilecek ürünler ile hastalıkların önlenmesinde etkili koruyucu ürünlerin geliştirilmesi ve destek süreçlerine ilişkin uygulamalara yönelik projelerin desteklenmesi amacıyla, TÜBİTAK’ın mevcut desteklerine ek olarak özel, hızlı açılan “Kovid-19 İle Mücadeleye Yönelik Çağrı”ya ilgi yoğun oldu. Çağrıya başvuran 444 proje Kovid-19 mücadelesi kapsamında, yeni tip koronavirüsün teşhis ve tedavisinde kullanılan koruyucu ürünler, hızlı ve güvenilir ölçüm yapan tanı kitleri, tedavide kullanılabilecek ilaç, cihaz, yazılım, hasta takip uygulama konularını kapsıyor.